22 Mart 2012 Perşembe

Yılmaz Güney'i öldürec

Yılmaz Güney
Gerçek İsmi - Yılmaz PÜTÜN
Lakabı - Çirkin Kral

Doğum Tarihi : 1937 / Adana
Ölüm Tarihi : 1984 / Paris

Avrupa'da Türk Sineması deyince uzun süre akla ilk ve ne yazık ki tek isim olarak gelen Yılmaz Güney, ilk, orta ve lise eğitimini Adana'da tamamladı. Simit satmaktan pamuk toplamaya kadar türlü işte çalışarak emek kavramıyla küçük yaşta yakından tanıştı.

İktisat Fakültesi'nde okudu. Burada okurken çeşitli dergilere öyküler yazdı. 1958'de Atıf Yılmaz'ın "Bu Vatanın Çocukları" filminde senaryo çalışmalarına katıldı, yönetmen yardımcılığı ve oyunculuk yaparak sinemaya girdi. 1961-63 yılları arasında fikir suçundan mahkum oldu. 1963-70 yılları arasında önce küçük şirketlerin iddiasız filmlerinde başrol oynadı, senaryolar yazdı.

At Avrat Silah'la yönetmenliğe başladı 1966. 1970'lere gelindiğinde özellikle Anadolu seyircisinin büyük beğenisini kazanmış ve "Çirkin Kral" adıyla anılır olmuştu. "Umut", "Arkadaş" gibi filmleriyle bu dönemde de başarısını sürdürdü. "Endişe"yi çekerken cinayet suçuyla tutuklandı ve 18 yıl hapse mahkum oldu. Hapiste olduğu süre içinde Zeki Ökten'in yönettiği "Sürü" ve "Düşman", Erden Kıral'ın başlayıp Şerif Gören'in tamamladığı "Yol" filmlerinin senaryolarını yazdı.

Daha sonra hapisten kaçarak Fransa'da yaşamaya başladı. Son olarak aşırı karamsar, sert, katı bir film olarak eleştirilen "Duvar"ı çekti.

1937'de Adana'da doğan Yılmaz Pütün, lise yıllarında, bisikletiyle sinemadan sinemaya on altı milimetrelik film bobinleri taşıyarak sinemaya ilk adımını atar. Sinemaya daha yakın olabilmek için Ankara Üniversitesi hukuk Fakültesini bırakır ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne yazılır.

"Sinemayla karşılaşmam 13 yaşındayken oldu. Kavgalı dövüşlü filmlerin gösterildiği fukara sinemalarına gidiyorduk. Kendimizi daha rahat hissediyorduk bu sinemalarda. Mesela bir Galatasaray Sineması vardı, çok güzeldi. Önünden geçer bakardık ama çok lükstü gitmeye korkardık. İstesek parasını verip girebilirdik. Ama ne kıyafetimizi nede yapımızı uygun görmezdik o sinemaya"

Bu arada, Adana'da pursantaj memurluğunu yaptığı Dar film'in İstanbul bürosunda çalışmaya başlar. Atıf Yılmaz'la tanışır ve onun asistanlığını yapmaya başlar.

Önüç dergisinde 1956 yılında yayınlanan Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri adlı öyküsünde komünizm propagandası yaptığı için, 1961 yılında 18 ay hapis ve 8 ay Konya'ya sürgün cezası verilir.

Öyküden ceza almasına neden olan paragraf:
"İğrenerek baktı -iyice iğrenememişti-.Yüzü daha bir buruştu. Yapmacıklı bir sinirle "Siz böylesiniz işte" dedi."En iyiniz bile böyle. Kendi çıkarlarınız için neler yapmazsınız.İşçiymiş.Basit bir işçiymiş-seyircilerin durumlarını da görmek istiyordu-ben bir işçiyim. Beni basit görmezsin değil mi?İşine yararım. Keyfini getiririm; doğru değil mi söylediklerim-söyledikleri doğruydu. Birinci şahıs doğru demiyordu-. Ah domuzlar sizi. Bir gün hepinizin topunuzu attıracaklar ya; dur bakalım ne zaman."

İlk kez hapse giren Yılmaz Güney, hayatının muhakemesini yapar, kendini yeniler ve düşünsel yapısını geliştirir. Kendisine bir misyon biçer, bunu nasıl gerçekleştireceğinin hesaplarını yapar.

Hapishaneden çıktıktan sonra zor günler geçiren Yılmaz Güney'in daha sonra rol aldığı film sayısı artmaya başlar. 1964'te rol aldığı 10 Korkusuz Adam filminde hiç konuşmayan, sürekli arka cebinde taşıdığı konyağı içen bir ayyaşı canlandırır. Bu rol, filmde fazla bir önem taşımadığı halde, Yılmaz Güney'in göründüğü sahnelerde sinema salonları inler. Böylece Yılmaz Güney bir mitos haline gelmeye başlar ve senarist ve oyuncu olarak birçok filmde görev alır.

Ben, oyuncu olarak halkın giyiminden, davranışlarından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.

Seyit Han, Toprağın Gelini ve Hudutların Kanunu filmleriyle ilk işaretlerini veren sürecin sonunda beklenen çıkış Umut filmi ile yaşanır. Türk sinemasında yer yerinden oynar. Umut, Yılmaz Güney'in başyapıtlarından biridir. Ayıca Türkiye'de devrimci sinemanın da ilk ve en iyi örneklerinden biridir. Bu filmi, Acı, Ağıt, Baba, Arkadaş ve Endişe takip eder. 1979'da çekilen Sürü ve 1981 yılında çekilen Yol ile yurtdışında önemli ödüller alır. Yol, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanır.

"Düşünmeden hiçbir insanın herhangi bir şey yapabilmesine imkan yoktur. Ben sadece düşündürmek istiyorum."


Yılmaz Güney, aydın kimliğinin sorumluluğunu taşımış ve bedelini ödemekten kaçınmamıştır.

81 yılına kadar yaşamının büyük kısmı cezaevlerinde geçen Güney'in son dönem filmleri arasında Yol (Altın Palmiye), Sürü ve Duvar yer alıyor. 80 İhtilali sonrasında adının ağza bile alınması yasak olan Güney, 12 Eylül sonrasında binlerce insanın cezaevlerinde tecrit edildiği bir Türkiye'yi anlatabilmenin en gerçekçi yolunun cezaevlerini anlatan bir filmden geçtiğini dile getiren Güney, sloganlarla bezeli bir film yapısından uzak durabilmek için Ankara Cezaevi sübyan koğuşunda köle hayatı süren çocukların trajik öyküsünden yola çıkmış. 17 yıllık bir gecikmeyle Türk izleyicisine merhaba diyecek olan film 74 yılında Yumurtalık Savcısı'nı öldüren Güney'in 24 yıla mahkum olup cezaevinden yurtdışına kaçtıktan sonra 1983'te bir hapishanede yaşananları anlattığı Duvar (Le Mur) filminden sonra 9 Eylül 1984'te hayata gözlerini kapar.
Kaynak -kultur.gov.trw

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder