Zavallılar" sayın şairine,
Geçen hafta siz şiirinizi okurken her şeye çok dikkat ettim: Dinleyenlerin içinde hiç biri sesinize yabancı kalmıyordu. Hattâ küçük Halûk bile. Siz ahenginizin akışına kapılmış gidiyor; kâh okuyor, kâh söylüyor, kâh inliyordunuz. Dinleyicileriniz okuma hallerinizi izler görünmüyorlardı; yalnız dinliyorlar, şiirlerinizin her cümlesini, her sözcüğünü zaptediyorlar, sözlerinizin hiç birini kaçırmıyorlar, düşüncenizle sanki el ele yürüyorlardı. Anlaşılmadan geçen, ya da anlaşılmadığı için tekrar ettirilen hiç bir satıra raslanmadı. Açık, düzgün söyleyen bir hemşehrinin köyden getirdiği kara haberi etrafına toplanan üç dört komşu nasıl merak ve önemle dikkatli dikkatli, soluk soluğa dinlerse, biz de sizi öyle dinliyorduk. Dikkat ve önemle dinliyor, ve her söylediğinizi anlıyorduk.
Bitirdiğiniz zaman (...) hepimiz bir güzel şiirin dinleyicisi olmak sıfatmda birleşiyorduk... Siz anlatmağa başladınız: Vilâyet hayatında bu acıların günde kaç bin türlüsüne raslandığını, köylülerimizin aldıkları her nefese böyle kaç bin türlü zehir karıştığını söylüyordunuz. Sonra Nemide yazarıyle vezinler üzerine ufak bir sohbetiniz oldu, daha doğrusu Halit Ziya Bey size onlardan bahsetti. Ben ötede bilmiyorum ne ile uğraşıyordum; işte o vakit çocuk, yerinden kalkıp yanıma geldi, yavaşça, fakat heyecanlı, dedi ki:
—Bu ne güzel şiir, baba!
işte başarınızla ilgili en büyük kutlama, azizim! Siz ki şiirlerinizi, köylülere, çiftçilere seslenmek, düşüncelerinizi onlara duyurmak, meşalenizle o karanlıkları aydınlatmak, duygularınızla o yaraları sarmak, bağlamak dileğindesiniz; maksadımzda başarı kazanacağınızı, kazandığınızı ispat için minimini bir zihnin manzumenizi bir okuyuşta anlamasından daha parlak tanık aramayınız... Beride sanat gücünüzü beğenen birçok seçkin edipler olduğunu unutmayınız.
... Şimdi artık iyice inanıyorum ki, ben şiirde bir hayat maksadı arayanlardanım; şiiri hayal oyunu sayanlara katılamam.1
İşte bu yüzden, yani şiiri bir etken diye gördüğüm için, onda elden geldiği kadar açıklık ve kuvvet görmek, etkilerinde elden geldiği kadar genişlik ve kaplayıcılık bulmak istiyorum. Ve işte bunun için size, sizin bir çocuk zihninde bile kolaylıkla yer bulan şiirinize imreniyorum!
Siz bu açıklık ve kolaylığı ne ile elde ediyorsunuz?... Birden sanılır ki, bu, seçtiğiniz veznin, sade onun ürünüdür; bana kalırsa, başarınızın aracı yalnız vezin değil; konunun seçimi, duyma ve tasarlama tutumu, düşüncelerin bildirilişi, anlatımın duruluğu, kısacası bütün kuvvetiyle söz ve anlam uygunluğu. Bu uygunluğun meydana gelmesinde kullandığınız veznin de hizmeti yadsınamaz. Fakat yalnız beş on hecenin vezne uymasıyle iş bitseydi şairlik o kadar kolaylaşırdı ki, "Kaldırım taşları altında birer şair var" sözüne karşı yerlere kadar başımızı eğmekten başka yapacak bir şey kalmazdı. (...)
Şiirlerimizde vezinden beklediğimiz yardım nedir? Onu, sözün istidat ve gereksemesine göre gösteriyor ve gizlemiyor muyuz? Bir şiir okunurken çoğu zaman tasvir ve tahkiye (hikâyeleme, anlatı) parçalarında öyle noktalar oluyor ki veznin ahengini susturmak, oralarını düzyazı gibi dümdüz okuyup geçmek gerekiyor; sonra öyle yerler oluyor ki, vezni bütün musikisi, ezgisi, şakımalarıyle işitmek, duymak istiyoruz. Artık bu, şairin zevkine, ustalığına bağlı bir şey.
Hece vezni, millî vezin denilen sade vezin ile aruz vezinlerinden hangisini yeğlemeli? Bu konuda en doğrusu Halit Ziya Bey'in dediğidir:
—Yeğlemeğe gerek yok; aruz vezinleri, hece vezni, hangisi olursa olsun, mademki bugün konuştuğumuz dile uyuyor, ikisini de kullanırız. Hüner, onları yararlı ve etkili bir yolda kullanabilmektir.
İşte böyle, iki gözüm... Şiirinizin çözümleyici bir eleştirisini yapmak konusuna gelince, kendimde yapıtları ne çözümleyici, ne özetleyici eleştirme gücü göremediğim için bu buyruğunuzu yerine getiremeyeceğim.
Yalnız, böyle doğrudan doğruya hayat koşullarımızla ilgili olan yapıtların edebiyatımızda çoğaldığını görmek aşırı dileğiyle birlikte bunların eksiksiz olduğu kadar kuvvetli ve kuvvet verici bir nitelik ve tabiatta olmasını istediğim için şunu söyleyeceğim: Siz, "Zavallılar"da tasvir ettiğiniz toplumsal faciayı genç kadımn yüzüstü bırakılmış ve yenik ölümü, dul ve güçsüz annesinin kırık yakarışlarıyle sonuçlandırıyorsunuz. Böylelikle gerçi facianın bütün acılığını göstermiş oluyorsunuz. Ben olsam kadıncağızı öldürmez, yatağından kaldırır, çalıştırır; çahşmakta, hattâ isterseniz tevekkül ve ibadette hasta ruhuna bir şifa bulma sığınağı, bir unutma sığınağı aratırdım. Çünkü esas: "Bakın şu yapılan kötülüğü görüyor musunuz? İşte bir hayat ki kahr ile toprak oluyor... Acıyınız buna, ibret alınız bundan... Ve bir daha karınızın üzerine karı almayınız ..." diye —keyiflerini, çıkarlarını sağlamak için yetim, dul, kimsesiz birkaç ırzın kanına girmeği bir çiçeği koparmak, yahut bir meyveyi dişlemek için birkaç dal kırmaktan farksız bulan vicdansızların karşısında nefes tüketmek değil, o hayatların toprak olmasını, o dalların kırılmasını önlemektir. Bunun için de onlara kuvvet vermek gerekir. İnsanlar bilgisizliğin karanlık pençesinden kurtulmadıkça rahat yüzü görmeyeceklerdir. Bununla birlikte yaşamak yine mutluluktur.
Baki mutlu olunuz, mutlu ediniz azizim.
Hisar: 8 Kânunisani 1318
Tevfik Fikret
(Türk Yılı, 1928)Sadeleştiren:Cevdet KUDRET
1 Fikret'in sanat anlayışını gösteren bu çok önemli cümlenin aslı şöyledir: Şimdi artık tamamıyle kaniim ki, ben şiirde bir maksad-ı hayat arayanlardanım; şiiri meVabe-i hayal addedenlere iştirak edemem.Geçen hafta siz şiirinizi okurken her şeye çok dikkat ettim: Dinleyenlerin içinde hiç biri sesinize yabancı kalmıyordu. Hattâ küçük Halûk bile. Siz ahenginizin akışına kapılmış gidiyor; kâh okuyor, kâh söylüyor, kâh inliyordunuz. Dinleyicileriniz okuma hallerinizi izler görünmüyorlardı; yalnız dinliyorlar, şiirlerinizin her cümlesini, her sözcüğünü zaptediyorlar, sözlerinizin hiç birini kaçırmıyorlar, düşüncenizle sanki el ele yürüyorlardı. Anlaşılmadan geçen, ya da anlaşılmadığı için tekrar ettirilen hiç bir satıra raslanmadı. Açık, düzgün söyleyen bir hemşehrinin köyden getirdiği kara haberi etrafına toplanan üç dört komşu nasıl merak ve önemle dikkatli dikkatli, soluk soluğa dinlerse, biz de sizi öyle dinliyorduk. Dikkat ve önemle dinliyor, ve her söylediğinizi anlıyorduk.
Bitirdiğiniz zaman (...) hepimiz bir güzel şiirin dinleyicisi olmak sıfatmda birleşiyorduk... Siz anlatmağa başladınız: Vilâyet hayatında bu acıların günde kaç bin türlüsüne raslandığını, köylülerimizin aldıkları her nefese böyle kaç bin türlü zehir karıştığını söylüyordunuz. Sonra Nemide yazarıyle vezinler üzerine ufak bir sohbetiniz oldu, daha doğrusu Halit Ziya Bey size onlardan bahsetti. Ben ötede bilmiyorum ne ile uğraşıyordum; işte o vakit çocuk, yerinden kalkıp yanıma geldi, yavaşça, fakat heyecanlı, dedi ki:
—Bu ne güzel şiir, baba!
işte başarınızla ilgili en büyük kutlama, azizim! Siz ki şiirlerinizi, köylülere, çiftçilere seslenmek, düşüncelerinizi onlara duyurmak, meşalenizle o karanlıkları aydınlatmak, duygularınızla o yaraları sarmak, bağlamak dileğindesiniz; maksadımzda başarı kazanacağınızı, kazandığınızı ispat için minimini bir zihnin manzumenizi bir okuyuşta anlamasından daha parlak tanık aramayınız... Beride sanat gücünüzü beğenen birçok seçkin edipler olduğunu unutmayınız.
... Şimdi artık iyice inanıyorum ki, ben şiirde bir hayat maksadı arayanlardanım; şiiri hayal oyunu sayanlara katılamam.1
İşte bu yüzden, yani şiiri bir etken diye gördüğüm için, onda elden geldiği kadar açıklık ve kuvvet görmek, etkilerinde elden geldiği kadar genişlik ve kaplayıcılık bulmak istiyorum. Ve işte bunun için size, sizin bir çocuk zihninde bile kolaylıkla yer bulan şiirinize imreniyorum!
Siz bu açıklık ve kolaylığı ne ile elde ediyorsunuz?... Birden sanılır ki, bu, seçtiğiniz veznin, sade onun ürünüdür; bana kalırsa, başarınızın aracı yalnız vezin değil; konunun seçimi, duyma ve tasarlama tutumu, düşüncelerin bildirilişi, anlatımın duruluğu, kısacası bütün kuvvetiyle söz ve anlam uygunluğu. Bu uygunluğun meydana gelmesinde kullandığınız veznin de hizmeti yadsınamaz. Fakat yalnız beş on hecenin vezne uymasıyle iş bitseydi şairlik o kadar kolaylaşırdı ki, "Kaldırım taşları altında birer şair var" sözüne karşı yerlere kadar başımızı eğmekten başka yapacak bir şey kalmazdı. (...)
Şiirlerimizde vezinden beklediğimiz yardım nedir? Onu, sözün istidat ve gereksemesine göre gösteriyor ve gizlemiyor muyuz? Bir şiir okunurken çoğu zaman tasvir ve tahkiye (hikâyeleme, anlatı) parçalarında öyle noktalar oluyor ki veznin ahengini susturmak, oralarını düzyazı gibi dümdüz okuyup geçmek gerekiyor; sonra öyle yerler oluyor ki, vezni bütün musikisi, ezgisi, şakımalarıyle işitmek, duymak istiyoruz. Artık bu, şairin zevkine, ustalığına bağlı bir şey.
Hece vezni, millî vezin denilen sade vezin ile aruz vezinlerinden hangisini yeğlemeli? Bu konuda en doğrusu Halit Ziya Bey'in dediğidir:
—Yeğlemeğe gerek yok; aruz vezinleri, hece vezni, hangisi olursa olsun, mademki bugün konuştuğumuz dile uyuyor, ikisini de kullanırız. Hüner, onları yararlı ve etkili bir yolda kullanabilmektir.
İşte böyle, iki gözüm... Şiirinizin çözümleyici bir eleştirisini yapmak konusuna gelince, kendimde yapıtları ne çözümleyici, ne özetleyici eleştirme gücü göremediğim için bu buyruğunuzu yerine getiremeyeceğim.
Yalnız, böyle doğrudan doğruya hayat koşullarımızla ilgili olan yapıtların edebiyatımızda çoğaldığını görmek aşırı dileğiyle birlikte bunların eksiksiz olduğu kadar kuvvetli ve kuvvet verici bir nitelik ve tabiatta olmasını istediğim için şunu söyleyeceğim: Siz, "Zavallılar"da tasvir ettiğiniz toplumsal faciayı genç kadımn yüzüstü bırakılmış ve yenik ölümü, dul ve güçsüz annesinin kırık yakarışlarıyle sonuçlandırıyorsunuz. Böylelikle gerçi facianın bütün acılığını göstermiş oluyorsunuz. Ben olsam kadıncağızı öldürmez, yatağından kaldırır, çalıştırır; çahşmakta, hattâ isterseniz tevekkül ve ibadette hasta ruhuna bir şifa bulma sığınağı, bir unutma sığınağı aratırdım. Çünkü esas: "Bakın şu yapılan kötülüğü görüyor musunuz? İşte bir hayat ki kahr ile toprak oluyor... Acıyınız buna, ibret alınız bundan... Ve bir daha karınızın üzerine karı almayınız ..." diye —keyiflerini, çıkarlarını sağlamak için yetim, dul, kimsesiz birkaç ırzın kanına girmeği bir çiçeği koparmak, yahut bir meyveyi dişlemek için birkaç dal kırmaktan farksız bulan vicdansızların karşısında nefes tüketmek değil, o hayatların toprak olmasını, o dalların kırılmasını önlemektir. Bunun için de onlara kuvvet vermek gerekir. İnsanlar bilgisizliğin karanlık pençesinden kurtulmadıkça rahat yüzü görmeyeceklerdir. Bununla birlikte yaşamak yine mutluluktur.
Baki mutlu olunuz, mutlu ediniz azizim.
Hisar: 8 Kânunisani 1318
Tevfik Fikret
(Türk Yılı, 1928)Sadeleştiren:Cevdet KUDRET
1 Fikret'in sanat anlayışını gösteren bu çok önemli cümlenin aslı şöyledir: Şimdi artık tamamıyle kaniim ki, ben şiirde bir maksad-ı hayat arayanlardanım; şiiri meVabe-i hayal addedenlere iştirak edemem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder