“Ermeni soykırımı” tarihsel bir yalandır!
“Biz vatanımızı savunduk”
Hakkında Yazı Yazılacaklar
36 Osmanlı padişahındanhiçbirisi, İslamın 5 şartından biri olan hac ibadetini yerine getirmedi.
Ama bu iktidar büyükleri arasında, mükerreren hacı olmamış pek kimse kalmadı.
Şimdi de...
Milli Eğitim Bakanlığımız, Diyanet İşleri Başkanlığı “marifetiyle” yarıyıl tatilinde liseli gençleri “umre hacısı” yapmaya karar verdi... 10.01.2012
Georges Bernados
“Tanrı’nın bizimkilerden başka elleri yoktur”
Abone Ol:
Kayıtlar
Yorumlar
Ulusal değerlere söv, ödülünü al
AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Günter Verheugen 'e, TÜSİAD Dış Politika Ödülü verilmesinin üzerinden birkaç ay geçti ama Dr. Azmi Güran 'ın yaptığı arşiv çalışması yeni bittiği için ödülün "gerekçe"sini ancak şimdi öğreniyoruz.
Dr. Azmi Güran, Alman 3 SAT televizyonunda Verheugen'in yaptığı konuşmayı araştırıp bulmuş: "...was die Türkei angeht, so erlebt sie im Augenblick eine zweite Revolution. Die erste grosse Revolution erlebte sie so etwa mehr als 80 Jahren. Das war keine Reform, muss ich deutlich sagen. Atatürk war kein Reformer. Atatürk war ein brutaler Revolutionär, der die Türkei mit einem Fusstritt ins 20. Jahrhundert befördern wollte."
Yani şöyle diyor; Türkiye'nin büyük işadamları ve büyük sanayicileri tarafından ödüle layık görülen ve ödülünü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanın'ın elinden alan Verheugen: "Türkiye şimdi ikinci devrimini yaşıyor. Birinci büyük devrimi 80 sene evvel yaşamıştı. Altını çizerek söyleyeyim, Atatürk reformcu değildi, Atatürk Türkiye'yi 20. yüzyıla zorla tekmeyle iten zorba, vahşi devrimciydi."
Görüldüğü gibi; yurtiçinde ve yurtdışında Atatürk'e, ulusa, ulusal değerlere hakaret etmek bir şekilde ödüllendiriliyor. Ödüllendirilenlerle ödülleri dağıtanlar da birbirlerini çok güzel ağırlıyor! 16.03.2007
HEDİYE
“Ben, sana neyi, neden hediye ettiğimi çok iyi biliyorum. Ama sen bu hediyeyi neyin karşılığı ve ne olarak kabul ediyorsun? Bunu en iyi sen bilirsin!”
ANTONIO PORCHIA
Hz. Muhammet
Şu bir gerçek ki Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi de "mal" dır.
Fitne: Saf altın ve gümüş elde etmek için maden karışımını ateşte yakmak (Yaşar Nuri Öztürk)
İslamsal dilde dinsizlik, sözcük olarak geçimsizlik (Orhan Hançerlioğlu)
Sözlükte "denemek, imtihan etmek, yakınmak, bir şeyden çok hoşlanmak, görüş ayrılığı, kargaşa, delilik, dalalet, sapıtmak, şaşırtmak, aldatmak, şiddet, işkence, öldürmek, belâ, musîbet, kötülük, mihnet" anlamlarına gelir. Çoğulu fitendir. Bu kelime Türk diline de girmiş ve azdırma, baştan çıkarma, fesat, ara bozma, ihtilaf, âfet, musîbet, sıkıntı, belâ, ceza, delilik, dinsizlik, cânilik ve daha çok karışıklık ve kargaşa anlamına gelmektedir. (Diyanet)
Vatanı Hıyanet Kanunu
Hakkında Yazı Yazılacaklar
Bakın Neden İran olamayız?
Türk neoliberaller, Türkiye’nin geleceği konusunda çok ilginç fikirler beyan etmişlerdir. AKP iktidarı Türkiye’yi İslamlaştırır mı sorusu üzerine hepsi bir ağızdan: “Hayır asla! Biz hiçbir zaman İran gibi olmayız!” Neden? “Çünkü bizim insanlarımız rakıyı çok sever, rakısız yaşayamazlar.”Hakkında Yazı Yazılacaklar
Şeyhler Mehmetçiğin ölmesi için fetva vermiş? Şeyh Ömer Fevzi Mardin, İsviçre’den döner dönmez ne yaptı dersiniz; Mehmetçiğin Kore’ye gönderilmesini savunan kitap yazdı. "Kore Savaşı’na Katılmamızda Dini ve Siyasi Zaruret."
Hakkında Yazı Yazılacaklar
iş Kazaları 21.12.2011
Son 10 Yılda 10.000 insan iş kazalarında kaybedilmiş
Son 10 Yılda 10.000 insan iş kazalarında kaybedilmiş
Türkiye Ateşe Sürükleniyor
Adalet Lokantası
Hakkında Yazı yazılacaklar..
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Şam yönetimi muhalifleri kanlı bir şekilde bastırmaya son vermezse Türkiye'nin Arap Birliği ile birlikte hareket etmeye hazır olduğunu söyledi. Rus savaş gemileri bölgede, Çin devrede müdahaleye izin vermeyecekler. ABD Davutoğlu'nu maşa olarak kullanıp sonra deliğe süpürebilir. (26.11.2011)
Okuyorum, bazı bilim adamları, hukukçular, siyasetçiler şöyle cümleler kullanıyorlar;
"Bu yapılan kanunlara aykırıdır"
Ne komik değil mi? (01.12.2011)
Bu gün TV de Doğan Vakfının genç iletişimcilere verdiği ödülleri izledim. Gençler aldıkları ödülleri sevinçle karşılayıp umutla ileride yapacaklarını konuşuyorlardı.
Ama umutları, yakında onlara yalaka, yandaş ve dindaş olamazlarsa başlarına neler geleceği, neleri yazıp neleri yazamayacakları başbakan ya da bir AKP'li tarafından kendilerine söyleninceye kadar sürecek.(06.12.2011)
ABD, Tayyip ile Gül'ü bulmuş hiç bırakırmı beyler.
"Atatürk'ü sistemden çıkar gözden düşür"
"Orduyu gözden düşür, dağıt, zayıflat"
"Suriye'ye dal"
"Hatta İran'a bile bulaş biz ve İsrail arkandayız"
"Füze kalkanını yerleştir"
"Şeker fabrikalarını sat, benim pazarımı aç"
"Ürettiğim silahları al ama kafana göre kullandırmam"
"Ermeni den özür dile, Kürt'ten özür dile"
"Diyarbakır'ı ver gitsin"
"İşçi örgütlenmelerini yok et"
Hepsine OK verenlerden
biri başbakan, diğeri Cumhurbaşkanı.
Hiç, TC tarihinde böyle bir fırsat ele geçirilememiş. bence bu kurgu 12 Eylül ile birlikte adım adım planlandı.
(09.12.2011)
İleri Demokrasi
64 Gazeteci tutuklu...15 bin 506 web sitesi engellendi....35 kişi cezaevinde öldü...9 faili meçhul cinayet işlendi...7 gazete ve dergi yasaklandı...418 üniversiteli genç ve emekçi gösterilere katıldığı için tutuklandı... 13.12.2011
Muaviyenin;
Tüm dişi develerinin erkek olduğunu söyleyecek binlerce müridi vardı...
Mesele ne?
Ünlü fıkradır; bir profesör sınıfta öğrencilerine şöyle demiş: “Milyoner olmak istiyorsanız iktisatçı olun; bir milyon yetmez, on milyon istiyorum derseniz siyasetçi olun; on milyon da yetmez, çok daha fazlasında gözüm var diyorsanız, ülkeler arasında savaş çıkartmanız gerekir.”
Mesele, işte bu kadar basit!..
Erdoğan Time'a Kapak Oldu
Molla
"Molla nerede yoksa cennet oradadır"
Dara Şikuh
Hacıyatmaz Müteahhitlik
Ülkemin gerçeği
"Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir."
İnsanı Budalalaştıran Diziler
Eskiden diktatörler halklarını “Üç F”yle; yani “fado (müzik)”, “futbol” ve“fiesta (eğlence)” ile uyuştururdu...
Bu operasyon bizim gibi az gelişmiş ülkelerde, “fiesta”nın içine sokulabilecek “diziler”le pekiştiriliyor...
Yayınlanan dizilere bakın; sadece türbanı değil... Hayatımızın tam da göbeğinde yer alan siyasetin “s”sini bile göremezsiniz hiçbirinde...
Zengini-fakiri, yaşlısı-genci, iyisi-kötüsü, ağası-yanaşması, mafyası-dürüstü; binlerce karakter vardır; ama...
Ne ilginçtir ki; yoksulluk yoktur bu dizilerde, işsizlik yoktur... İşsiz oğluna iş bulmak için araya siyasetçi tanıdık koymaya çalışan babalar yoktur...
Ve istisnasız; bizim dizilerdeki herkes, hatta çok yoksul olanlar bile köşklerde oturur, lüks arabalara biner, en lüks lokantalarda yemek yer!
Hakkını arayan işçilere, ataması yapılmadığı için isyan eden öğretmenlere, polis dayağı yiyen öğrencilere, dergi satarken gözaltına alınıp işkencede ölen gençlere, haksız tutuklanan insanların yakınlarına yer yoktur bu dizilerde...
Neden?
Çünkü televizyon patronları, öcü gibi korkar bu karakterlerden!
“Biraz aksiyon, biraz erotizm, biraz duygusallık, biraz kötülük, biraz iyilik, biraz hödüklük” onlara yeter!
Ey Aydınlar!
“Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, fakirliği sizin ayıbınızdır”
Snelman
Güzel Söz
Aklıma o güzelim Orta Anadolu sözü geliyor:
Hasan Dağı arpalıktır, eğer saban girer ise,
Her derede bir değirmen, eğer suyu gelir ise,
Her kümesten bir tavuk, eğer köylü verir ise,
Güzel gidiş bu gidiş, eğer sonu gelir ise...
ABD ve AB, Libya da Elkaide ile İşbirliği Yapıyor!
Yine de Hannah Arendt’in “iblisin sıradanlığı”üzerine söylediklerini aklımın bir köşesinde tutuyorum. 10 yıl önce “terörizme karşı küresel savaş” ilan edenlerin, şu günlerde, Libya’da El Kaide akımından örgütlerle işbirliği yapıyor olmasının, tarihin bir ironisi olmaktan öte, tuhaflığı da dikkatimden kaçmıyor.
Son 10 Yılın Geçerli Sözü
Standart Chartered Bank’ın baş ekonomisti Gerard Lyons “Geçen on yılın en önemli üç sözcüğü ‘terörizme karşı savaş’ değil, ‘bu Çin’de yapıldı’ idi; gelecek on yılda da ‘bu Çin malıdır’ olacak”diyor. (L. Barber, Financial Times 05/09/11). (Çarşamba günü; “11 Eylül’de tarih makas mı değiştirdi yoksa yalnızca hızlandı mı?”)
Kozmik öykü
Ankara’da dilden dile bir öykü anlatılır oldu. Kös kös dinlenmeyecek kadar ilgi çekici öykü şöyle:
Efendim, AKP iktidara geldikten bir süre sonra, partinin ve kadrolarının geçmişte yaptıkları ve ilk uygulamaları konusunda binlerle ifade edilen sayfalar dolusu belge ve bilgi kimi resmi kanallardan toplanmaya başlamış. Bu bilgi ve belgeler, “bir tehlike ile karşı karşıyayız, devlet olarak önlem almamız gerekir” düşüncesiyle Yargıtay Başsavcılığı’na da iletilmiş. Ancak, dönemin Yargıtay Başsavcısı Nuri Ok, başsavcılığın kendi izleme masaları olduğu gerekçesiyle bu bilgi ve belgelere dayanarak yasal bir işlem başlatmamış.
İddia o ki, bir bilgi havuzunda toplanmış olan bu belgeler, o günkü mevzuata göre AKP ve kadrolarının siyasi yaşamını bitirebilecek düzeyde kozmik nitelik taşıyormuş. Kimi bürokratların elinde de bulunan bu belgeler zaman içinde ortada kalmış. En sonunda belgelerin tamamına sahip olan ve havuzun başındaki bir bürokrat -ki sonradan mahkeme kararı ile telefonları dinlenen kişiler arasına katıldığı söyleniyor- “emin ellerde olması”dileğiyle belgeleri Genelkurmay Başkanlığı’na vermiş. O dönemde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt. Bugün herkes biliyor ki, Yaşar Büyükanıt, 2007 seçimleri öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile“mezara kadar açıklanmayacak” olan ünlü Dolmabahçe görüşmesini gerçekleştiren, emekli olduktan sonra kendisine zırhlı Audi marka araç ayrılan kişidir.
Öykümüze geri dönelim:
Belgeler bir süre unutulmuş. Ta ki, 2009 yılında Bülent Arınç’ın Manisa’da olduğu bir gece, Ankara’da kendisine suikast yapılacağı savıyla girişilen ve kimi subayların da adının karıştığı operasyona değin. Bilindiği gibi, o operasyon sonrası Genelkurmay’ın şimdiye değin hiç açılmamış ve açılmayacak olan kozmik odası da soruşturma kapsamı içine alınarak bir yargıç tarafından soruşturulmuştu.
İşte kozmik oda soruşturmasının asıl hedefinin, o belgeler olduğu savlanıyor.
Belgeler bulunmuş mu?
Orası kozmik bir durum.
Soruşturma bitmiş mi?
Üzerinden yaklaşık iki yıl geçmiş, ama soruşturma hâlâ sürüyor.
Bitecek mi?
Deniyor ki:
“Orasını da kozmoz bilir!”
0 Sorun Politikası
Adli Yıl Açılış Töreni
Eflatun
27 Mayıs darbesinde ordu, ağa-eşraf takımını kayseri'ye topladı. amaç onları etkisizleştirip ağalığa son vermekti. Ama öyle olmadı ağalar daha bir kıymet kazandı.
Bu konu ile ilgili Eflatun bakın ne demiş:
"Devrim yapmak etmez. Eğer sonradan gelen demokratik rejimde önüne konulan sandıklara bilinçli oy atacak kültürü elde edememişse, arkasından gelecek otokrasidir."
"Arap Baharı" Hikayesi
Eskiden, emperyalizmin Afrika’ya misyonerlerle gittikleri dönemde bir zenci durumu şöyle özetlemişti:
- Beyazlar geldiklerinde bizim topraklarımız vardı onların İncilleri, şimdi ise bizim İncilimiz var onların ise toprakları.
Son zamanlarda misyonerler ve İncil rafa kalktı, yerini demokrasi aldı.
Bu durumda, Irak savaşından sonra bir Iraklı şöyle dese yeridir:
- Onlar “demokrasi getireceğiz” diye gelirlerken onların demokrasisi vardı, bizim de petrolümüz. Şimdi ise onların yine demokrasisi var. Bizimse artık petrolümüz de yok.
YENİ MEDYAMIZ!
Erdoğan'ın Suriye Politikası
İŞTE TÜRKİYE'NİN FOTOĞRAFI
SENDİKALAR VE ÇALIŞANLAR BASKI ALTINDA
Sendikal hakkını kullanan çalışan işini kaybediyor.Kısıtlamalar yüzünden sendikaların özgürlüğü yok.
İşçiler baskıyla farklı sendikalara katılmaya zorlanıyor.
Toplu pazarlık yetkisi için temsil barajı çok yüksek.Grevlere katılanlar çok ağır şekillerde cezalandırılıyor.
Hayati sayılmayan bazı sektörlerde bile grev yasak.
Kamu çalışanı çok sayıda haktan mahrum.ANKARA’YA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ UYARISI
Gazeteciler ve insan hakları savunucularına karşı sindirme var.
Tutukluluk ve yargılama süreçleri kaygı verici düzeye ulaştı.
Sanıklar aleyhine olan delillere erişim büyük endişe kaynağı.
Özgürlüklerin önünde yargının aşırı kısıtlayıcı tutumu var.
Medyanın sermaye yapısı, editoryal bağımsızlığı yok etti.
Karşıt görüş ve eleştiriye karşı hoşgörü için acil önlem şart.
Avrupa Konseyi ve Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu RaporuSÖMÜRÜLEN MÜSLÜMANLAR
Sevgili okuyucular,
Dünyada sömürülen toplumların başında Müslümanlar geliyor. Çinliler Uygurları, Ruslar eski Türk dilli sömürgeleri, Amerika Ortadoğu’yu sömürüyor. Müslüman ülkeler Batılı şeytana karşı ondan satın aldıkları silahlarla savaşırken Batı’nın Müslümanlara komplo yaptığını düşünüyor. Oysa bu bir komplo değil, bu gelişmiş dünyanın yakın gelecek için güttüğü ve güdeceği İslam politikasıdır. ABD, AB, Rusya, Çin, Hindistan, Japonya bu bağlamda benzer politikalarla İslam dünyasını kul olarak kullanma planlarını eşzamanlı yürütüyorlar.
Doğan Kuban
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
PİSLİĞİNİ TEMİZLEMEYENLERİN SONUNDA KENDİLERİNİN PİSLİK HALİNE GELDİKLERİNİ ANLADIKLARI ZAMAN.
BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?
Che Guevara 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından“Atatürk’ün Büyük Nutku’nun” çıktığını,
Fidel Castro'nun 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal şimşir'den ABD’nin bilgisi olmaması şartıyla Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını istediğini. Ve: Devrimci M. Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar? dediğini,
1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen MAO'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm"olduğunu,
Yunan başkomutanı Trikopis’in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyük elçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruflunda bulunduğunu,
1938'de, General Mc Arthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
1938'de Ata’nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini veee..
2006'da ise AB uyum yasaları gereği devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini;
ELLERİNİZ VE YALANA DAİR - N.HİKMET
“İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka herşey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”
UYUMA
BEN ............ Uyuyorum
SEN ............ Uyuyorsun
O ............ UYUMUYOR
BIZ ............ Uyuyoruz
SIZ ............ Uyuyorsunuz
ONLAR ....... UYUMUYORLAR
UYANDIĞIMIZDA ;
BEN ............ Silivri’de
SEN ............ Metris’te
O ............ KÖŞK’TE
BIZ ............ Yoğun bakımda
SIZ ............ Mezarda
ONLAR ....... HALA İKTİDARDA
HALK
Halk dediğin değişken, kaba bir yaratık
Gücünü bilmez, katlanır sopalara ağır yüklere
Tutar burnundan çeker götürür onu
Bir silkinişte yere sereceği bir çocuk
Korkar ondan, boyun eğer bütün heveslerine
Bilmez nasıl korkulduğunu kendinden
Efendileri uyutur onu afyonla,
Olacak şey mi? Kendi eliyle zincire vurur kendini
Bütün altınlarını verir de krala
Bir tek altın için dövüşür, ölür
Her şey onundur yerle gök arasında
Ama bilmez öyle olduğunu
Ve bunun kendine söyleyeni
Vurur yerden yere, öldürür
"Tommaso Campanella"
Terimler Sözlüğü
1. Aristokrasi (Fransızca)- Soyluerki
Hemen hemen tüm yönetim terimlerinde olduğu gibi, Fransızcaya Yunancadan geçmiş olan “aristokrasi”, “aristos” (en iyi) ile seçtiğimiz sözlüklerde olduğu gibi “yönetim”, “güç” anlamına gelen “kratia” sözcüğünün bileşiminden oluşmuştur. “Erk” sözcüğü ise Öztürkçe’dir; “bir şeyi yapabilme gücü”, “iktidar” anlamındandır.
2. Oligarşi -(fransızca) takımerki. Antik Yunanca’dan kalma, Türkçe’ye Fransızca’dan geçme bu terim “birkaç kişinin, bir küçük zümrenin yönetimi” anlamındandır. Belirli bir yönetim içinde etkin olan küçük gruplar da “oligarşik zümre” diye adlandırılır.
3. Otokrasi - (fransızca) tek kişilik yönetimi. Bu sözcüğün de Türkçe’ye ulaşması üsttekiler gibidir. Bir hükümdar›n ya da birkaç kişi dışında kimsenin yönetimde söz sahibi olmadığı yönetim biçimi. Eskiden “Mutlakiyet” denirdi, Öztürkçe önerisi “saltçılık”.
4. Meritokrasi – hak edenlerin (fransızca) yönetimi. Meritokrasi kavramı, aristokratların bir savı olarak doğdu. Ancak, aristokratların mülkiyeti karşısından da yeni bir zengin sınıf doğunca (burjuvazi) bu kavram yeni zengin sınıfı gösterir oldu. Bugün de tartışmalı bir kavramdır.
5. Monarşi –. (fransızca) tek kişi yönetimi. Osmanlı’daki yönetim, padişahlık, tam bir “monarşi”ydi. 19’uncu yüzyılla birlikte “Mutlakiyet” de dendi. Yeni Osmanlılar, kimi terimlerin Osmanlıca’sını kullanmayı seviyorlardı.
6. Plütokrasi – (fransızca) varlıklıların yönetimi. Eski Yunan uygarlığında tüm yönetim biçimleri denenmiş ya da var olanlara belirli bir ad verilmişti. Plütokrasi bugün de “zenginler yönetimi, egemen zümre yönetimi” anlamında kullanılmaktadır.
7. Demokrasi – (fransızca) ço¤unluk yönetimi. Artık Türkçeleşmiş, daha doğrusu evrenselleşmiş bir sözcük olan demokrasi, Yunanca “demos” (halk, tüm insanlar),“kratia” (yönetim) kavramlarının bileşiminden oluşur. Bu sözcük de Türkçe’ye Fransızca’dan geçmiştir.
8. Teokrasi –. (frans›zca) dinsel yönetim “Theos” (tanr›), “kratia” (yönetim) sözcüklerinin bileşimi olan terim, egemenliğin din temsilcilerinde, ruhban sınıfta olduğu bir yönetim biçimidir. Vatikan Devleti, tipik bir teokrasidir.
9. Laiklik –(fransızca) devlet işlerini dinin etkisi dışında tutmak, laisizm. Laiklik de Antik Yunan terimidir. Sözlük anlamı, “Siyasal ve toplumsal sistemin din ve devlet ayrılığı ilkesine dayanması; bunu savunan anlayış”tır.
10. Cumhuriyet - (arapça) ulusal egemenlik. “Cumhur” Arapça, “halk, umum, herkes” demek. Latince “repubblica” sözcüğünün tam karşılığı. Başka hiçbir ayrıcalıklı grubun, zümrenin ya da sınıfın değil egemenliğin tüm ulusta, tüm halkta olduğunu yönetim biçimi.
11. Sekülarizm – (fransızca) dünyacılık. Aslında “dünya işleri”, dünyevi işler anlamında kullanılır; ama sözcüğün kökü Latince seeculum (dünya). Ahireti değil de dünyanın sorunlarıyla ilgili her şeyi gözetmek, dünya işlerini önemseyerek devleti yönetme biçimi anlamındaki sözcük, Fransızca “Secularisme”den geçmiş. Türk Dil Kurumu “dünyacılık” olarak tanımlamakta; ama “zamansallık” kullanımı da unutulmamalı.
12. Fundamentalizm –(fransızca) köktendincilik. En çok kullan›lan sözcüklerden biri. Ama Türkçe’si “köktendincilik” de yaygınlaşıyor; biraz özen gösterilse, tümüyle yerleşecek de...
JAPONLAR NASIL ÖRNEK ULUS OLDULAR?
Prof. Güvenç Japonya’nın dünya devleti olma sürecinin 19. yüzyılın ortasında Meici döneminde başladığını vurguluyor. Meici göreve başlarken şu yemini etmiş: “Bir danışma kurultayı açmalı; Çağdışı töreleri bırakmalı; Doğanın akılcılığı ile adaletini eylemlerimizin rehberi yapmalı; Dünyadaki bilgi ve eğitimi araştırmalı, çağdaş uygarlığın tüm birikiminden yararlanmalıyız.” Aynı bizdeki gibi değilmi.
Badem Bıyık
GEORGES BERNANOS
“Yirmi dört saatlik kuşkuya karşı bir dakikalık umut veren inanca, iman denir.”
BELGE, BİLGİ, GÖZLEM
Son yirmi gündür, medyanın ağırlıklı konusu WikiLeaks yayınları... Köşe yazıları, açık oturumlar, yorumlar, tartışmalar WikiLeaks yayınları üzerinde yoğunlaşıyor. Çoğunlukla yayınlar belge, bilgi hatta kanıt olarak nitelendiriliyor. Silivri tipi özellikli mahkemelerde bu tür yayınlar, belge kanıt olarak kabul edilir mi? Bilemiyorum, bence ne belge, ne bilgi ne de kanıt... Yayınların büyük bir bölümü, izleyebildiğim kadarı ile ABD’li diplomatların, politikacıların gözlemlerine, izlenimlerine ve çeşitli, özellikle de kendilerine yakın çevrelerden aldıkları bilgilendirmeye, istihbarata dayanıyor. Gözlemler, izlenimler, değer yargıları özneldir (subjektiftir). Bunlara katılırsınız veya katılmazsınız. Ancak iftira, bühtan, alçaklık olarak nitelendirilemez; kanıt ve tarihi belge olarak da kullanamazsınız.
Açıkçası WikiLeaks yayınları beni fazla etkilemiyor, deprem etkisi de doğurmadı; çoğu kez de gözlemlerime, beklentilerime uygun düşüyor. Toplantılarda, yazılarda, ikili-üçlü tartışmalarda savunmaya çalıştığım ancak yakın gelecek için çoğunluğun katılmasını pek beklemediğim görüşlerimi, gözlemlerimi özetle yineleyeyim.
• ABD fırsatçıdır, çıkar hesapları üzerine politika kurar; yaşayabilmesi, günümüzdeki refah düzeyini koruyabilmesi için yayılmacı emperyal bir güç olmak zorundadır. İkircikli davranır, gerekli gördüğünde de dostunun da kuyusunu kazar.
• Emperyal güçler, ülkeleri günümüzde kendilerine yakın gördükleri politikacılar, bürokratlar, işadamları, tarikatlar, sivil toplum örgütleri aracılığı ile işgal etmektedir. Askeri güç kullanmak onlar için en son seçenektir.
***
• Yabancı güçler, kendilerine uygun insan bulma konusunda iyi dedektördür. İşlerine yarayacak yerel kişileri büyük bir yerindelikle seçer, kiralık, satılık veya şöhrete düşkün kişileri yeterince bulurlar.
• Türkiye’nin temel sorunu, nitelikli, bilgili, kişilikli insan azlığıdır. Tersine seleksiyonla, ayrımla, yeteneksizler, kişilik eksiklikleri olanlar, nitelikli olanları tasfiye etmektedir.
• Yetenekli, kişilikli, bilgili, özgüveni olan kişi boyun eğmez, dik durmaya çalışır, yalakalık, çıkar uğruna gözü kapalı yandaşlık yapmaz.
• Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi, tam üye olması, bir proje değil, bir ütopya değil, bir kandırmacadır. Avrupa Türkiye’yi oyalamakta, ödünler koparmakta, koparmaya çalışmaktadır. Politikacılarımız da bu gerçeği bildikleri halde halka AB’ye girecekmişiz havası vermektedir.
• ABD’nin, İngiltere’nin, AB’ye giriş konusunda Türkiye destekleri, senaryo gereği verilen roldür. Türkiye kamuoyunda kendi lehlerine hava yaratmaya yönelik iyi polis rolüdür.
• Yabancı güçlerle işbirliği yapılarak sorunlar çözülemez. Yabancı güçler, şeklen yüze gülerken çıkarları söz konusu olduğunda sizi kundaklarlar. AB ve ABD’yi çoğu olayın kundakçısı olarak görmek gerekir.
• PKK’nin ve Kürt sorunu olarak kamuoyuna sunulan, Türkiye’yi ilk aşamada bir federasyon ya da konfederasyon haline getirme projesinin ardında emperyal güçlerin desteği vardır. Silah, para, istihbarat, propaganda her türlü destek açık veya gizli olarak yerli ajanlara verilmektedir.
• Arap devletlerinin hemen hepsi yapaydır, sözde devlettir. Bir savaşın sonrası kazanılan bağımsızlık söz konusu değildir. Siyasal coğrafya, Ortadoğu’da 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da İngiltere ve Fransa’nın yerini ABD almıştır. ABD, BOP ya da GOP projesi ile Ortadoğu’yu kendi arka bahçesi haline getirme savaşımı vermektedir.
• Türkiye, Ortadoğu’da Batılıların ileri karakolu olmamalı; ancak iç politik hesaplarla Arap dünyasıyla yapay bir eksen kayması görüntüsü de yaratmamalıdır.
Ana görüşleri, gözlemleri, izlenimleri özetle böyle olan bir kişi için WikiLeaks yayınları pek ilginç gelmemektedir.
ÖZTİN AKKÜÇ 12.12.2010
Açıkçası WikiLeaks yayınları beni fazla etkilemiyor, deprem etkisi de doğurmadı; çoğu kez de gözlemlerime, beklentilerime uygun düşüyor. Toplantılarda, yazılarda, ikili-üçlü tartışmalarda savunmaya çalıştığım ancak yakın gelecek için çoğunluğun katılmasını pek beklemediğim görüşlerimi, gözlemlerimi özetle yineleyeyim.
• ABD fırsatçıdır, çıkar hesapları üzerine politika kurar; yaşayabilmesi, günümüzdeki refah düzeyini koruyabilmesi için yayılmacı emperyal bir güç olmak zorundadır. İkircikli davranır, gerekli gördüğünde de dostunun da kuyusunu kazar.
• Emperyal güçler, ülkeleri günümüzde kendilerine yakın gördükleri politikacılar, bürokratlar, işadamları, tarikatlar, sivil toplum örgütleri aracılığı ile işgal etmektedir. Askeri güç kullanmak onlar için en son seçenektir.
***
• Yabancı güçler, kendilerine uygun insan bulma konusunda iyi dedektördür. İşlerine yarayacak yerel kişileri büyük bir yerindelikle seçer, kiralık, satılık veya şöhrete düşkün kişileri yeterince bulurlar.
• Türkiye’nin temel sorunu, nitelikli, bilgili, kişilikli insan azlığıdır. Tersine seleksiyonla, ayrımla, yeteneksizler, kişilik eksiklikleri olanlar, nitelikli olanları tasfiye etmektedir.
• Yetenekli, kişilikli, bilgili, özgüveni olan kişi boyun eğmez, dik durmaya çalışır, yalakalık, çıkar uğruna gözü kapalı yandaşlık yapmaz.
• Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi, tam üye olması, bir proje değil, bir ütopya değil, bir kandırmacadır. Avrupa Türkiye’yi oyalamakta, ödünler koparmakta, koparmaya çalışmaktadır. Politikacılarımız da bu gerçeği bildikleri halde halka AB’ye girecekmişiz havası vermektedir.
• ABD’nin, İngiltere’nin, AB’ye giriş konusunda Türkiye destekleri, senaryo gereği verilen roldür. Türkiye kamuoyunda kendi lehlerine hava yaratmaya yönelik iyi polis rolüdür.
• Yabancı güçlerle işbirliği yapılarak sorunlar çözülemez. Yabancı güçler, şeklen yüze gülerken çıkarları söz konusu olduğunda sizi kundaklarlar. AB ve ABD’yi çoğu olayın kundakçısı olarak görmek gerekir.
• PKK’nin ve Kürt sorunu olarak kamuoyuna sunulan, Türkiye’yi ilk aşamada bir federasyon ya da konfederasyon haline getirme projesinin ardında emperyal güçlerin desteği vardır. Silah, para, istihbarat, propaganda her türlü destek açık veya gizli olarak yerli ajanlara verilmektedir.
• Arap devletlerinin hemen hepsi yapaydır, sözde devlettir. Bir savaşın sonrası kazanılan bağımsızlık söz konusu değildir. Siyasal coğrafya, Ortadoğu’da 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da İngiltere ve Fransa’nın yerini ABD almıştır. ABD, BOP ya da GOP projesi ile Ortadoğu’yu kendi arka bahçesi haline getirme savaşımı vermektedir.
• Türkiye, Ortadoğu’da Batılıların ileri karakolu olmamalı; ancak iç politik hesaplarla Arap dünyasıyla yapay bir eksen kayması görüntüsü de yaratmamalıdır.
Ana görüşleri, gözlemleri, izlenimleri özetle böyle olan bir kişi için WikiLeaks yayınları pek ilginç gelmemektedir.
ÖZTİN AKKÜÇ 12.12.2010
ÖZDEYİŞ
Bir Yerde Gölgeler Uzuyorsa Orada Güneş Batıyor Demektir...
Bir yerde,
Katiller kahraman,
Kahramanlar suçlu sayılıyorsa.
***
Bir yerde,
Çalamayanlar aptal,
Çalanlar akıllı sayılıyorsa.
***
Bir yerde,
Zenginler haklı,
Yoksullar haksız sayılıyorsa.
***
Bir yerde
Namussuzluk olağan,
Namus başa bela sayılıyorsa.
***
Bir yerde,
Haklılık hiçbir şey,
Güçlülük her şey oluyorsa.
***
Bir yerde,
Yerlere kapanmak efendilik,
Omurgayı bükmemek asilik sayılıyorsa.
***
Bir yerde,
Gerçeklere gözünü kapamak olgunluk,
Gördüğünü açıklamak işgüzarlık sayılıyorsa.
***
Bir yerde,
İki kere iki dört etmiyorsa,
Kaç ettiğine efendiler hükmediyorsa.
***
Bir yerde,
Artık soru sorulmuyorsa,
Orada sadece yanıtlar varsa.
***
Orada,
Artık sadece gölgeler varsa,
Orada,
Güneş çoktan batmış demektir.
***
Orada,
Artık hep gece olacak sananlar,
Karanlıkta el ovuşturanlar.
***
Orada,
Güneş yeniden doğduğu zaman,
Elbette şaşıp şaşıp kalacaklardır...
Dürüst insan olmanın ödülü!
Adamın biri dünyada hiç kimseye bir kötülük yapmamış, her türlü kurala uymuş, zina yapmamış, uyuşturucu kullanmamış, çalmamış, çırpmamış, kimseyi pataklamamış. Kimseye gıyabında hakaret bile etmemiş.
Neyse adam bir gün ölmüş, büyük bir sevinç ve beklenti ile sorgu meleğinin önüne gelmiş.
Melek: Defterine bakıyorum da, çalmamışsın, çırpmamışsın, kul hakkı yememişsin.
Adam: Evet efendim!
Melek: Kimseye el bile kaldırmamışsın.
Adam: Evet efendim!
Melek: Zina yapmamışsın.
Adam: Evet efendim!
Melek: Karından başka bir hatun kişiye yan gözle bakmamışsın.
Adam: Evet efendim!
Melek: Vergilerini düzenli ödemişsin.
Adam: Evet efendim!
Onlarca sorudan sonra sorgu meleği yanındaki meleğe dönerek: Bir çift kanat getirin.
Adam heyecanla: Melek oluyorum değil mi?
Melek: Hayır, kaz oluyorsun!
Haftanın Sözü
Merak Ediyorum?
Hangi Kürt kardeşimiz herhangi bir partiden milletvekili adayı oldu da ona seçilme imkânı tanınmadı? Hangi Kürt kardeşimiz subay oldu da orduda yükselmesinin önü kesildi? Hangi Kürt kardeşimizin cumhurbaşkanı olmasının önü kesildi. Hangi Kürt kardeşimize kredi verilmedi, hangisine doktor bakmadı, hangisine okul kapısı kapatıldı? Hangi Kürt kardeşimiz İstanbul’a, Ankara’ya, Antalya’ya, Mersin’e, İzmir’e gidip yerleşemedi? Ama o Kürt kardeşlerin yaşadığı yerlerde, 25 yıldır gelene kurşun sıkıldı, gidene kurşun sıkıldı. Henüz 3 aylık asker olana da mermi yağdırıldı, terhisine 2 ay kalana da. Mayınlı tuzaklar ne kol bıraktı ne bacak! Yüzlerce iş makinesine benzin dökülüp yakıldı, binalar kundaklandı, okullar öğretmenleriyle bombalandı. Şehit ve gazi anneleri bağırlarına taş bastılar, kan davası gütmediler. Türkiye’nin hiçbir köyünde kasabasında insanlar Kürt kardeşlerimize karşı bir tutum ve davranış içine girmediler. Bütün bunlar bir açılım değilse ne? Bize bunun dışındaki açılımın ne olduğunu açık seçik, duru, temiz biçimde anlat da bilelim. Türk vatandaşı zaten bağrını, gönlünü açmamış mı bu ülkede yaşayan herkese? Daha başka açılım ne ola ki?
ADALET
Mutasavvıf ve şair Ahmet Yesevi, bin yıl öncesinden bugünlere ses veriyor:
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir / Temele taş bulmak gecikebilir / Devlete baş bulmak gecikebilir / Adalet gecikmez, tez verilmeli.”
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir / Temele taş bulmak gecikebilir / Devlete baş bulmak gecikebilir / Adalet gecikmez, tez verilmeli.”
TÜRK OLMAK
Türk olmak nasıl bir duygudur?
Amerika'dan bir vatandaşımızın, Türkiye'nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sayın J. F. Gökçen'in "Türk olmak nasıl bir duygudur?" konulu yazısı…
Türk Olmak… Aslında çok şeydir, Türk olmak.
Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir.
Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.
Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.
Türk olmak;
Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suclanmaktır.
Türk olmak;
faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında…demokrat ve cağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövüldüğünde…
Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır. Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir çok asır önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir
Tabii ki sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.
Türk olmak;
Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.
Türk olmak; Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak icin yabancı sermaye beklemektir.
Türk olmak;
Truva'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafiza ile yaşamaktır. Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeye calışmaktır, Türk olmak.
Türk olmak;
Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, -Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir.
Türk olmak;
Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır. Sabahları odana rahmet dolsun diye, cami açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.
Türk olmak;
harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.
Türk olmak;
askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek.
Türk olmak;
annenin, şehit oğlunun ardından; 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağolsun!' demesidir.
Türk olmak;
'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile, 'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' yalanı ile yaşamaktır.
Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.
Türk olmak;
ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Ayni nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.
Türk olmak;
Evindeki bir kap aşın yarısını Tanrı misafirine vermektir. kendi yerde misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.
Türk olmak;
milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır.
Türk olmak;
aşkını ölesiye sevmektir. aşkı için ölmektir,öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir.
En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkiyaya türkü yakmaktır, Türk olmak. Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.
Türk olmak;
Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'i sevmektir. Mevleneyı hacıbektaşeli'yi ve Hoca Yesevî'yi tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.
Türk olmak;
saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü'nde... Hayatın sana verdiklerine 'Nasip', - vermediklerine 'Kısmet' demektir. Her işin 'Hayırlısına' inanmaktır ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.
Türk olmak; Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir.
Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmektir.Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak;
mahalle maçı için ayni saatte, on kişi buluşamazken, ilyon kişinin bir araya gelmesidir.Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.
Türk olmak;
buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sıraya girerek, sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir
Türk olmak;
en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak en dertli gününde bile ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir.
Zor iştir Türk olmak
Türk olmak;
Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her
çıkan başak için şükretmektir
Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir
Gençlere göre eğitim yetersiz
FİGEN ATALAY
Türkiye, fen ve matematikte neden başarısız? Sorunun kaynağı hangi faktörlere dayanmaktadır? Bilimin yol göstericiliğine bakış açısından nasıl bir gençlik profili yetişiyor? Çocuklar fen ve matematiği öğrenmede neden isteksiz? Tüm bu sorulara yanıt bulabilmek için, konunun asıl paydaşı olan öğrenci görüşlerine yer veren bir araştırma gerçekleştirildi. Maltepe Üniversitesi öğretim üyeleri, Prof. İsa Eşme, Prof. Bahattin Akşit, Prof. Belma Akşit, Yard. Doç. Dr. Çiğdem Özcan tarafından, fen ve matematik eğitimine ilişkin sorunları belirleyerek çözüme katkıda bulunmak amacıyla yapılan araştırma, 25 farklı ilde, lise son sınıfta okuyan 3 bin 500 öğrenciye uygulanan anketle gerçekleştirildi. Araştırmadan çıkan sonuçlar şöyle:
Genel Kültür ve Öğrenci Profili:
• Öğrencilerin yüzde 67’si her gün üç saat veya daha fazla zamanı sınav hazırlığına ayırıyor.
• Yüzde 38’i bilgisayar ve interneti hiç kullanmıyor.
• Yüzde 37’si spor ve sosyal etkinliklere, yüzde 18’i müzik dinlemeye, yüzde 17’si TV izlemeye hiç zaman ayırmıyor.
• Öğrencilerin dörtte üçüne yakını, eğitim sistemini, İyi insan ve yurttaş yetiştirme, yaşama hazırlama, eleştirel düşünme becerisi kazandırma, okuduklarını ve dinlediklerini anlayacak düzeyde yabancı dil öğretme, yükseköğretim için gerekli donanımları kazandırma kriterleri açısından yetersiz görüyor.
Fen ve matematik eğitimi:
“İnsanların bugünkü düzeyine milyonlarca yıl süren evrim sonucunda ulaştığı” yargısına inanan öğrenci oranı yüzde 66. Öğrencilerin yüzde 19’u bu konuda görüş bildirmiyor, yüzde 14.9’u ise bu yargıyı benimsemiyor. “Dünyayı ve evreni anlayabilmek için, fen bilimlerinden çok din bilgisi gereklidir” görüşüne katılan öğrenci oranı yüzde 30.4, katılmayan oranı yüzde 43.
Fen ve matematik eğitimini;
• Günlük yaşamda karşılaşılan olayları açıklama becerisi kazandırma açısından yetersiz gören öğrenci oranı yüzde 64.4.
• Doğayı ve evreni akılla algılama becerisi kazandırmada yetersiz gören öğrenci oranı yüzde 52.5.
• Üniversite öğrenimi için gerekli altyapıyı kazandırma açısından yetersiz bulan öğrenci oranı yüzde 60.7.
Nasıl ders yapıyorlar?
• Öğrencilerin dörtte üçü, fen derslerini, öğretmeni dinleyerek ve tahtadaki bilgileri defterine geçirerek öğrenmeye çalışıyor.
• Öğrencilerin beşte dördü, ya hiç deney yapmıyor ya da nadiren deney yapıyor.
• Öğrencilerin yalnız üçte biri, derslerde gösteri deneyi yapıldığını belirtiyor.
• Öğrencilerin yalnızca yüzde 16’sı, derslerde bilgisayar destekli eğitim yapıldığını ifade ediyor.
• Derslerde belgesel film izleme oranı sadece yüzde 15.
Fen ve matematikte başarısızlığın nedenleri:
• Öğretmenlerin izlediği yöntemler.
• Derslerin hayatta işe yaramayan bilgileri kapsaması.
• Öğretilenlerin yaşamla ilişkilendirilmemesi.
• Yaparak ve yaşayarak öğrenmeye yer verilmemesi.
• Derslerin sınava odaklı işlenmesi.
• Konuların kavratılmadan soru çözerek öğretilmesi.
• Yalnız dinleme ve belletme metodu uygulanması.
• Teknolojiye yer verilmemesi.
• Proje ve laboratuvar çalışmalarına yer verilmemesi.
• Başarısızlıkta öğrencilerin de payının bulunması.
Türkiye, fen ve matematikte neden başarısız? Sorunun kaynağı hangi faktörlere dayanmaktadır? Bilimin yol göstericiliğine bakış açısından nasıl bir gençlik profili yetişiyor? Çocuklar fen ve matematiği öğrenmede neden isteksiz? Tüm bu sorulara yanıt bulabilmek için, konunun asıl paydaşı olan öğrenci görüşlerine yer veren bir araştırma gerçekleştirildi. Maltepe Üniversitesi öğretim üyeleri, Prof. İsa Eşme, Prof. Bahattin Akşit, Prof. Belma Akşit, Yard. Doç. Dr. Çiğdem Özcan tarafından, fen ve matematik eğitimine ilişkin sorunları belirleyerek çözüme katkıda bulunmak amacıyla yapılan araştırma, 25 farklı ilde, lise son sınıfta okuyan 3 bin 500 öğrenciye uygulanan anketle gerçekleştirildi. Araştırmadan çıkan sonuçlar şöyle:
Genel Kültür ve Öğrenci Profili:
• Öğrencilerin yüzde 67’si her gün üç saat veya daha fazla zamanı sınav hazırlığına ayırıyor.
• Yüzde 38’i bilgisayar ve interneti hiç kullanmıyor.
• Yüzde 37’si spor ve sosyal etkinliklere, yüzde 18’i müzik dinlemeye, yüzde 17’si TV izlemeye hiç zaman ayırmıyor.
• Öğrencilerin dörtte üçüne yakını, eğitim sistemini, İyi insan ve yurttaş yetiştirme, yaşama hazırlama, eleştirel düşünme becerisi kazandırma, okuduklarını ve dinlediklerini anlayacak düzeyde yabancı dil öğretme, yükseköğretim için gerekli donanımları kazandırma kriterleri açısından yetersiz görüyor.
Fen ve matematik eğitimi:
“İnsanların bugünkü düzeyine milyonlarca yıl süren evrim sonucunda ulaştığı” yargısına inanan öğrenci oranı yüzde 66. Öğrencilerin yüzde 19’u bu konuda görüş bildirmiyor, yüzde 14.9’u ise bu yargıyı benimsemiyor. “Dünyayı ve evreni anlayabilmek için, fen bilimlerinden çok din bilgisi gereklidir” görüşüne katılan öğrenci oranı yüzde 30.4, katılmayan oranı yüzde 43.
Fen ve matematik eğitimini;
• Günlük yaşamda karşılaşılan olayları açıklama becerisi kazandırma açısından yetersiz gören öğrenci oranı yüzde 64.4.
• Doğayı ve evreni akılla algılama becerisi kazandırmada yetersiz gören öğrenci oranı yüzde 52.5.
• Üniversite öğrenimi için gerekli altyapıyı kazandırma açısından yetersiz bulan öğrenci oranı yüzde 60.7.
Nasıl ders yapıyorlar?
• Öğrencilerin dörtte üçü, fen derslerini, öğretmeni dinleyerek ve tahtadaki bilgileri defterine geçirerek öğrenmeye çalışıyor.
• Öğrencilerin beşte dördü, ya hiç deney yapmıyor ya da nadiren deney yapıyor.
• Öğrencilerin yalnız üçte biri, derslerde gösteri deneyi yapıldığını belirtiyor.
• Öğrencilerin yalnızca yüzde 16’sı, derslerde bilgisayar destekli eğitim yapıldığını ifade ediyor.
• Derslerde belgesel film izleme oranı sadece yüzde 15.
Fen ve matematikte başarısızlığın nedenleri:
• Öğretmenlerin izlediği yöntemler.
• Derslerin hayatta işe yaramayan bilgileri kapsaması.
• Öğretilenlerin yaşamla ilişkilendirilmemesi.
• Yaparak ve yaşayarak öğrenmeye yer verilmemesi.
• Derslerin sınava odaklı işlenmesi.
• Konuların kavratılmadan soru çözerek öğretilmesi.
• Yalnız dinleme ve belletme metodu uygulanması.
• Teknolojiye yer verilmemesi.
• Proje ve laboratuvar çalışmalarına yer verilmemesi.
• Başarısızlıkta öğrencilerin de payının bulunması.
FATMA ALİYE HANIM
Fatma Aliye Hanim (1862-1936) Türk edebiyatının ilk kadin romancısıymıs. Fatma Aliye'yi bundan sonra artık herkes tanıyacak. Cünkü Fatma Aliye'nin fotoğrafı bundan böyle 50 TL lik banknotlarda Atatürk'ün yerine yerleşecek. 50'ligin Bir yüzünde Fatma Aliye, diger yüzünde Atatürk. Cumhuriyetin yetiştirdiği bunca başarılı Türk kadını varken, Fatma Aliye nereden çıktı demeyin.
Fatma Aliye'yi Atatürk'ün yerine yerleştiren nedenin onun romancılığı oldugunu sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Asil neden onun İslamcılığı ve Atatürk Devrimlerine karşı olması.
Fatma Aliye'nin tesettüre olan tutkusu onun yazılarına da yansımış. Bir yazısında kadınların giyim tarzı konusunda söyle diyor;
"...İşte bu tuvaletin üzerine zinetten ari ve bolca bir şey giyilir ve saçlarda bir baş örtüsüyle örtülürse şeriata muvafik surette tesettür edilmiş olur." Fatma Aliye Hanim, Mustafa Kemal'in yaptığı devrimleri bir türlü benimseyememis.
Romanlar yazan, Bati edebiyatından çeviriler yapan ve dönemindeki erkek egemenliğine karsi çıkabilen bir kadın, nasıl olur da Mustafa Kemal aydınlığını göremez, anlamak olası degil. Saltanatın kaldırılmasını, alfabenin değiştirilmesini ve padişahın düşürülmesini, Fatma Aliye Hanim asla kabul edememiş, Mustafa Kemal'e hep karşı olmuş. Kendisinin, bir Osmanlı paşasının (Ahmet Cevdet Pasa) kızı olmasının bunda rolu var elbette. Ayrica Evinde coçuklarının ona yaşattığı sıkıntılar onu daha da İslam'a bağlamış olabilir. Evden kaçıp Katolik rahibe olan bir kızın annesi olarak yaşanan travma herhalde azımsanacak gibi degildir.
Elde edemedikleri türban özgürlüğü nedeniyle kendilerini Türkiye'ye "uzak" bulanlar elbette Fatma Aliye Hanım'ın fotoğrafinın oraya konmasından mutlu olacaklardir.
Fatma Aliye'yi Atatürk'ün yerine yerleştiren nedenin onun romancılığı oldugunu sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Asil neden onun İslamcılığı ve Atatürk Devrimlerine karşı olması.
Fatma Aliye'nin tesettüre olan tutkusu onun yazılarına da yansımış. Bir yazısında kadınların giyim tarzı konusunda söyle diyor;
"...İşte bu tuvaletin üzerine zinetten ari ve bolca bir şey giyilir ve saçlarda bir baş örtüsüyle örtülürse şeriata muvafik surette tesettür edilmiş olur." Fatma Aliye Hanim, Mustafa Kemal'in yaptığı devrimleri bir türlü benimseyememis.
Romanlar yazan, Bati edebiyatından çeviriler yapan ve dönemindeki erkek egemenliğine karsi çıkabilen bir kadın, nasıl olur da Mustafa Kemal aydınlığını göremez, anlamak olası degil. Saltanatın kaldırılmasını, alfabenin değiştirilmesini ve padişahın düşürülmesini, Fatma Aliye Hanim asla kabul edememiş, Mustafa Kemal'e hep karşı olmuş. Kendisinin, bir Osmanlı paşasının (Ahmet Cevdet Pasa) kızı olmasının bunda rolu var elbette. Ayrica Evinde coçuklarının ona yaşattığı sıkıntılar onu daha da İslam'a bağlamış olabilir. Evden kaçıp Katolik rahibe olan bir kızın annesi olarak yaşanan travma herhalde azımsanacak gibi degildir.
Elde edemedikleri türban özgürlüğü nedeniyle kendilerini Türkiye'ye "uzak" bulanlar elbette Fatma Aliye Hanım'ın fotoğrafinın oraya konmasından mutlu olacaklardir.
ERGENEKON'A ATIF
Nobel ödüllü bir yazar, Nazilerin 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’ya nasıl egemen olduğunu Rahip Martin Niemöller’den şu alıntıyı okurlarımıza sunmuştu:
‘Önce Yahudiler için geldiklerinde sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir Yahudi değildim.
Sonra Komünistler için geldiklerinde de sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir komünist değildim.
Daha sonra sendikacılar için geldiklerinde yine sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir sendikacı değildim.
Sonunda benim için geldiklerinde benim için ses çıkaracak hiç kimse kalmamıştı!’”
10. dalgada 28 Şubatçılar alındı?
Peki, sıra şimdi kimde? Ya da suspus oturan sizler, sıranızın gelmesini mi bekliyorsunuz?
‘Önce Yahudiler için geldiklerinde sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir Yahudi değildim.
Sonra Komünistler için geldiklerinde de sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir komünist değildim.
Daha sonra sendikacılar için geldiklerinde yine sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir sendikacı değildim.
Sonunda benim için geldiklerinde benim için ses çıkaracak hiç kimse kalmamıştı!’”
10. dalgada 28 Şubatçılar alındı?
Peki, sıra şimdi kimde? Ya da suspus oturan sizler, sıranızın gelmesini mi bekliyorsunuz?
NOEL AĞACININ KÖKENİ
Noel ağacı eski Türk kabilesi geleneği mi?
Türklerin Orta Asya'dan göç etmeden önce ve tek tanrılı dinlere geçmelerinde önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir "akçam ağacı" bulunuyor.
Bu ağacın tepesi de gökyüzünde oturan tanrı Ülgen'in sarayına kadar uzuyor ve buna "hayat ağacı" diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde bulabiliriz.
Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22Aralık'ta gece, gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra da gün, geceyi yenerek zafer kazanıyor.
Bu, güneşin yeniden doğuşu; bir "yeni doğum" olarak algılanıyor Türklerde. Bayramın adı "nardugan". "nar=güneş", "tugan/dugan" da "doğan". Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. İşte bu güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle "akçam ağacı" altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Ülgen'e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar; dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar tanrıdan. İnanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş.
Bu bayram için evler temizleniyor ve güzel giysiler giyiliyor; ağacın etrafında şarkılar söylenip oyunlar oynanıyor. Yaşlılar, büyükbabalar ve nineler ziyaret ediliyor; aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar (Yedikleri, yaş ve kuru meyveler yanında, özel bir yemek ve bir tür de şekerleme).
Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömrün çoğalacağına, uğur geleceğine inanıyorlar. Yazılana göre, "akçam ağacı" sadece Orta Asya'da yetişiyormuş.
Mesela, Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden, bu olay Türklerden Hıristiyanlara geçmiştir; Hıristiyanlar, Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek almışlardır bu töreni, deniyor.
İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok! Doğum, güneşin yeniden doğuşu. İsa evrenin nuru olarak algılanır ve bu olayın pagan halklardan alınıp İsa'ya yakıştırıldığı yazılıyor.
İnternet'te yazıldığına göre, imparator Konstantin (324-337) zamanında İznik'te toplanan ilk Ekümenik konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan bu "pagan bayramı" İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve buna da "Noel bayramı" deniyor (Batı kilisesi, 25 Aralık'ta kutluyorlar).
Çam süsleme ise, ilk olarak 1605'te Almanya'da görülüyor ve oradan Fransa'ya geçiyor.
Dr. Muazzez İlmiye Çığ
Sumerolog
Türklerin Orta Asya'dan göç etmeden önce ve tek tanrılı dinlere geçmelerinde önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir "akçam ağacı" bulunuyor.
Bu ağacın tepesi de gökyüzünde oturan tanrı Ülgen'in sarayına kadar uzuyor ve buna "hayat ağacı" diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde bulabiliriz.
Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22Aralık'ta gece, gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra da gün, geceyi yenerek zafer kazanıyor.
Bu, güneşin yeniden doğuşu; bir "yeni doğum" olarak algılanıyor Türklerde. Bayramın adı "nardugan". "nar=güneş", "tugan/dugan" da "doğan". Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. İşte bu güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle "akçam ağacı" altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Ülgen'e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar; dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar tanrıdan. İnanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş.
Bu bayram için evler temizleniyor ve güzel giysiler giyiliyor; ağacın etrafında şarkılar söylenip oyunlar oynanıyor. Yaşlılar, büyükbabalar ve nineler ziyaret ediliyor; aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar (Yedikleri, yaş ve kuru meyveler yanında, özel bir yemek ve bir tür de şekerleme).
Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömrün çoğalacağına, uğur geleceğine inanıyorlar. Yazılana göre, "akçam ağacı" sadece Orta Asya'da yetişiyormuş.
Mesela, Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden, bu olay Türklerden Hıristiyanlara geçmiştir; Hıristiyanlar, Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek almışlardır bu töreni, deniyor.
İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok! Doğum, güneşin yeniden doğuşu. İsa evrenin nuru olarak algılanır ve bu olayın pagan halklardan alınıp İsa'ya yakıştırıldığı yazılıyor.
İnternet'te yazıldığına göre, imparator Konstantin (324-337) zamanında İznik'te toplanan ilk Ekümenik konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan bu "pagan bayramı" İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve buna da "Noel bayramı" deniyor (Batı kilisesi, 25 Aralık'ta kutluyorlar).
Çam süsleme ise, ilk olarak 1605'te Almanya'da görülüyor ve oradan Fransa'ya geçiyor.
Dr. Muazzez İlmiye Çığ
Sumerolog
TÜRKLERİN BİLİNÇSİZ KUŞ HALİ
Türklerin bu bilinçsiz kuş hali beni delirtiyor. Ama herhalde Türkleri ayakta tutan da bu. İsyan etmemelerini sağlayan, bu kadar sosyal adaletsizliği olan bir ülkede, 25 yıldır kesilmeyen bir savaşa onların gıkının çıkmamasını sağlayan da bu bilinçsiz kuş hali. Burayı daha yaşanır, belki sevimli kılan, komşunun kapısını çalıp çorba isteyebilir hale getiren de bu olabilir. Bu kadar da haksızlık yapmak istemiyorum. Ama bu beni çıldırtan bir kıvam.
Perihan Mağden
Perihan Mağden
ALBERT EINSTEIN
“Hiçbir sorun, o sorunu yaratan zihniyetle çözülemez”
ATATÜRK
“Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen sonuç; niteliksiz insanlar tarafından yönetilmeye razı olmaktır…”
RUHANİ FİKİRLER
Galiba "Deniz fenerinin" ana felsefesi buradan geliyor.. Dünya din adamları bir toplantıda bir araya gelmiş konuşuyorlarmış.Konu dönmüş dolaşmış, toplanan paralara ve onların hak yolunda kullanılmasına gelmiş.
İlk olarak bir haham almış sözü;
- Biz demiş. Topladığımız paraları 5 mt. öteye bir çizgi çizerek çizgiye doğru fırlatırız. Çizgiyi geçenleri hak yolunda kullanırız geçemeyenler de bize kalır.
İkinci olarak bir papaz söz almış;
- Biz de benzer bir yöntem kullanıyoruz demiş. Kilisede toplanan paraları 5 mt. öteye koyduğumuz bir kavanoza atarız, kavanoza girenleri hak yolunda kullanırız, girmeyenler bize kalır demiş.
Son olarak bizim imam söz almış. O da;
- Bizde de durum pek farklı sayılmaz demiş. Biz de topladığımız paraları yukarıya doğru fırlatırız, Yüce Rabbim ihtiyacı olduğu kadarını içinden alır, gerisi bize kalır..
İlk olarak bir haham almış sözü;
- Biz demiş. Topladığımız paraları 5 mt. öteye bir çizgi çizerek çizgiye doğru fırlatırız. Çizgiyi geçenleri hak yolunda kullanırız geçemeyenler de bize kalır.
İkinci olarak bir papaz söz almış;
- Biz de benzer bir yöntem kullanıyoruz demiş. Kilisede toplanan paraları 5 mt. öteye koyduğumuz bir kavanoza atarız, kavanoza girenleri hak yolunda kullanırız, girmeyenler bize kalır demiş.
Son olarak bizim imam söz almış. O da;
- Bizde de durum pek farklı sayılmaz demiş. Biz de topladığımız paraları yukarıya doğru fırlatırız, Yüce Rabbim ihtiyacı olduğu kadarını içinden alır, gerisi bize kalır..
SEVEREK TAKİP EDECEĞİNİZ OKUMA SİTESİ
AKP'NİN SANATA BAKIŞI
GÜNÜN SÖZÜ
"küçük hırsız el feneriyle soygun yaparken, büyük hırsız deniz fenerini kullanır."
RUS MİLLİ EĞİTİMİ KAPATTI
LAVROV'A GÜLEN RİCASI
Rusya Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyaretinde, cemaatin bu ülkedeki okullarının kapatılmaması istendi. Erdoğan, Putin’le yaptığı bir görüşmede konuyu anımsattı
ANKARA - AKP’nin, Fethullah Gülen cemaatiyle bağlantılı olan okulların kapatılmaması için Rusya Federasyonu’ndan yine ricacı olduğu ortaya çıktı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bu ay başında Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında Türk yetkililer konuyu gündeme taşıdı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan Rusya Federasyonu’ndaki okulların neden kapatıldığını sordu. Rus bakansa konuya siyasi açıdan bakmadıklarını, bunun Rusya’nın eğitim sistemiyle ilgili olduğunu söyledi.
Gülen cemaatine yakın şirketlerin ya da vakıfların denetiminde olan okullar, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında gündem maddesi olmaya devam ediyor. Edinilen bilgilere göre bu konu son olarak Lavrov’un Ankara ziyaretinde gündeme geldi. Lavrov’un temasları sırasında Türk yetkililer, “Rusya Federasyonu, bir süreden bu yana ülke içinde faaliyet yürüten okulları kapatıyor. Neden böyle bir uygulama var” diye sordular. Bunun üzerine Lavrov da daha önce bu konuda verilen yanıtları yineleyerek “Bu bizim için bir siyasi sorun değil. Bu bir eğitim sorunu. Bu okullar Rusya Federasyonu’nun eğitim sistemine uymadıkları için kapatılıyorlar. Rusya Eğitim Bakanlığı’nın koşullarını yerine getirenler kapatılmıyor” dedi.
Teamüller aşıldı
Öte yandan, geçen yıl yapılan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) zirvesi öncesinde dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olan Vladimir Putin’i arayan Erdoğan’ın, Rusya’daki okulların kapatılmaması yönündeki “ricasını” diplomatik teamüller dışında gündeme getirdiği de öğrenildi. Edinilen bilgilere göre Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın telefon görüşmesine ilişkin programlamayı yaparken söz konusu okullara ilişkin konu başlığını karşı tarafa bildirmedi. Erdoğan, KEİ zirvesi için aradığı Putin’e süpriz biçimde “okulları kapatmayın” dedi. Putin de konuyla ilgileneceğini söyleyip telefonu kapattı, ama daha sonra yaşanan gelişmeler, Moskova yönetiminin Erdoğan’ın ricasını yok saydığını gösterdi. Erdoğan’ın ricasına konu olan St. Peterburg’daki okulsa bir yıl aradan sonra mahkeme kararıyla yeniden açıldı. Ancak Rusya hemen sonrasında Tataristan’da görev yapan 44 Türk öğretmeni sınır dışı etti.
Moskova yönetimi bir süreden bu yana Gülen cemaatine yakın isimlerin yönetimde olduğu okullarda görev yapan öğretmenlerin, Rusya Federasyonu Eğitim Bakanlığı’na ibraz ettikleri diplomalarla verdikleri dersler arasında farklar olduğunu ortaya çıkardı. Öğretmenlerin bir bölümünün İngilizce diplomalarının olmamasına karşın İngilizce derslerine girdiği ortaya çıktı. Benzer bir durum, tarih, matematik gibi alanlarda da söz konusu oldu.
‘Rüşvet verildi’ iddiası
Rus yetkililer Türkiye’den gelen öğretmenlerin, ortaya çıkarılmış usulsüzlüklerin örtülmesi için rüşvet verip ülkede kaldığını saptadı. Böylece Rus Milli Eğitim Bakanlığı konuyu Rusya Federasyonu İç Güvenlik Servisi’ne (FSB) havale etti. FSB de gerekli soruşturmaları başlattı, okulların lisansı da iptal edildi.
BAHADIR SELİM DİLEK
Rusya Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyaretinde, cemaatin bu ülkedeki okullarının kapatılmaması istendi. Erdoğan, Putin’le yaptığı bir görüşmede konuyu anımsattı
ANKARA - AKP’nin, Fethullah Gülen cemaatiyle bağlantılı olan okulların kapatılmaması için Rusya Federasyonu’ndan yine ricacı olduğu ortaya çıktı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bu ay başında Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında Türk yetkililer konuyu gündeme taşıdı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan Rusya Federasyonu’ndaki okulların neden kapatıldığını sordu. Rus bakansa konuya siyasi açıdan bakmadıklarını, bunun Rusya’nın eğitim sistemiyle ilgili olduğunu söyledi.
Gülen cemaatine yakın şirketlerin ya da vakıfların denetiminde olan okullar, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında gündem maddesi olmaya devam ediyor. Edinilen bilgilere göre bu konu son olarak Lavrov’un Ankara ziyaretinde gündeme geldi. Lavrov’un temasları sırasında Türk yetkililer, “Rusya Federasyonu, bir süreden bu yana ülke içinde faaliyet yürüten okulları kapatıyor. Neden böyle bir uygulama var” diye sordular. Bunun üzerine Lavrov da daha önce bu konuda verilen yanıtları yineleyerek “Bu bizim için bir siyasi sorun değil. Bu bir eğitim sorunu. Bu okullar Rusya Federasyonu’nun eğitim sistemine uymadıkları için kapatılıyorlar. Rusya Eğitim Bakanlığı’nın koşullarını yerine getirenler kapatılmıyor” dedi.
Teamüller aşıldı
Öte yandan, geçen yıl yapılan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) zirvesi öncesinde dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olan Vladimir Putin’i arayan Erdoğan’ın, Rusya’daki okulların kapatılmaması yönündeki “ricasını” diplomatik teamüller dışında gündeme getirdiği de öğrenildi. Edinilen bilgilere göre Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın telefon görüşmesine ilişkin programlamayı yaparken söz konusu okullara ilişkin konu başlığını karşı tarafa bildirmedi. Erdoğan, KEİ zirvesi için aradığı Putin’e süpriz biçimde “okulları kapatmayın” dedi. Putin de konuyla ilgileneceğini söyleyip telefonu kapattı, ama daha sonra yaşanan gelişmeler, Moskova yönetiminin Erdoğan’ın ricasını yok saydığını gösterdi. Erdoğan’ın ricasına konu olan St. Peterburg’daki okulsa bir yıl aradan sonra mahkeme kararıyla yeniden açıldı. Ancak Rusya hemen sonrasında Tataristan’da görev yapan 44 Türk öğretmeni sınır dışı etti.
Moskova yönetimi bir süreden bu yana Gülen cemaatine yakın isimlerin yönetimde olduğu okullarda görev yapan öğretmenlerin, Rusya Federasyonu Eğitim Bakanlığı’na ibraz ettikleri diplomalarla verdikleri dersler arasında farklar olduğunu ortaya çıkardı. Öğretmenlerin bir bölümünün İngilizce diplomalarının olmamasına karşın İngilizce derslerine girdiği ortaya çıktı. Benzer bir durum, tarih, matematik gibi alanlarda da söz konusu oldu.
‘Rüşvet verildi’ iddiası
Rus yetkililer Türkiye’den gelen öğretmenlerin, ortaya çıkarılmış usulsüzlüklerin örtülmesi için rüşvet verip ülkede kaldığını saptadı. Böylece Rus Milli Eğitim Bakanlığı konuyu Rusya Federasyonu İç Güvenlik Servisi’ne (FSB) havale etti. FSB de gerekli soruşturmaları başlattı, okulların lisansı da iptal edildi.
BAHADIR SELİM DİLEK
Karikatürün dayanılmaz hafifliği
Karikatürün dayanılmaz hafifliği
Karikatürün dayanılmaz hafifliği
Karikatürün İfade Yeteneği
Türkiye Yelkenlerini Hangi Rüzgarla Dolduracak?
Bill Clinton 1999 Yılında "20.Yüzyılın ilk 50 yılı Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişiklikler ile geçti.21. Yüzlılın ilk 50 yılıda Türkiyenin alacağı doğrultuyla şekillenecektir.Türkiye modelinin, hem İslam dünyası, hem Türkiye'nin bulunduğu bölge, hemde Avrupa için çok büyük etkileri olacaktır. "
Yine Almanyanın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'da 1998 yılı Wolfgang Koydl imzasını taşıyan yazıda "On yıl içinde Türklerin komşusu olan üç güçlü politik sistem battı ve sessiz sedasız yok oldu. Bu sistemler, en az Türkler'in kendi Kemalist modelleri kadar dayanıklı inşa edilmiş görünüyorlardı. İran'da Şah monarşisi, Sovyetler Birliğinin Polit Büro Kominizmi ve Yugoslavya' daki federatif Balkan deneyimi. Rahatsız edici olan, her üç devlet'de Türkiye Cumhuriyeti ile paralellikler gösteriyor. Hepsi de dinsel veya etnik çelişmeler yüzünden yıkıldılar. Üstelik Türkiye de her ikisi de var. Politik İslam ve Güneydoğu daki Kürtlerin ayaklanması."
Daha bunun gibi pek çok yazı ve yorum var.Bütün bu yorumların ışığında aşağıdaki sonuçlara varabiliriz.
1. Türkiye ABD nin ve batılı ülkelerin politikalarının temel eksenini oluşturmaktadır.
2. İran, Suriye ve Irak'ın bir kısmı bu ülkelerin denetimi dışında kalmıştır.
3. Yine bu ülkeler Irak'ın kuzeyi ve Türkiye'nin Güney doğusunu kontrol altında tutma eğilimindeler.
4. Türkiye enerji kaynaklarının kavşak noktasındadır.
5. Yine Türkiye bölgede, ileride ülkemizin elini güçlendirecek su kaynaklarının kontrolüne sahiptir.
6. Küresel aktörler oluşturdukları yeni düzende ya bizimle ya da biz olmadan bu bölgeye yerleşmeye çalışacaklardır.
Önümüzde 2 rüzgar var bir tanesi ABD ve AB nin dayattığı küresel hegemonya rüzgarı,diğeri tam Bağımsız, Laik, Ulusal birliğe dayalı, Özgürlükçü, Milliyetçi Türkiye Cumhuriyeti yani Kemalizm rüzgarı.
Yine Almanyanın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'da 1998 yılı Wolfgang Koydl imzasını taşıyan yazıda "On yıl içinde Türklerin komşusu olan üç güçlü politik sistem battı ve sessiz sedasız yok oldu. Bu sistemler, en az Türkler'in kendi Kemalist modelleri kadar dayanıklı inşa edilmiş görünüyorlardı. İran'da Şah monarşisi, Sovyetler Birliğinin Polit Büro Kominizmi ve Yugoslavya' daki federatif Balkan deneyimi. Rahatsız edici olan, her üç devlet'de Türkiye Cumhuriyeti ile paralellikler gösteriyor. Hepsi de dinsel veya etnik çelişmeler yüzünden yıkıldılar. Üstelik Türkiye de her ikisi de var. Politik İslam ve Güneydoğu daki Kürtlerin ayaklanması."
Daha bunun gibi pek çok yazı ve yorum var.Bütün bu yorumların ışığında aşağıdaki sonuçlara varabiliriz.
1. Türkiye ABD nin ve batılı ülkelerin politikalarının temel eksenini oluşturmaktadır.
2. İran, Suriye ve Irak'ın bir kısmı bu ülkelerin denetimi dışında kalmıştır.
3. Yine bu ülkeler Irak'ın kuzeyi ve Türkiye'nin Güney doğusunu kontrol altında tutma eğilimindeler.
4. Türkiye enerji kaynaklarının kavşak noktasındadır.
5. Yine Türkiye bölgede, ileride ülkemizin elini güçlendirecek su kaynaklarının kontrolüne sahiptir.
6. Küresel aktörler oluşturdukları yeni düzende ya bizimle ya da biz olmadan bu bölgeye yerleşmeye çalışacaklardır.
Önümüzde 2 rüzgar var bir tanesi ABD ve AB nin dayattığı küresel hegemonya rüzgarı,diğeri tam Bağımsız, Laik, Ulusal birliğe dayalı, Özgürlükçü, Milliyetçi Türkiye Cumhuriyeti yani Kemalizm rüzgarı.
DEĞİŞİM - DEVRİM - SAVRULMA - AYRILMA - KOPMA
Yaşamak için değişime
Değişim için liderliğe
Liderlik için cesarete
Sağlam bir kişilik ve alt yapıya
Geniş bir bakış açısı ve algılamaya ihtiyaç var.
Doğduğumuz güne giderek oradan bu güne kadar geçen süreyi irdeleyip, bu günden yaşadığımız yıl kadar ileriye bakarak süreci değerlendirmemiz mümkün. Türkiye'nin nereye gideceğinin fotoğrafını çok net görebiliriz. Bence göremediğimiz, havada gizli bir şey yok.Fotoğraf net. Geleceğimizin neye benzeyeceğini anlamaya yada bilmeye ihtiyacımız yok. Çünkü hergün daha belirgin hale gelmekte.
Değişim için liderliğe
Liderlik için cesarete
Sağlam bir kişilik ve alt yapıya
Geniş bir bakış açısı ve algılamaya ihtiyaç var.
Doğduğumuz güne giderek oradan bu güne kadar geçen süreyi irdeleyip, bu günden yaşadığımız yıl kadar ileriye bakarak süreci değerlendirmemiz mümkün. Türkiye'nin nereye gideceğinin fotoğrafını çok net görebiliriz. Bence göremediğimiz, havada gizli bir şey yok.Fotoğraf net. Geleceğimizin neye benzeyeceğini anlamaya yada bilmeye ihtiyacımız yok. Çünkü hergün daha belirgin hale gelmekte.
Atatürk'ün ölümü ile birlikte Cumhuriyet ve laiklik anlayışından verilen tavizler,
Sağ iktidarların oy kaygısı ile verdikleri ödünler,
Hassas değerlere yapılan yüklenmeler,
Tarikatlara verilen pirimler,
Sinsice örgütlenmeler,
Müslümanlara zulmeden,zulmedenleri seyreden, kendine menfaati olmayan ulusların halkını aç bırakan ABD'de yaşayıp Türkiye'yi islam rejimine çekmeye çalışanlar.
Oradan siyasetçilere maddi manevi destek verenler,
Ulusal bir dış politikası olmayan,bağımlılığı pekiştiren, ilerde çok ağır bedel ödeyerek kurtulmaya çalışacağımız karar ve uygulamaların altına imza atanlar,
Bütün bunları izleyen,destekleyen basın ve köşe yazarları...
İslamın ılımlısı yoktur.Getirilmek istenen düzen Şeriat düzenidir. Recep Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Gül değişmiş olabilir!!? Eminim ki Gericiler ve işbirlikçiler bunu değerlendirip zamanı geldiğinde onları devre dışı bırakacaklar ve yeni aktörler bulacaklardır.
Ülkenin ekonomi ve siyasetini yani iki önemli sacayağının kontrolünü küreselleşme adı altında ABD ve AB ye teslim ettik.
Bir tek TSK kaldı elimizde.Tehlikeyi onlar farkında. Farkındalık yaygınlaştırılmaz ve algılanmaz ise bu zihniyet taliban gibi Atatürk'ün mezarını bile top ateşine tutmaktan çekinmeyecektir.
National Geographic News
Bilim.org | Haberler
Güler Arıman
Güler Arıman
Güler Arıman
Güler Arıman
Güler Arıman
Güler Arıman
Güler Arıman
1950 YILI TÜRKİYE GÜZELİ GÜLER ARIMAN
Güzelin İtalya Dönüşü
TARİHTE BU GÜN
Anadolu Ajansı Güncel Haberler
AVRUPA BİRLİĞİ FARKINA VARMAYA BAŞLADI
Hürriyet Gündem
- Terör kurbanı sivil de şehit sayılacak - 22 Mart 2012 Perşembe -
- Sokakta bekledi, konuştu ve vurdu - 22 Mart 2012 Perşembe -
- CHP, ‘Gül yasası’nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gitti - 22 Mart 2012 Perşembe -
- Dekanlar, eğitim için toplanıyor - 22 Mart 2012 Perşembe -
- 90’lı yılları yaşadık - 22 Mart 2012 Perşembe -
Hürriyet Yazarlar
Hürriyet Dünya
Hakkımda
|
YEPYENİ BİR ZİHNİYET
Dünyaya yeni bir gözle bakabildiğimiz gün kilit olayları çözeceğiz.Kendimizi geliştireceğiz ve ülkemizi yeniden yapılandırabileceğiz.
1.Yunanistan tarafından 12 Adalar ve güneyden Kıbrıs ile kuşatılmamak, vatandaşlarımızın katlini sona erdirmek için elimizdeki kıt kaynaklarla Kıbrısa çıktığımız için
2. Doğu ve Güneydoğu sınırlarımızda küçük,kontrollü devlet veya devletlerin(Kürdistan) kurulmasına geçit vermeyeceğimiz için
3. Atatürk'ü, ilkelerini ve onun emnaneti Türkiye Cumhuriyeti'ni hiç bir şeye feda etmeyeceğimizi bildikleri için
4. Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmediğimiz ve direndiğimiz için
5. Atatürk ilke ve ülküsü ile yetişmiş olan Laik,Çağdaş Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratamadıkları ve kendilerine uydu edemedikleri için
6. ABD ve AB nin dayatmalarına hükümete rağmen direndiğimiz için
7. Yukarıda sayılan ve daha ekleyeceğimiz maddeler adına şehit vermekten çekinmeyeceğimiz için
ŞEHİT TABUTLARI NEDEN GELİYOR?
1.Yunanistan tarafından 12 Adalar ve güneyden Kıbrıs ile kuşatılmamak, vatandaşlarımızın katlini sona erdirmek için elimizdeki kıt kaynaklarla Kıbrısa çıktığımız için
2. Doğu ve Güneydoğu sınırlarımızda küçük,kontrollü devlet veya devletlerin(Kürdistan) kurulmasına geçit vermeyeceğimiz için
3. Atatürk'ü, ilkelerini ve onun emnaneti Türkiye Cumhuriyeti'ni hiç bir şeye feda etmeyeceğimizi bildikleri için
4. Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmediğimiz ve direndiğimiz için
5. Atatürk ilke ve ülküsü ile yetişmiş olan Laik,Çağdaş Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratamadıkları ve kendilerine uydu edemedikleri için
6. ABD ve AB nin dayatmalarına hükümete rağmen direndiğimiz için
7. Yukarıda sayılan ve daha ekleyeceğimiz maddeler adına şehit vermekten çekinmeyeceğimiz için
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder