21 Mart 2012 Çarşamba

sivas ve ötesi

Bugün Ortadoğu'da yaşanan curcunalar ülkemizde yaşanmıyorsa,

zamanında temelleri sağlam atılmış DEMOKRASİ sayesindedir.

Yine de, demokrasiyi daha güçlendirmenin yolu,

demokrasi dışı eylemlere fırsat vermemekle mümkündür.

Ben, beni, benim iznim olmadan rontlayan hükümet veya hükümetlerin

tamamına karşı çıkarım.

İnsanlığım bunu gerektirir.

Birçok vatandaşımız bu iktidara dini motifleri yüzünden oy verirken,

dinimizde de rontçuluğun olup olmadığını da irdelemek lazım.

uzun lafın kısası, tayyip erdoğan ve hükümetinin icraatlarının tamamı olmasa da, ciddi bir kesimi faşizm ile birebir nitelendirilebilir.

bir örneği Ergenekon davasıdır.

Yasadışı dinlemeler ile içeri insanların alındığına uzun zamandır tanık oluyoruz

ama aynı şekilde yasadışı şekilde tayyip erdoğanın Remzi Gür'den aldığı RÜŞVET kaydı sonucunda

tayyip erdoğan içerimi atıldı?

yoksa bu kayıdı yayınlayanlarmı tutuklandılar.

kayıdı yayınlayanlar tutuklandılarsa

ergenekon davasının kayıtlarını yayınlayanlar neden dışarıdalar?

tayyip erdoğan neden dışarıda?

başbakan gelecek diye bir çiftçinin gözaltına alınması

hangi demokraside var?

demokrasi demokrasi diye iktidara gelip

demokrasinin anasını belleyen bir zihniyetin adını siz koyun,

ben altını imzalarım.

konuya ve genele yazınız.

forumdaşlarımızı hedef alarak ithamlarda bulunarak mesaj yazmayınız.









SİVAS DAVASI
Sivas'ta, Madımak Oteli'nin 2 Temmuz 1993'te yakılması sonucu 37 kişinin yaşamını yitirdiği olaylardan sonra yaklaşık 7 yıl süren yargılama sonunda, 33 sanık idam, 4 sanık 20'şer yıl, 1 sanık 15 yıl, 9 sanık 7 yıl 6'şar ay, 1 sanık da 5 yıl ağır hapis cezasına mahkum edildi.
Sivas olayları ile ilgili dava süreci şöyle gelişti:
Halk ozanı Pir Sultan Abdal'ı anma etkinliklerinde, 2 Temmuz 1993 günü cuma namazından çıkan bir grup, Aziz Nesin'in, Salman Rüşdi'nin ''Şeytan Ayetleri'' isimli kitabını Aydınlık Gazetesi'nde yayımlamasını bahane ederek, Madımak Oteli'ni ateşe vermişti.
Sanatçıların da aralarında bulunduğu 37 kişinin hayatını kaybettiği olaylardan sonra başlatılan soruşturmalar kapsamında Kayseri DGM'de 94 kişi hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'namuhalefet, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi'nde 78 kişi hakkında ''yangın çıkartarak 35 kişiyi öldürmek, 45 kişiyi öldürmeye tam kalkışmak'', Sivas Asliye Ceza Mahkemesi'nde ise 102 kişi hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarından dava açıldı.
Sivas ve Kayseri'de açılan üç ayrı dava, güvenlik gerekçesiyle Ankara'ya alındı. Ankara Ağır Ceza ve Asliye Ceza mahkemelerinin görevsizlik kararı vermesi üzerine, dosyalar Ankara DGM'ye gönderildi.Ankara DGM de oyçokluğu ile görevsizlik kararı vererek, bu konudaki uyuşmazlığı çözmesi için üç ayrı dava dosyasını Yargıtay'a gönderdi.
GÖREVLİ MAHKEME ANKARA DGM
Yargıtay'ın, ''sanıkların eylemlerinin TCK'nın 146. maddesi kapsamında değerlendirilmesine ve davaya bakmakla görevli mahkemenin Ankara DGM olduğuna'' karar vermesinin ardından, dosya tekrar bu mahkemeye geldi.
Ankara 1 No'lu DGM'de, 79'u tutuklu 124 sanığın yargılanmasına, 21 Ekim 1993 Perşembe günü başlandı ve 18 duruşma sonunda 26 Aralık 1994 Pazartesi günü hüküm kuruldu.
DGM, 124 sanıktan 26'sını, 'birden ziyade kişiyi yangın çıkarmak suretiyle öldürme, faili belli olmayan adam öldürme'' suçlarından 20 yıl hapis cezası çarptırdı, ancak olayda yazar Aziz Nesin'in tahrikini gerekçe göstererek cezaları 15 yıla indirdi.
Mahkeme, 60 sanığı 2911 sayılı Kanunu'na muhalefet suçundan 3'er yıl hapis cezası mahkum etti. Yakalanamayan eski Sivas Belediyesi Meclis Üyesi Cafer Erçakmak'ın dosyasını ayıran mahkeme, 37 kişinin deberaatını kararlaştırdı.
Karar, dönemin Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral ile müdahil avukatlarınca temyiz edildi.
ŞEVKET KAZAN'IN KATILMA İSTEMİ
Eski Adalet Bakanlarından, kapatılan RP'nin Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, sanık avukatı olarak duruşmalara katılma talebinde bulundu.
Müdahil avukatları, bir milletvekili olarak Kazan'ın, Anayasa'ya göre, ''devletin anayasal düzenini bozmaya kalkışma'' suçundan yargılanan sanıkların avukatlığını yapamayacağını belirterek, itiraz ettiler. Mahkemenin talebini reddettiği Kazan, duruşma salonunu terk etmek zorunda kaldı.
YARGITAY BOZDU
Temyiz başvurularını inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi, olayın TCK'nın 146. maddesi kapsamına girdiğine karar verdi. Daire, sanıklardan 42'sinin bu maddeye göre idam, 39 sanığın da TCK'nın 146-3maddesinde öngörülen ''Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmaya iştirak'' suçundan 5 ile 15 yıl arasında değişen ağır hapis cezasıyla yargılanması gerektiğini bildirdi.
Yargıtay, 25 sanığın beraatına ilişkin kararı onarken, 3 sanık hakkında verilen 3'er yıllık mahkumiyeti ise gerekçeleri yazılmadığı için bozdu, yine 3'er yıl hapis cezalarına mahkum olan 14 sanığın da beraat etmeleri gerektiğini bildirdi.
Aziz Nesin'den dolayı bazı sanıkların cezalarında ''ağır tahrik'' gerekçesiyle yapılan indirimi yerinde bulmayan Yargıtay, bazı sanıklarhakkında ölen maktul ve mağdur sayısınca ayrı ayrı uygulama yapılması gerekirken, tek ceza tayini öngörülmesinin de yasaya aykırı olduğunu belirtti.
İKİNCİ YARGILAMA
Ankara 1 No'lu DGM'de, bozma kararından sonra, 19 Kasım 1996 Salı günü ikinci kez görülmesine başlanan dava, 14 duruşma sonra karara bağlandı.
DGM, ikinci yargılamada, bozma ilamına büyük oranda uydu. Mahkeme, ikinci kararında, 33 sanığı idam cezasına mahkum ederken,4 sanığı 20'şer yıl, 1 sanığı 15 yıl, 27 sanığı 7 yıl 6'şar ay, 2 sanığı 5'er yıl ağır, 1 sanığı ise 2 yıl hapis cezasına çarptırdı. DGM, ilk yargılama sonunda 3'er yıl hapis cezasına mahkum edilen 11 sanık hakkındaki ilk kararında direnirken, 14 sanığın beraatını kararlaştırdı. Mahkeme, 6 sanık hakkındaki dava dosyasının ayrılmasınakarar verirken, kararla birlikte tutuklu 4 sanığı tahliye etti.
SİVAS SANIĞI ALMANYA DAYARGITAY'DAN İKİNCİ BOZMA
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bu kez, 33 sanık hakkındaki idam kararını usul yönünden bozdu. Daire, usul eksikliği olarak sanıkların ''nüfus cüzdanlarındaki mühürlerin okunmaması ve soyadlarındaki çelişkiyi'' gösterdi.
7 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılan Muhammet Nuh Kılınç hakkındaki kararı ''sanığa bozmadan sonraki diyecekleri sorulmadığı için'' bozan Yargıtay, TCK'nın 146/3. maddesine göre ''Anayasal düzenizorla bozmaya iştirakten'' önce idam, daha sonra indirim yapılarak 20 yıl ağır hapis cezasına mahkum edilen Sedat Yıldırım, Temel Toy, Ali Teke ve Durmuş Tufan hakkındaki hükümde ise bir eksiklik bulmadı. Bu sanıklar hakkındaki karar, diğer idam cezasına çarptırılan sanıklar arasındaki fiili ve hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle bozuldu.
Yargıtay, Yusuf Şimşek hakkındaki hükmü ise ''kamu hizmetlerinden yasaklanması süresinin fazla hesaplanması ve diğer idam cezasına çarptırılan sanıklar yönünden bağlantılı bularak'' bozdu. 2911 sayılı Yasa'ya göre ceza alan 11 sanık hakkındaki hüküm de bozuldu. Yüksek Mahkeme, 49 sanık hakkındaki hükmü ise onadı.
DOSYA, 3. KEZ DGM'DE DGM'de
üçüncü kez görülmesine 26 Şubat 1999'da başlanan davada, sanıklar Mevlüt Atalay, Durmuş Tufan ve Ali Kurt, Pişmanlık Yasası'ndan yararlanmak istediklerini söylediler.
Bu talep üzerine mahkeme, 3 sanığın Pişmanlık Yasası'ndan yararlanıp yararlanamayacaklarının bildirilmesi için İçişleri Bakanlığı'na müzekkere yazdı. Müzekkerinin cevabı, 26 Mayıs 2000'deki celsede geldi ve Bakanlık, 3 sanığın Pişmanlık Yasası'ndan yararlanamayacaklarını bildirdi.
Ankara 1 No'lu DGM, davanın başladığı 21 Ekim 1993'ten sonra 6 yıl 7 ay 26 gün süren yargılama sonunda 3. kararını 16 Haziran 2000'de açıkladı. Mahkeme, bu kararında 33 sanığı idam, 4 sanığı 20'şer yıl, 1sanığı 15 yıl, 9 sanığı 7 yıl 6'şar ay, 1 sanığı ise 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırırdı, 2 sanığın dosyasını ayırdı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 10 Mayıs 2001 tarihinde, 20 yıl ağır hapis cezası alan Durmuş Tufan, idama mahkum edilen Mevlüt Atalay ve Ali Kurt hakkındaki hükümleri, Pişmanlık Yasası'nda yararlanma talepleri konusunda bir karar verilmemesi nedeniyle bozmuş, diğer cezaları onamıştı.
Ankara 1 No'lu DGM, 4 Nisan 2002 tarihinde, sanıkların Pişmanlık Yasası'ndan yararlanma koşullarının oluşmadığına karar vererek, Ali Kurt ve Mevlüt Atalay'ı idam, Durmuş Tufan'ı da 20 yıl ağır hapis cezasına mahkum etmişti.
MAHKEME HEYETİ TAMAMEN DEĞİŞTİ
Dava başladığı zaman Ankara 1 No'lu DGM'nin Başkanı Muammer Ünsoy,üyeleri Yılmaz Çamlıbel ve Hakim Albay Ertan Urunga idi. Hakim Albay Ertan Urunga'nın 4. Kolordu Komutanlığı Adli Müşavirliği görevine atanmasının ardından yerine Hakim Albay Çetin Güvener getirildi. Sivas davasının ilk kararını Muammer Ünsoy, Yılmaz Çamlıbel ve Çetin Güvener'den oluşan heyet verdi.
İlk karardan sonra Başkan Muammer Ünsoy, Yargıtay'a üye seçilirken, Hakim Albay Çetin Güvener emekli oldu. Sivil üye Yılmaz Çamlıbel ise önce Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimliği'ne, daha sonra da Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na atandı.
Yargıtay'ın bozma kararından sonra ikinci yargılamada mahkemeye, Mehmet Orhan Karadeniz başkanlık ederken, üyelikleri ise Deniz Kıdemli Hakim Albay Erman Başol ve Metin Yüksel yaptı.
Çıkarılan bir yasayla askeri hakim ve savcıların DGM'lerden alınmasının ardından Albay Başol, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne atandı ve Hakim Yüksel de heyetten ayrıldı. Davada 3. kararı ise Başkan Karadeniz ile sivil üyeler Süreyya Gönül ve İsmail Tiryaki'den oluşan heyet verdi.
HÜRRİYET GAZETESİ - 2 Temmuz 2002

SİVAS MADIMAK ÖLDÜRÜMÜ, İNSANLIK SUÇLARINDA  ZAMANAŞIMI VE ADALET
Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine katılmak üzere, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta bulunan onlarca sanatçı, tiyatrocu, yazar, şair ve katılımcı; konakladıkları Madımak Oteli’nde sekiz saat süre ile abluka altına alınıyor. Devlet, toplu iğnenin başında vardır” diyen anlayış ve kolluk güçleri  olaylar süresince  Madımak’ın önüne gel(e)miyor. Laik cumhuriyeti hedef alan bu örgütlü kalkışmada on beşbin kişi , asker ve emniyet güçlerinin gözleri önünde ve tüm Türkiye halkının  tanıklığında oteli ateşe veriyor. Otuz üç insan yanarak can veriyor. Devlet, ancak  yangından yirmi dört saat  sonra ve  sokağa çıkma yasağı başlamasıyla orada var olabiliyor. Yangının karası,  on dokuz yıldır tüm ülkeyi içine alarak büyüyor.  Hukukun temel aldığı tek ölçü olan adalet bu olayda , toplumsal yaşamın çerçevesini oluşturmaya yönelik ahlaki bir ölçü olarak da, hala gerçekleştirilmeyi  bekliyor. Öldürümden 18 gün gibi çok kısa bir süre sonra, henüz davaya hazırlık aşaması tamamlanmadan, deliller toplanmadan; “olayda örgüt yok tahrik var “ saptaması yapılıyor ve  bu savla dava açılıyor. İddianamede  sanık sayısı, 106 ile sınırlı kalıyor.  Tanık ifadeleri, görsel ve yazılı deliler, olay yeri tespit tutanakları, emniyet güçlerinin beyanları, Meclis Araştırma Komisyonu raporları olayın; “Laik Cumhuriyete Karşı Örgütlü Bir Kalkışma” olduğunu açıkça ortaya koyarken, mahkeme ilk kararında  bu öldürümü “adiyen adam öldürme” olarak niteliyor.  Duruşmaların çoğu, mahkemelerce verilen gizlilik kararları nedeniyle,  (aleni, katılıma açık değil) kapalı gerçekleştiriliyor. Bu yargılamalarda; dönemin siyasi ve idari yetkililerinin  görev  kusur ve  ihmalleri soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmıyor. Sivas’ta “Müslümanlar” imzasıyla dağıtılmış olan kışkırtıcı bildirinin kimler tarafından, neden ve nasıl yazılmış olduğunun  peşine düşülmüyor.  Yerel basının günler öncesinden yaptığı olumsuz ve kışkırtıcı  yayınlar  araştırılmıyor. Olayları  örgütleyen güç , ortaya çıkarılmıyor. Sanıkların avukatlığını üstlenen Şevket Kazan, olayın ardından  bu ülkede  Adalet Bakanı olabiliyor. Olayın mağduru kişiler, sırf Sivas’a gittikleri için, şüpheli konumuna sokuluyor.
On sekiz yıllık bir yargılama süreci sonunda; “eylemin cumhuriyeti ortadan kaldırma girişimi” olduğu  karara bağlanıyor.  “Anayasayı cebren değiştirmeye teşebbüs suçunu” düzenleyen (TCK 146)  madde gereğince;  otuz üç  sanık idam (yeni yasa gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis), dört  sanık yirmişer yıl, bir sanık da, on beş yıla mahkum oluyor. Diğer sanıklar, beş ila iki  yıl arasında değişen cezalar alıyor.  Hükümlülerden kimileri, cezaevindeyken  kendilerine tanınan olağanüstü olanaklar ve ayrıcalıklar çerçevesinde  eşlerinden çocuk sahibi olabiliyor. Yeni Türk Ceza Kanununun 1 Haziran 2005 ‘te yürülüğe girmesiyle,  bu hükümlülerden  on üçü;   yeni kanunda ceza aldıkları maddeyi doğrudan karşılayan bir düzenleme olmadığı gerekçesiyle, haklarında infazın tehiri kararı verilerek, salıveriliyor.  Mahkeme, vermiş olduğu  bu kararı sonradan geri alıyor. Ancak salıverilen sanıklardan firari olan yedisi yakalanamıyor. Sanıklardan  Cafer Erçakmak;  kırmızı bültenle aranıyor  olmasına rağmen, ölümüne kadar  Sivas’ta kendi evinde  olağan yaşantısını sürdürüyor ve yakalanamıyor. İhsan Çakmak, hakkındaki arama kararına rağmen  evleniyor,  askere gidiyor, ehliyet alıyor, ama o da yakalanamıyor. Sanıklarından  Vahit Kaynar, Polonya sınırında yakalanıyor , iade işlemlerinde  talep nedeni  farklı yazılmış olduğundan,  talebin reddine karar veriliyor ve serbest bırakılıyor.  Altı  firari sanığın yargılandığı (halen devam eden) davada da Savcılık Makamı,  -suçun niteliğini göz önünde bulundurmaksızın-zamanaşımı süresinin dolması gerekçesiyle davanın düşmesine! karar verilmesini  talep ediyor. Bu taleple ilgili kararın, 13 Mart 2012 tarihli duruşmada  verilmesi bekleniyor.
Sivas Madımak Öldürümü Bir İnsanlık Suçudur
‘İnsanlığa karşı suç’ kavramının temel dayanağını 1907 tarihli La Haye IV. Sözleşmesi  oluşturuyor. İkinci dünya savaşı sonrasında  kabul edilen Nürnberg Mahkemesi Statüsü, ilk kez uluslararası hukuk çerçevesinde insanlığa karşı suçu temel bir kavram olarak ele alıyor ve tanımlıyor.  Eski Yoguslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi; Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Roma Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Statülerinde de,  insanlık suçunu ayrı bir suç türü olarak düzenlenmiş bulunuyor. Bunların yanında,  insanlığa karşı suçları önlemeye yönelik ayrıntılı düzenlemeler  içeren birçok uluslararası sözleşme de imzalanıyor.(BM Şartı ,  Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme, Irk Ayırımının Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme; Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Sınırlanmasına İlişkin Sözleşme;İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçlarının Sınırlanmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi vb.). “Bu sözleşmelerdeki ortak nokta  uluslararası hukukta  insanlığa karşı  suçlara ilişkin birey sorumluluğunu belirtmeleridir. Günümüzde bu suçlar aynı zamanda  ulusal hukuk düzenlemeleri  haline de gelmiştir. (Yeni Tür Ceza Kanununun “insanlığa karşı suçlar” başlıklı 77. Maddesi gibi)
Suçun; maddi konusu İnsanlığa karşı suçların maddi konusunu (mağdurunu) sivil halk oluşturmaktadır. Organize olmuş ve sistematik şiddet kullanan gücün bir parçası olmayan herkes, sivil halkı oluşturur.  Maddi unsuru: Sivil topluluğa karşı bir plan doğrultusunda  sistemli olarak gerçekleştirilen, bir saldırının parçasını teşkil eden, maddede tanımlanmış olan fiiller,bu suçların maddi unsurunu oluşturur. Yani insanlık suçu; “sivillere yönelik bilinçli saldırılardır ve bu saldırılar bir örgüt veya grubun doğrudan yaptığı veya teşvik ettiği bir eylemden” kaynaklanır.  Saldırı eylemi; ortak politikalar temelinde benzer yöntemler takip edilerek (sistemli) ve/veya bir plan  izlenerek uygulanır . Siyasi bir amacı veya bir ideolojiyi yaymak maksadıyla yapılır. Bu suçlar;  ayrımcılık temelinde işlenir; ortak siyasal, felsefi, ırki veya dini özelliği olan belli bir sivil halk grubuna  karşı, doğrudan ve ağır bir şekilde kolektif olarak yapılan, geniş çaplı ve geniş kapsamlı  saldırılarla gerçekleştirilir; saldırının yaygınlığını belirlemede en önemli kriter mağdurların sayısıdır. Bu suçun faili herkes olabilir. İnsan öldürme suçunun insanlığa karşı suç teşkil edebilmesi için, öldürme fiilinin sivil bir topluluğa karşı saldırı bilinciyle yapılması , geniş çaplı ve sistemli bir saldırının parçasını oluşturması gerekir. Manevi unsuru: İnsanlığa karşı suçlarda failin, bir grubu tamamen veya kısmen yok etme özel kastıyla hareket etmiş olması aranmaz.  Bu suçun manevi unsurunu failin;  fiilinin sivil topluluğa karşı girişilen sistemli ve planlı  bir saldırının parçası olduğunu bilerek hareket etmiş olması oluşturur. Bu suçta  failler, bir çok kimsenin öldürülmesi eylemine veya  öldürülmesine neden olacak şartların oluşumuna  bilinçli olarak katılmış olmalıdır. Bu suçların ayırıcı özellikleri; işlendikleri her zaman ve koşulda insanlık dışı muamele içermeleri;  insan haklarının geniş ve büyük ölçüde ihlal etmeleri;  barış ve güvenliği tehdit edici ve uluslararası suçları teşvik edici bir niteliğe sahip olmalarıdır. Hukuk kurallarına,  ama aynı zamanda  evrensel ahlak ilkelerine aykırıdır. Sivil halkın temel insan haklarına yönelik sistematik ve kitlesel bir saldırı sözkonusu olduğu için, bütün insanlığı ilgilendirir .  İşlendikleri her koşulda  insanların kişiliklerini,  yaşamsal değerlerini,  eşitlik ve özgürlüklerini   çiğner ve parçalarlar .
Gerçekleştikleri zamanı da aşan, geleceğe de etkili sonuçlar doğururlar. İnsan türünün tüm insansal olanaklarına,  onurunu /değerini oluşturan  tüm özelliklerine  yönelik bir tehdit ve tehlike oluştururlar. Bu tehlike ve tehdit, yalnız işlendikleri  coğrafyada  değil, insanlığın var olduğu tüm coğrafyalarda  kendini gösterir.  Sivas Madımak Öldürümü,  yukarıda sayılan tüm bu unsurları içeren, kanunda ve uluslararası belgelerde   tanımlanmış bulunan  “insanlık suçlarının” en çarpıcı ve en  yalın örneğini oluşturmaktadır.!
SONUÇ; Hukuk, en geniş anlamda toplumsal ve siyasal  ilşklilerin düzenlenmesini, kurulmasını ve yürütülmesini,  başka belirleyicilere göre değil, adalet fikrine göre düzenlemeyi istemenin ifadesidir. Hukuk bir kurallar sistemi olarak; bir gereklilik  ya da olanak dile getiren, toplumsal roller ve bu rollerle ilgili davranışları belirleyen  normlara/ilkelere dayanır. Bir ülkede adaleti gerçekleştirebilen bir pozitif hukukun dolayasıyla yasaların varlığından söz edebilmek için;   bu  yasaların ve genel olarak   hukukun,  “ insanın değerini-onurunu koruma istemleri olan,   temel insan hakları ilkelerinden ( bu ilkeler aynı zamanda etik ilkelerdir)   türetiliyor olması gerekir. Böyle bir türetimin ürünü olmayan  bir pozitif hukuk, dolayısıyla yasalar, uygulandıklarında ancak; “yasalar eliyle adaletin çiğnenmesine” yol açarlar. İşte HUKUK  ile ETİK  arasında bu temel ilgiyi kurmak,başka deyişle POZİTİF HUKUK/YASALAR ile ADALET değeri arasındaki bağlantıyı gerçekleştirmek, yasama organının olduğu kadar, yargının da temel işidir. Zira bir üst ilke olarak adalet; yasaların ve genel olarak hukukun temel insan haklarından türetilmesi  ve işletilmesi istemidir. Yargı işlevi;yasaların ve genel olarak hukukun bu temelde  işletilmesi yanında; bireysel- toplumsal  olan ile siyasal olan arasındaki alanların tanımlayıcısı, bir yönü ile belirleyicisi ve bu iki alan ilşkisinin düzenleyicisidir.Bu yönüyle de;  “bireysel” denilen alanda kendi işlevselliği çerçevesinde belli bir yerde durabilir, ancak aynı nedenlerle toplumsal  denilen alanda belli bir yerde duramaz. Durmamalıdır.
Açıklanan nedenlerle  bir insanlık suçu olan  Sivas Madımak Öldürümüne ilişkin    davada,  zamanaşımı konusunda yargıdan ( mahkemeden) beklenen; POZİTİF HUKUK ile ADALET değeri arasındaki bağlantıyı gerçekleştirmesi; “kanun temelli  dar bir yorum” yapma yerine;   “belli bir zamanda  yaygın olarak kabul gören  evrensel normlara atıfta bulunması,   HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ pensibinin gereğini yapmasıdır.  Milletlerarası Hukukçular Komisyonuna göre   hukukun üstünlüğü prensibi: “… fert(ler)in insanlık haysiyetinden faydalanmasını sağlamak için gerekli oldukları tartışılmayan prensipler, müesseseler ve usuller demektir”. Bu prensibin, hukuk devletinde  egemliğin her türlü kullanılış biçiminin meşruluğun saptanmasında temel bir ölçü olduğu kuşkusuzdur. Aynı Komisyon bağımsız yargının temel görevlerinin; fert(ler)in insanlık haysiyetinden faydalanmasını sağlamak için gerekli oldukları tartışılmayan prensipler, müesseseler ve usulleri bulmak ve uygulamak olduğunu belirtmiştir .    Dolayısıyla  mahkeme bu davada, hukukun üstünlüğü ilkesi temelinde; Madımak Öldürümünün; TCK nın 77.Maddesinde  tanımlanan “insanlığa karşı suçlar”  kapsamında olduğunu; daha geniş anlamda da yukarıda sayılan Uluslararası Ceza Mahkemeleri statüleri ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmeleri ve Mahkemelerin geliştirici yorumları çerçevesinde ele alınan tüm unsurları da  taşıdığını, bu nedenle de yalnızca  bir iç hukuk sorunu değil,  aynı zamanda da uluslararası hukuk kapsamında olan bir konu ve yorum sorunu olduğunu  temel almalı;  bu öldürümün siyasal, felsefi, ırki veya dinsel saiklerle; sivillere – toplumun belli bir grubuna- karşı;  bir plan doğrultusunda yaygın (çok sayıda mağdura karşı doğrudan) ve ağır şekilde, kollektif olarak çok kalabalık bir ( örgüt)  grubun doğrudan ve  aynı zamanda teşviki ile gerçekleştirilen, geniş çaplı,  bilinçli, istemli( kasti), sistemli  bir eylem, bir saldırı olduğunu ; insan türünün onuruna karşı topyekün bir kıyım ve aykırılık  oluşturduğunu, bu anlamda evrensel etik değerleri geniş ve büyük ölçüde ihlal ettiğini,  insanlık vicdanını  onulmaz derecede rencide ettiğini karara bağlamalı; kanunilik ilkesi ve geçmişe yürüme yasağı düzenlemelerinin  ötesine geçerek;yukarıda değinilen Uluslararası Örfi Hukuka ve İnsancıl Hukuka genel bir yollama –dinamik yollama- yapmalı, Madımak Öldürümünün  insanlığa karşı suç teşkil ettiğini,  bu nedenle ve  TCK77/4’ e atfen   zamanaşımı kurallarının uygulanmayacağı yönünde bir kararla, bu konuda genel bir hüküm yaratma yoluna gitmelidir. Bu Mahkemenin yetkisindedir. Zira ulusal ve uluslararası  hukukta bağlayıcı  Hukukun Genel İlkelerinden olan; “İNTERPRETATİO CONTRA LEGEM”/AMACA UYGUN YORUM ilkesine  göre ;mahkemenin gereğinde,-  muhtemelen lafza aykırı  olsa dahi-,  amaca uygun yoruma gitme yetkisi her zaman vardır.  Bu yöntem; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en çok başvurduğu ve genel bir ilke haline getirdiği,  bu nedenle de  ulusal mahkemelerin de olağan  yetkisi haline gelen bir yorum tekniğidir. Hükümleri yararsız ve boş kalıp olmaktan kurtarıp, gerçek amacı sağlar hale getiren “effet utile”/yararlı sonuç doktrini, bu konuda mahkemeye sınırsız bir takdir yetkisi tanımaktadır.(örn:Golder(36) İrlanda/İngiltere(239); Belçika Dil Davası vb.) Bu  hukuki yorum metotlarıyla mahkeme, kanunun lafzını,  evrimsel,  geliştirici, ileri götürücü bir yorumla ele almalı ve  zamanaşımı mütaalasını reddetmelidir.
Bizi temsil ettikleri iddiasında olanların sessizliğini bozacak ve  adalet isteyecek  olanlar, bizleriz.
Primo Levi’nin sorduğu gibi: Şimdi değilse, ne zaman?”

Neval Oğan Balkız
Dr. Hukukçu/Akademisyen

Deniz Feneri Derneği yönetimi neden yargılanmıyor? Dernek, Sivas’taki evlerinde yaşadığı ortaya çıkan katillere ayni ve nakdi yardım etti mi?
Cafer Erçakmak aslında Sivas’ta mı yaşıyordu?
Müebbet hükümlü Vahit Kaynar’ın Polonya’dan iadesi neden sağlanmadı?
Dava, neden bitirilmiyor; kaçak hükümlü ve zanlılar için zamanaşımı mı uygulanacak?
Katillerle dayanışma içinde olan İslami örgütler hangileri?
Aşağıda vereceğim listeyle bütün bu sorular yanıtlanmakta ve AKP zihniyetini, Deniz Feneri Derneğinden, İHH’ye, Mazlum-Der’e değin çok sayıda legal-illegal örgütün, sonradan AKP’de bir araya gelen avukatlarla birlikte katliamın hamiliğini, katillerin koruyuculuğunu üstlendikleri açıkça ve ibretle görülmektedir.
Bu kirlilikten sonra, artık müebbet hükümlüsü “Vahit Kaynar’ın Polonya’dan iadesi neden sağlanmadı; sanıklar Cafer Erçakmak, Sadettin ve Ali Temiz kardeşler, aslında Sivas’ta yaşıyorlarken, neden yakalanmadılar; katliam sanığı ve hükümlülerinin ailelerine Deniz Feneri Derneği ayni ve nakdi yardım etti mi” dememize hiç gerek kalmadı
“Dava, neden bitirilmiyor; kaçak, hükümlü ve zanlılar için zamanaşımı mı uygulanacak” da demeyeceğim. 2002 yılında, hakkında arama kararı çıkartılan İhsan Çakmak’ı, bu süre içinde İstanbul Belediyesi Ulaşım A.Ş`de gişe memuru olarak çalıştırdığınızı, ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni soymakla’ suçlanan Serdar Kepenek’in, Sivas Katillerinden Yalçın Kepenek`in kardeşi olduğunu; devletin, makamların, belediyelerin ülkenin bütün varlıklarının, bunlara neden peşkeş çekildiğini, Karacaahmet Dergahı cemevini yıkmak için neden bu kadar hevesli olduğunuzu da sormayacağım.
Bakan Faruk Çelik ve Vali Ali Kolat’ın, Madımak Oteline astığı listeyi kastederek; “yahu bu katilin, şehitlerimizin isimleri içinde ne işi var” da demeyeceğim.
Çünkü yararı yok! Böyle safiyane sorular sorarak, kendimi aptal yerine koymayacağım. Belli ki, sadece sen (!) değil, bilcümle hepiniz, o katillerle bütünleşmişsiniz. Alman devleti, Solingen’de yurttaşımızın evini ve çocuklarını yakan Neonazi katilin ismini, mağdurlarla aynı listeye mi yazdı? Anladım; devlet bitmiş! Hukuk, adalet, insan hakları, eşitlik…
Geçelim bunları.
Kıramadığınız tek mevzii kaldı: Alevilerin birliği; demokrat, laik, Atatürkçü, çağdaş yurttaşlarla dayanışmamız, sinirlerini bozuyor. Habire buraya vurmanın nedeni o… Ah şu birliğimizi dağıtıp, İdris Bitlisi-Yavuz Selim ikilisi gibi, Anadolu’yu mezbahaya çevirseydiniz?
“Tarih tekerrürden ibarettir” denilir. İdris-i Bitlisinin, kendi yazdığı “Selim Şah-Name” adlı kitapta anlattığına göre, Yavuz Selim, İdris Bitlisi ve diğer Kürt beylerine, “memleketin sınırını bu inançsızlardan temizlemek için önce komutan ve idarecilere itaat edilmesi” gereken bir emir gönderir. “İnançsız taifeye bağlı olanların isimleri araştırılıp; gençler ile yaşlıların tamamı, teferruatlı olarak kaydedip (40 bin kişi) padişaha bildirilir.” Yavuz; “hepsinin katledilmesini” emreder. Bitlisi bu olayı şöyle kaydeder; “Sultanın Edirne’de bulunduğu o kış, Rumeli ve Anadolu’da kadın, çocuk ve kadınların ceninlerinden başka o cemaatten (Alevilerden) hiç kimse hayatta kalmadı.”
Bu katliam, Yavuz ile İdris Bitlisi’lerin işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Yavuz ve Bitlisi işbirliğine ne dersiniz? Nazlı Ilıcak köşesinde, Tayyip Erdoğan’a, tüylerimizi ürperten “bu işbirliğini örnek almasını” öneriyor da…
GELELİM SİVAS KATLİAMININ ARKA PLANINA
İşte o harita ve adreslerden biri…
SİVAS KATİLLERİNİ SAVUNAN VE SONRA AKP’Lİ OLAN AVUKATLAR:
1. Av. Ahmet Özer, Refah Partisi 1998 yılı Konya-Meram Bel. Bşk. V.
2. Av. Ali Aşlık, AKP İzmir eski İl Bşk.
3. Av. Ali Bulut, AKP Maraş Mv. TBMM Anayasa Kom. Üyesi;
4. Av. B. Ali Dönmez, N. Erbakan’ın kayıp trilyon davasının avukatı
5. Av. Bedrettin İskender, AKP Ümraniye Belediye Bşk. Adayı;
6. Av. Burhanettin Çoban, AKP Afyon Bel. Bşk. Adayı;
7. Av. Bülent Tüfekçi, AKP Malatya İl Bşk;
8. Av. Celal Mümtaz Akıncı- AKP oylarıyla Anayasa Mah. Üyesi;
9. Av. Ekrem Bedir, Sakarya AKP Hendek Bel. Mec. Üyesi;
10. Av. Eyüb Karagülle, İst. Saadet Partisi Eski İlçe Bşk.
11. Av. Faik Işık, Başbakan Erdoğan ve Süleyman Mercümek’in avukatı;
12. Av. Faruk Gökkuş, İst. AKP, Kâğıthane Bel. Bşk. Aday adayı;
13. Av. Ferruh Aslan, İst. Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü;
14. Av. Fuat Sağıroğlu, Sultanbeyli Belediye Başkanı Yahya Karakaya ve N. Erbakan’ın “kayıp trilyon” davasının sanığı Süleyman Mercümek’in avukatı;
15. Av. Halil Ürün, RP Kayıp trilyon davası sanığı, AKP, 2008 Yılı Afyon Bel. Bşk. Adayı;
16. Av. Hasan Hüseyin Palan, AKP İst. İl Disiplin Kurulu Üyesi;
17. Av. Hayati Yazıcı- AKP Hükümetinde bakan;
18. Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Mv;
19. Av. Hurşit Bıyık, AKP Trabzon İl Bşk. Yrd. Mv. Adayı;
20. Av. İbrahim Hakkı Aşkar, 22. Dönem AKP, Afyon Mv;
21. Av. İbrahim Kök, AKP Elazığ Mv. Aday Adayı;
22. Av. İsmail Aydos Ankara, Saadet Partisi GİK Üyesi;
23. Av. M. Ali Bulut, AKP Maraş Mv. TBMM Anayasa Kom. Üyesi;
24. Av. M. Nedim Taylan, AKP Adıyaman;
25. Av. Mehmet Akıncı, Refah Parti Pendik Belediye Başkan Yardımcısı;
26. Av. Mehmet Cihan, İst. SP Bağcılar Belediye Başkan Adayı;
27. Av. Mevlüt Uysal, AKP İstanbul Başakşehir Bel. Başkanı;
28. Av. Nevzat Er, AKP Eminönü Eski Bel. Bşk;
29. Av. Ramazan acar, Saadet Parti Malatya Merkez İlçe Bşk;
30. Av. Reşat Yazak – Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi;
31. Av. Suat Altınsoy, AKP Konya İl Bşk. Yrd.;
32. Av. Süleyman Boyalı, HAS Parti Konya, Meram İlçe Bşk.;
33. Av. Şevket Kazan – Eski RP Milletvekili, Adalet Bakanı;
34. Av. Tayfun Karali, İst. Büyükşehir Bel. Darülaceze Md.;
35. Av. Yakup Özbek, İst. HAS Parti Büyükşehir Mec. Üyesi;
36. Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Mv. Başbakan Erdoğan’ın eski avukatı;
SİVAS KATİLLERİNİ SAVUNAN, AYNI ZAMANDA İSLAMCI ÖRGÜTLERİ YÖNETEN AVUKATLAR:
1. Av. Mehmet Cengiz, İst. Deniz Feneri Der. Gnl. Başkanı;
2. Av. M. Halit Çelik, İzmir MAZLUMDER Eski Genel Başkanı;
3. Av. Hamza Akbulut, İst. İlim Yayma Cemiyeti Gnl. Bşk.;
4. Av. Hüsnü Yazgan, İslami Hareket Örgütü Merkez heyeti Üyesi;
5. Av. Haluk Can, Sakarya, İlim ve Hikmet Kültür Vakfı Bşk. Başörtüsü sözcüsü;
6. Av. Cihan Baykara Denizli Sahte Peygamber Evrenesoğlu’nun Avukatı;
7. Av. Şeref Dursun, Sivas Umut Operasyonu sanığı;
8. Av. Şemsettin Petek, İst. Çağrı Grubu Bşk. Adayı;
9. Av. Nihat Osmanoğlu, İzmir, İst. Mazlumder Üyesi;
10. Av. Kamil Uğur Yaralı, İst. Hukukçular Derneği Bşk.;
11. Av. Kadir Hikmet Beyazıt, Mazlum-Der Kayseri Şube Bşk.;
12. Av. Emin Atalay, İst. İKRA Der. Bşk. İHH Avukatı;
13. Av. Avni Yazıcıoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu’nun amcaoğlu;
14. Av. Yasin Şamlı, Hukukçular Der. Gnl. Sek.
12.12.2011
Murtaza DEMİR
Not: İsimler, ilgili dava dosyasından alınmıştır. MD rrı Süreyya Önder Maraş katliamını yazdı. Katliamdaki ABD parmağına dikkat çeken Örder, Maraş olaylarının Ecevit'le de ilgisini kurdu: Ecevit'in direncinin kırılması için katliam şarttı.
Bugüne kadar Maraş Katliamı ile ilgili bir çok yazı kaleme alındı. Birbirinden trajik hikayeler, kabuk bağlamaya çalışmış yaraları kanatan görüntüler, fotoğraflar ortaya çıktı. Herkes acının büyüklüğünü resmederken 'laf üstadı' Sırrı Süreyya Önder, yaşananların arka planına da ışık tuttu. Maraş Katliamı'nın sosyo-ekonomik arka planını da anlatan Önder, yaşananları en iyi anlatan yazılardan birisine imza attı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder