Üstat - Necip Fazıl - Kumarbaz At Yarışına Meraklı
Necip Fazıl,en büyük Türk düşmanlarından birisidir.
Ne hazindir ki; eğitim seviyesi düşük insanlar bu adamı milliyetçi bir kimse olarak tanırlar.Türklük ve Atatürk düşmanı, fikrî dönek, kadın bacağına şiirler yazan bir müptezel olan bu şahsın herzelerinden ve saklanan adî kişiliğinden birkaç değerlendirmeyi dikkatinize sunmak isterim...
Devlet bankalarının genel müdürleri üzerinde büyük nüfuzu vardı. Örneğin; Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge'nin odasına kapıyı vurmadan girer ve "Oğlum Mithat. Bana para, sana da bir iki skeç lazım der" sonra genel müdürün özel çalışma odasına girer ve birkaç saat içinde Ankara Radyosu için nefis iki skeci kaleme alır ve merkez veznesinden gelecek binlikleri beklerdi. Oradan da bahis oynamaya Hipodrom'a. Çoğu kez o morlar orada erir ve üstat hiç üzülmezdi...
İçkiye çok düşkündü ve ben o gençlik yıllarında bu ehlî keyif yazarın nasıl olup da din simsarlarının idolü olduğunu anlamaya çalışır dururdum."
NECİP FAZIL'IN TUTUKLANMA NEDENLERİNDEN BİRKAÇI:
- Türklüğe Hakaret: 9.6.1947 – 5.8.1947 (1 ay, 27 gün)
- Türklüğe Hakaret Davası Bitti, Son Posta, 6 Ağustos 1947
- Türklüğe Hakaret: 21.4.1950 – 15.7.1950 (3 ay, 25 gün)
- Tevkif Müzekkeresi, C. Savcı No: 950 / 5191
- Atatürk'e Hakaret: 15.10.1960
– 18.12.1961 (1 yıl, 65 gün)- 1960 / 3349 numaralı mahkûmlar için müddet nâme''Destân'' adlı şiirinde Cumhuriyet inkılâplarına ve Başbuğ Atatürk'e dolaylı yoldan hakaret vardır.
İşte millî devlet ve lâik rejime muhalefetini ispatlayan bir mısrası...
"Ah küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp!
NECİP FAZIL VE İBDA-C TERÖR ÖRGÜTÜ İLİŞKİLERİ
İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi)"
İBDA fikriyatı, İslamcı edebiyatçı Necip Fazıl Kısakürek ve onun Şeyhi Seyyid Abdülhakim Arvasi yanlısı akıncı gençler tarafından 15 Kasım 1975 tarihinde, Salih Mirzabeyoğlu öncülüğünde çıkarılan Gölge Dergisi çerçevesinde oluştu.
"Necip Fazıl Kısakürek'in "BÜYÜK DOĞU" fikriyatından etkilenerek ortaya çıktığı iddia edilen, Osmanlı Devleti modelinde federatif yapılı bir İslam Devleti kurulması amacını güden ve bu amaç doğrultusunda silahlı mücadele yöntemini benimseyen terör örgütüdür.
http://www.yesil.org/teror/ibdac.htm
İslami Büyük Doğu, Necip Fazıl Kısakürek'in düşüncelerini yansıtan bir dernektir.
Akıncılar Birliği de 80 öncesinin MSP Gençlik Kolları'nın kurduğu dernektir. Bu iki dernek birleşmiştir, İBDA-C'yi oluşturmuşlardır.
http://arsiv.sabah.com.tr/2003/12/14/yaz33-10-107-20031205.html
"Necip Fazıl Kısakürek, the IBDA-C's ideologue, published 130 books on Islamic thought, Islamic arts and other issues. His thought continues to influence the IBDA-C."
http://www.intelligence.org.il/Eng/var/yf_12_03.htm
Necip Fazıl Kısakürek için yürüyüş yapan İBDA/C'ciler
http://www.milliyet.com.tr/2006/05/25/son/sontur34.asp
Necip Fazıl "Son Devrin Din Mazlumları" isimli kitabında Dersim İsyânı'nı, Şeyh Said'i, Said'i Kürdî'yi vs. öve öve bitiremez.
1937'de Tunceli isyanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin katliam yapıp bilmem kaç yüz bin Kürt'ün öldürdüğünü iddia eder.
Necip Fazıl, 1946'da İstanbul'da verdiği bir konferansta Atatürk'ü sâhte kahraman ilan etmiştir.
Abdullah Öcalan denen insan ziyânı olan aşağılık köpek, Necip Fazıl ile ilgili bir soruya aynen şöyle cevap vermiştir…
"20 yaşlarında ya vardım, ya yoktum. Necip Fazıl Kısakürek'in konferanslarına gider, bayağı da etkilenirdim..."
" (Apo ve PKK adlı kitaptan)
Tayip Erdoğan'ın başdanışmanı olan, Amerikalılara ''bizi delikten aşağı süpürmeyin diyen'' Kürt Cüneyt Zapsu'nun dedesi Abdürrahim Zapsu, Necip Fazıl'ın yazdığı haftalık "Ehli Sünnet" dergisinin yayıncısıdır.
Bu sahtekârın meşhur şiiri "Kadın Bacakları"nı okuyalım da,nasıl bir Müslüman (!) olduğunu da görelim…
Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var,
Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden.
Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar,
Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.
Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü,
Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın,
Bir lisandır onların duruşu, bükülüşü,
Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın.
İnce sütunlardaki ilahi güzelliğe,
Bacakların ruhudur şekil veren diyorum.
Bacakları bir kalın örtüde saklı diye,
Mermerde kalbi çarpan Venüs'ü sevmiyorum.
Boynuma doladığın güzel putu görseler,
İnsanlar öğrenirdi neye tapacağını.
Kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler,
İsa'nın eli diye, bir kadın bacağını.
Bu şiire göre Necip Fazıl'ın, bir ayak fetişisti olduğu ortaya çıkıyor.
Necip Fazıl, 1934 yılına dek kadınların bacaklarına şiirler yazacak kadar nefis düşkünü bir adamdı. Eğlence ve kadınlar onun hayatının baş unsuruydu. Daha sonra da bu pislik hayatını devam ettirmediğini iddia etse de ''döneklerden, dönenlerden'' hayır gelmez.
Devam edelim… Bu müfteri ayrıca Türkçe düşmanıdır.
Türkçeye ağır hakaretler içeren yazısını aktarıyorum…
- Kısa heceler...
Aşağıdaki cümleyi, ona hususî bir mâna biçmeden, onda ayrı bir mâna murad edildiğini hesaba katmadan, sadece Türkçe olarak okuyunuz.
- Ciğerimi delici, yüreğimi yakıcı, kafamı kemirici soru şu ki, gericiliğe mi, ilericiliğe mi, ne tarafa döneceğini bilemeyene, ne diyeceğini, ne edeceğini bulamayana, baba izini görmeyene, anadilini yitirene, yolunu şaşırana, ya kuzu gibi boyuna budalaca acı acı meleyene, ya da kısa heceli ölü kelimeleri dizi dizi boşuna sıralayana, şu yeni kuşağa ne demeli; acımalı mı, acımamalı mı?
İçinde 50 kelime ve 162 hece bulunan bu cümlede tek bir uzun hece yoktur ve böyle bir lisan yeryüzünde mevcut değildir.
- Bu hâl, tarihin ilk çağlarında, henüz hançeresi gelişmemiş bir millete işarettir.
- Tek heceler...
Dilimiz umumiyetle tek, hiç değilse az heceli kelimelerden örülü: al, kal, çal, dal, ol, sol, dol, yol, ser, ver, ger, yer, ar, ban, kan, san, at, kat, tat, çat, kap, sap, tap, yap, say, yay, kay, cay, sil, bil, ek, çek, şiş, piş, ye, de, filân, falan, sayısıza kadar giden bir dizi...
Askerî kumanda sesine benzeyen ve sonlarına birer "mak" veya "mek" edatı eklenince ancak iki heceli mastarlığa çıkabilen "emr-i hâzır"lardan ibaret bu tek veya az heceli kelimeler kalabalığı içinde yabancı dillerden devşirilmiş dolgun heceler de Türk hançeresine uymadığı için bölünmüştür:
Psomi (Rumca ekmek) İpsomi... Fikr-Fikir... Spor-Sipor... Film-Film... Nefs-Nefis... Remz-Remiz... Vesaire...- Başka dillerde tek hecede 4-5 sese kadar çıkabilen (rast, drops) dolgun heceler Türkçede 2-3 sesi aşamaz ve ancak kültürlü insanların hançeresinde yer bulabilir.
- Bir dilde uzun, dolgun ve çok heceli kelimeler, tefekküriyet ve medeniyet işaretidir.
- Türk Milleti'nin, ruhunu dayayacağı üstün bir medeniyet mihrakı buluncaya kadar sürdüğü hayat içinde dili, kısa heceler bahsinde olduğu gibi, konuşmaya ve dolayısıyla düşünmeye vakti olmayan bir topluluğu ifade eder.
- Mücerret mefhum...
Türkçede, kendi öz anlamı olarak tek bir mücerret mefhum yoktur.
Aşağıdaki, hemen her lisanda mevcut mücerret mefhumların Türkçe karşılığını arayınız:
Zaman, mekân, mesafe, zevk, şevk, mevzuu, merkez, mihrak, gaye, mefkûre, din, Allah ve nâmütenâhîye kadar sayabiliriz.
Mücerret mefhumların hattâ basitlerinden olan bu kelimelerden bir tanesini bile Türkçede bulamazsınız.
"Allah" adının hiçbir lisanda eşi bulunmaz hâs ve âlem ismi olması bir tarafa, ilâh mânasına her dilde mevcut kelime bile Türkçede yoktur. "Tanrı" kelimesi "tanyeri"nden gelir ve mücerretlikle alâkasız, putperestlikten kalma bir madde ismi olmaktan ileriye geçemez.
"Mevzuu" kelimesine uydurulan "konu" ise "koymak" gibi kaba ve maddî bir fiile dayanır.
"Vazetmek" fiili "koymak" değildir ve onun üstünde bir mânayı (nüans-gamiza) belirticidir.
- Neticede, sade ve mahdut madde isimlerine mahsus, beşerî tefekkür malzemesinden mahrum bir lisan karşısında kalıyoruz. Hattâ "dil" bile "lisan" kelimesine uymuyor ve ağızdaki et parçasından ibaret kalıyor.
- Cedlerimiz İslâm’ı kabul edip kâinat çapında bir tefekkür ve tahassüs hazinesini yüklendikleri an, takdir ettiler ki, kumanda seslerinden ibaret tek ve kısa heceli, âhenksiz sadece yalçın madde plânına bağlı, mücerret mefhumdan sıfır derecesinde bir dille ne insan, ne cemiyet, ne de devlet teşkil edilebilir.
Artık Türk, madde fatihliğinden, onunla beraber mâna fâtihliğine geçmiştir; bunun için de maddî kılıcına eş bir mâna kılıcı lâzımdır. Hâlbuki elinde, mânevî kılıç adına, çelik değil, bir saman parçası bile yoktur? Ne yapsın?
- Türk, İslâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır. Bu, anlayan ve insafı olan için riyazî bir hakikattir. İşte bu Türk, yani İslamiyet'i kabul ettikten sonra gerçek Türk'ü bulan Türk, ilk iş olarak, kaba müşahhaslardan ileriye geçemeyen dilini zenginleştirmek zaruretini idrak etmiştir.
Bunun için de, Batılının, Yunan ve Lâtin kaynaklarına uzanışı gibi, öz kültür kaynağının iki örnek diline el uzatmış ve Türkçenin çarşafı üzerine Arap ve Fars ağaçlarının meyvelerini silkelemeyi tek yol kabul etmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yay.
Bu yazıda Necip Fazıl, Türk diline hakaret ederek, Arap dilini kutsadığı gibi ''Türkler Müslüman olduktan sonra düşünmeye başlamıştır'' diyerek de koskoca İslâm öncesi Türk tarihine ve Türklerine bile sövmüştür.
Sanırım bu kadar bilgi Necip Fazıl'ın Türk ırkı için ne kadar tehlikeli bir yaratık olduğunu ispata kâfidir.
Necip Fazıl KISAKÜREK denen kişi bugün molla, takunyalı, çarşaflı, şalvarlı, şeriatçı takımına mâl olmuş yobazın ve Türk düşmanının biridir.
Necip Fazıl KISAKÜREK, Nazım Hikmet RAN gibi kişiler için "Kendisi, kişiliği işe yaramaz ama şiirleri iyidir!" demek, Ahmet KAYA'nın bir PKK'lı olduğunu bile bile "Olsun be, müziği çok güzel!" deyip dinlemek gibi bir şeydir.
Bir şiiri: Destan
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyurunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey,
Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;
Evde cinayet, tramvay arabasında zina!
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!
Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu;
Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!
Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!
Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!
Allahın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz;
Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.
Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç;
Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç.
Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvak tan;
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!
Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;
Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!
Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;
Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?
Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp.
1 – N. Fazıl, 1947 ve 1950 iki defa olmak suretiyle Türklüğe ve 1960'da Atatürk'e hakaret suçlamasıyla yargılanmış mıdır?
2- Necip Fazıl, 5816 sayılı Atatürk'ü koruma yasası uyarınca İstanbul Toplu Basın Mahkemeleri'nce 8.7.1981 tarihli ve 1977-137 sayılı kararı ile Atatürk'e hakaretten mahkûm edilmiş, bu mahkûmiyet kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 17.2.1982 tarih 1982-13 esas ve 1982-786 sayılı kararı ile onanmış mıdır?
3- N. Fazıl, 17 Temmuz 1959'da Büyük Doğu dergisinde yayımlanan bir yazısında "Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz.
Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir." diyerek Amerikan emperyalizmin savunuculuğunu yapmış mıdır?
4- "Son Devrin Din Mazlumları" adlı kitabında İngiliz desteğiyle gerçekleştirilen Dersim'deki Kürtçü ayaklanmaları desteklemiş midir? Bu kitabında bölgede Kürtleri tepeleyen kahraman Türk askerlerini katliamcı ve soykırımcı olmakla suçlamış mıdır?
5- "Ah küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap / Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp" şeklindeki mısraları ile kast ettiği "maymun" ve "inkılâp" nelerdir? Bu soruyu büyük bir ıstırap ve utanç ile sorduğumu da belirtmeliyim…
6- İrticaî terör nedeniyle yitirdiğimiz en kutlu ve kutsal şehitlerimizden biri olan Şehit Kubilay ve menfûr Menemen hadisesi hakkında N. Fazıl'ın Büyük Doğu dergisinde bu işin devlet provokasyonu olduğu iddia edilmiş midir? Bu yazı ile o devrede devletin başında bulunan Başbuğ Atatürk zan altında bırakılmış mıdır?
7- Başlık içerisinde belirtilen Türkçe hakkında düşünceleriyle, Türkçede bulunan tek heceli kelimelerin fazlalığını dolayısıyla "Türkçeyi kalitesizlik ve Türkleri kafasızlıkla" ithâm etmiş midir?
8- Yine aynı yazısında "Türk, İslâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır." diyerek binlerce yıllık İslâm öncesi Türk tarihine, medeniyetine ve Müslüman olmayan Türklere hakaret etmiş midir?
9- Aynı NECİP FAZIL,Yüce Başbuğ Atatürk'ün Gençliğe Hitâbesi'ne nâzire olarak kaleme aldığı kendi Gençliğe Hitâbesi'nde "....halka değil Hakk'a inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakk'ındır" düstûruna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakk'a kölelikte bulan bir gençlik..." şeklinde düşünceleriyle Başbuğ Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız-şartsız milletindir" düşüncesini tel'in ve tekzip etmiş midir?
10- Bizzat en yakınlarının şahâdetiyle ile "Büyük Doğu" dergisine DP iktidarının bilhassa son yıllarında Menderes tarafından örtülü ödenekle para aktarıldığı şeklindeki iddialar doğru mudur?
Necip Fazıl Kısakürek 7 Temmuz 1959 Büyük Doğu Dergisinde; Bugün de ABD nin şefkatli(!) kucağında oturan biri de yakın zamanda benzer sözleri etmişti.
Üstadının öğüdünü ne güzel tutmuş değil mi?
Fazıl'ın Türk töresini, dilini; arap töresinden, dilinden aşağı gören birçok yazısıda var arasanız bulursunuz.
Fazıl'ın ve onun ardından gidenlerin bilmediği ya da görmezden geldiği nokta şudur kavm-i necip olarak dillendirilen Arap bin türlü rezilliğe saplanmışken, onlarca puta taparken, Şamanist diye küçümsenmek istenen Türk ataların, Tanrıya olan inançlarını ifade biçimleridir.
Bengütaşların doğu yüzünden birkaç satır;
Davar, at, sığır, kazlar kendi dilince neyler?
Horozlar tan atmadan öter bu ödke söyler. (ödke: zaman, bu ödke Tanrının kullarının uyanık olmasını istediği zaman)
Kuşlar bile uyumaz o çağ uyanık olur!
Dağ sırtına çıkan kurt o çağda neden ulur?
Ağaçlar dallarını sallayıp hışırdatır.
Otlar yere eğilip bize neler anlatır?
Kendi dilince söyler her biri bize neler?
Usu olanlar anlar sesleri kulak deler..
Her birisi yalvarır, derler yaratanına,
Sen bizleri var ettin, eriştik bu tanına.
Bizden saygı, arpağı kabul et ey Tanrı'mız! (arpağ: dua, yakarış)
Vermeseydin güneşi ağarmazdı tanımız...
Dinle Bilge Kağa'nı boşa gönül avutma!
Geleceği öğütler, iyi öğren, unutma!...
Tanrı üstte gökleri, içinde varlıkları,
Altta yağız yerleri, ışık, karanlıkları...
İkisi arasında kişiyi yaratmış,
Kopuna üstün kılmış bellek, usla donatmış. (Kopu: topu,hepsi)
Gökte, yerde var kopu da yaratılan.
Benzemez yaratana sonradan yaratılan.
Kökte Tengri, Yerde Biz;
İleti: H.Murat Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder