26 Mart 2012 Pazartesi

Çin’in Geleceği-Mehmet Bedri Gültekin




Aslında Korkut Boratav Hoca, 13 Şubat tarihli Birgün gazetesinde yayınlanan makalesini; “Çin kapitalizminin (veya Sosyalizminin) geleceğinin nasıl olacağını tartışalım” diye bitiriyor. Ben sıfırları bir yana bırakarak “Çin’in Geleceği”ni başlığa çıkardım.
Korkut Hoca ise Çin’in son yıllarda gösterdiği büyük gelişmeyi ve Satın Alma Gücü’nü esas alarak yapılan bazı hesaplamalara göre artık dünyanın bir numaralı gücü haline gelmesini, “Sosyalizmin kazanımlarının tasfiyesi” ile mümkün olduğunu söylüyor.
Gerçekten böyle midir?
Borotav’ın gündeme getirdiği tartışmayı sürdürmek gerekiyor. Çünkü öyle görünüyor ki Çin’de son otuz yılda yaşanan gelişmeler sadece bu ülkenin geleceğinin değil, dünyanın da geleceğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak.

SOSYALİZMİ İNŞA TEORİSİ
Çin, 1970’lerin sonlarında sosyalizmin inşasına ilişkin teoride; Sovyetler Birliğinde ve kendisinde yaşanan 50 yıllık tecrübeden çıkardığı derslerden hareketle bazı “değişiklikler” yaptı.
Aslında Mao’nun, sosyalizmin inşasına ilişkin olarak geliştirdiği teori’de bu “değişiklikler” vardı ama ÇKP 1978 yılında toplanan Parti Kongresinde aldığı kararlar ile bu yeni “Teori” doğrultusunda yeni bir inşa pratiğine girişti.
Bu Teori’ye göre, Çin, uzun bir dönemi kapsayacak olan sosyalizmi inşa döneminin alt evresinde bulunuyordu. 
Bu dönemin belirleyici özelliği, Parti’nin ve sosyalist ekonomi kurumlarının önderliği altında, piyasa ekonomisinin olumlu unsurlarından yararlanmak olacaktı. 
Dolayısı ile sosyalizmin bu alt evresine, “Sosyalist Piyasa Ekonomisi” denebilirdi.
Otuzbeş yıldır Çin, “Sosyalist Piyasa Ekonomisi”ni uyguluyor. Otuzbeş yılın sonunda sağlıklı bir değerlendirme yapmak için elimizde yeteri kadar veri birikmiş bulunuyor.

1 NUMARA OLMAYA DOĞRU
1980’lerde Çin’in dünya hasılası içindeki payı yüzde 2 civarındaydı, ABD’nin ise yüzde 35 kadar.
Bugün, satın alma gücüne göre yapılan kimi hesaplamalarda Çin, ABD’yi geçti.
Son otuz yıl içinde Çin’in GSMH’si her 7 yılda bir, bir kat arttı.
Son on yıl içinde ise Çin yılda ortalama yüzde 10.5 gibi görülmemiş bir hızla büyüdü.
Çin’de yaşayan herkesin yaşam düzeyinde gözle görülür bir iyileşme sağlandı. Hiç kimse Çinli emekçilerin yaşam standardının 30 yıl, 20 yıl, 10 yıl öncesine göre bugün, daha kötü olduğunu iddia edemez.
Çin’in sağladığı gelişme her alandadır. Eğitim, sağlık, ücretler, barınma, bilim ve teknoloji, dış ilişkiler, savunma, ABD hegemonyasının ve saldırganlığının sınırlanması vb.
Bütün bu gelişmeler, Çin’deki “düşük ücretler”, “tüketimin baskılanması”, “çalışma ve barınma koşullarının kötülüğü”, “eğitim, emeklilik, sağlık” alanında olduğu söylenen olumsuz gidiş, vb. ile açıklanabilir mi?
Açıktır ki, Çin’in gösterdiği gelişme bütün bu konularda olduğu varsayılan “avantajlar”dan dolayı değildir.
Çin’in tarihte örneği olmayan büyük kalkınma hamlesinin (63 yıl) biricik açıklaması, yapılan Devrim ve Sosyalist politikaların hakimiyetidir.
Son otuz yılda hızlanan büyüme, önceki 30 yılda yaratılan temel üzerinde gerçekleşmiştir. Ayrıca bu 30 yılda Komünist Parti’nin sosyalizmi inşa yönündeki kararlılığı, kalkınmanın motoru ve güvencesi olmuştur.

ÇİN KALKINMASININ NEDENLERİ
Çin’in dünyanın 1 nolu ekonomisi olmasını mümkün kılan etkenleri ise şöyle sıralayabiliriz.
- Her şeyden önce kamu ekonomisi toplam ekonomi için de tayin edici bir ağırlığa 
sahiptir. Devlet, kamu ekonomik kurumları aracılığı ile toplam ekonomiyi, 5 yıllık kalkınma planlarına göre yönetebilmekte, gereken manevraları zamanında ve çevik bir şekilde uygulayabilmektedir.
- Sosyalizmin eğitim politikası sayesinde dünyanın hiçbir yerinde olmayan yetişmiş 
kalifiye işgücü potansiyeline sahiptir. Sorumlu, disiplinli, bilinçli ve bireyci olmayan emekçi potansiyeli, Çin’in en büyük artısıdır.
- Kamu ekonomisinin hakimiyeti, devlete devasa ölçekte sanayi yatırımları için 
gerekli alt yapı yatırımlarını yapma olanağını savunmaktadır.
- Yabancı sermayeye bir yandan son derece cazip yatırım olanakları sunmakta, öte 
yandan bütün bu yatırımların Çin’in kontrolünde olmasını ve teknoloji transferi yapmasını şart koşmaktadır.
- Ülkeye sermaye giriş ve çıkışını sürekli olarak kontrol altında tutmuş. Kur 
politikasını ekonomik silah olarak kullanmış ve spekülatif sermayenin Çin piyasalarını olumsuz yönde etkilemesine fırsat vermemiştir.
- Tasarruf oranının yüksekliğini, tüketimin baskılanması ile açıklamak doğru 
değildir. Çin toplumu, Batı’nın tüketimi kutsayan toplumu değildir, harcamaların, insan ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olması gerektiğini öngören bir kültürle eğitilmektedir.
- Hegemonya kurmak peşinde koşmayan dış politika, Çin’in, komşuları başta olmak
üzere tüm Asya, Afrika, Latin Amerika ve Avrupa ülkeleri ile iyi ilişkiler kurmasını mümkün kılmıştır.
- Karşılıklı yarar temelindeki ilişkiler sonuç olarak Çin’in ekonomik kalkınmasına 
olumlu katkıda bulunmaktadır.
Listeyi uzatabiliriz. Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.
mbgultekin@ip.org.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder