4 Nisan 2012 Çarşamba

 Vatan bütünlüğü ve sosyalizm



Marks ve Engels, 1871 yılında Prusyalı General Bismarck’ın Almanya’yı birleştirmesini desteklediler.

Marks ve Türkiye
Marks, 1851 Kırım Savaşı ve sonrasında, Rus Çarlığı’na ve diğer büyük devletlere karşı hep Osmanlının parçalanmasına tavır aldı. Türkiye, Marks’ın mazlum ülkesiydi.

Lenin ve Türkiye’nin vatan bütünlüğü

Lenin, Birinci Dünya Savaşı’nda her iki emperyalist kampın dünyayı paylaşmak için savaştıklarını saptarken, bir tek Türkiye ve Arnavutluk’un vatan savunması yaptıklarını vurguluyor ve onları destekliyordu.
Ciddi tarihçiler, Bolşeviklerin Birinci Dünya Savaşı sonlarında Rusya’yı birleştirebilecek tek güç oldukları için devrimi başardıklarını ve iç savaşı da başararak iktidarlarını sürdürdüklerini saptarlar.
Lenin ve Stalin’in Sovyet Rusya’sı, Sevr Antlaşması’na cepheden karşı çıktı ve İngiliz emperyalizminin Kürdistan ve Ermenistan planlarına karşı, Mustafa Kemal Paşa’yı askeri, parasal, diplomatik her cephede destekledi ve Türkiye’nin vatan bütünlüğünün sağlanmasına tarihsel katkıda bulundu.
Sovyetler Birliği, Şeyh Sait ve Dersim isyanlarına karşı Atatürk Türkiyesini destekledi.

İngilizci “Sosyalistler”
Buna karşılık İstanbul’daki Sosyalist Fırkası’nın lideri “İştirakçi” Hilmi, İngilizin Kürdistan ve Ermenistan planını destekliyordu. Hilmi Efendi, o kadar hızlı sosyalistlik pazarlıyordu ki, iştirakçi, yani “Komünist” lakabıyla anılıyordu.

Şefik Hüsnüler Nâzım Hikmetler
Türkiye’nin hakiki bilimsel sosyalistleri ise Türkiye İşçi-Çiftçi Sosyalist Fırkası Başkanı Şefik Hüsnü önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı var gücüyle desteklediler. Parti Pehlivan gibi birçok parti üyesi Kuvvayi Milliye müfrezelerine kumanda ettiler. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı Destanını Nâzım Hikmetler yazdı.

Bütün devrimler vatan savunmasında gerçekleşti
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Mao önderliğinde Çin devrimi, Tito, Dimitrov, Enver Hoca, Çavuşesku önderliğindeki Doğu Avrupa devrimlerinin hepsi, arkasından Kore, Küba, Vietnam, Kamboçya ve Laos devrimleri, bütün devrimler vatan savunmasında gerçekleşti. Fransa ve İtalya’da Nazi emperyalizmine karşı savaşa hep komünist partileri önderlik etti. 20. yüzyılda vatan savunması ile sosyalizm bütünleşmiştir. Sosyalizmi kurma deneyimleri etnik temelde olamazdı, büyük coğrafyalarda birleştirici temelde başarılı olabilmiştir. Devrimler birleştirmiş, karşıdevrimler bölmüştür.

Dünya sosyalistleri ve ABD’nin “Kürdistanı”

ABD’nin ve İran Şahı’nın 1975’te ve daha sonra 1980’lerde İran-Irak Savaşı sırasında Barzani ve Talabani’ye Irak’ın kuzeyinde bir Kürdistan kurdurma girişimine, dünyanın bütün sosyalist ülkeleri ve komünist partileri tavır aldılar.
ABD’nin 1991’de Irak’a saldırarak 36. paralelin kuzeyinde fiilen Kürdistan kurmasına, Çin, Vietnam, Kore, Küba gibi sosyalist ülkeler ve dünyanın bütün işçi ve komünist partileri cepheden karşı çıktılar ve bu ABD üssünü bugün de Ortadoğu’nun bağrına saplanmış bir emperyalist hançeri olarak görmektedirler.

Mazlum ülkelerin toprak bütünlüğü
Dünyanın bütün emekçi ve gerçek sosyalist partileri, Mazlumlar Dünyasındaki etnik ve mezhepsel hareketlerin karşısındadırlar; mazlum ülkelerin toprak bütünlüğünü savunurlar.
Bilimsel sosyalizm, milli meseleyi emperyalizme ve Ortaçağ gericiliğine karşı mücadelenin bir parçası olarak görür ve emperyalizmin güdümündeki milli hareketleri mahkûm eder.

Destekçileri ABD ve işbirlikçi burjuvazi
Sosyalizm adına, Mazlumlar Dünyasında emperyalizmin kışkırttığı etnik ayrılıkçı hareketleri destekleyenler, “İştirakçi” Hilmi türünden sosyalizm dönekleridir.
Bu tür sosyalizm kalpazanlarını dikkat ediniz İshak Alaton türü ABD-İsrail acentesi büyük sermaye, Fethullahçı gazeteler, TUSİAD’ın güdümündeki holding gazeteleri ve Bilderberg gazetecileri desteklemektedir.
Bunların Türkiye emekçisiyle birleşmek gibi en küçük sorumlulukları yoktur. Kaderlerini ABD, AB ve NATO’nun başarısıyla birleştirmişlerdir.
Millet haininden sosyalist olmaz!
20. yüzyılda bütün devrimler vatan savunmasında yapılmıştır. Çünkü emperyalizm çağında yaşıyoruz. 

GENİŞ BİLGİ İÇİN KAYNAK: Marx, Doğu Sorunu, Sol Yayınları. Doğu Perinçek, Lenin, Stalin ve Mao’nun Türkiye Yazıları, Kaynak Yayınları, 3. basım. 
Suriye kardeşliği için dört çağrı


Org. Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı görevini teslim ederken yaptığı konuşmada, Çekiç Güç’ü Güneydoğumuza yerleştirerek büyük hata yapıldığını vurgulamıştı. Komutanlarımız, gerçekleri ya emekli olurken ya da hapisane duvarları arasında saptıyorlar.

Irak’a ihanet Türkiye’ye ihanet oldu
Çekiç Güç, Irak’ı bölerken, Türkiye’yi de böldü. Türkiye’nin Amerikancı yönetimleri komşu Irak’a ihanet ederken, Türkiye’ye ihanet ediyorlardı. İşgalci ABD ordusu ile el ele Irak’ı ve Türkiye’yi birlikte böldüler.

Libya’yı bölenler Türkiye’yi bölüyor
Libya’ya Haçlı Tezkeresi’ne kaldırılan üç parmakla Türkiye’nin bölünmesi daha da derinleştirildi. AKP-CHP-MHP’nin Haçlı cephesinde birleşerek, 2011 seçim sonuçlarını da belirlediler. İşçi Partisi, Türkiye cephesinde tek kaldı. BOP Eşbaşkanlığı, iktidarını pekiştirdi.

BOP Eşbaşkanlığı Şam’a CIA ajanı yerleştirme tertibinde
Şu anda, bölünmüş Türkiye, Suriye’ye Haçlı Saldırısı’nda cepheye sürülmektedir. Ankara’daki BOP Eşbaşkanlığı, İslam dünyasının bin yıllık medeniyet merkezi Şam’a da bir CIA ajanı yerleştirmek için, kardeş Suriye’yi karıştıran sinsi tertibi yürütmektedir.
Bu nasıl Müslümanlık
Yurtseverlik, milliyetçilik, mazlumların birliği, komşuluk, Müslüman kardeşliği, vicdan, namus, sadakat; ezcümle bütün manevî değerler, çoktan ABD işgalcilerinin ayakları altına serilmiştir.

Açık söylüyorum: Ben Türk milletinin yarısının Müslümanlığına artık inanmıyorum. Varsayalım, eski ihanetler unutuldu; Cezayir’e, Mısır’a, bütün İslam dünyasına ihanetler tarih oldu sayalım. Diyelim Müslüman halkımız, Afganistan’da kandırıldı; Irak’ta kandırıldı, Libya tezkeresinde kandırıldı; hâlâ mı kandırılıyor?

Bugün Müslümanlarımızın Suriye’nin hançerlenmesini seyretmesini şöyle açıklıyorum: Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in şehit edilmesini, bütün peygamber soyunun katledilmesini seyredenler de Müslümandı. Emevî saltanatı, peygamber kanı dökülerek kuruldu. Türkiye’de de Gladyo-Mafya-Tarikat saltanatı, Afganlı, Irak’lı, Libya’lı ve şimdi Suriye’li Müslüman kanı dökülerek kurulmuştur.

Kardeşe ihanetin ağır manevî yükü
Bugünün Haçlı Seferi, yalnız İslam dünyasına değil, bütün insanlığa karşıdır ve Haçlı Seferlerinin en kanlısıdır. Ön cephe, Türkiye’dir. Türkiye, bunca emperyalist-kapitalist kültürel yozlaşmadan sonra kardeşe ihanetin manevî yükünü kaldıramaz. Türk milletinin binlerce yıllık imparatorluk geleneği ve son iki yüzyılın devrim geleneği, Türkiye’nin her şeyidir; asıl büyük varlığıdır. Büyük devletlerin piyonu olmak, Türk milletini de bitirir; Müslümanlık söylemlerini de.

Birinci Çağrı: “Büyük Millet” bilinçlilerimize
Birincisi, Teoman Alili’nin seslenişiyle “Büyük milletimizin” büyük millet bilincine sahip evlâtlarınadır. Türk milletinin bu kadar aşağılanmasına, bu kadar küçültülmesine, itilip kakılmasına, emperyalizmin vurucu gücü haline getirilmesine izin veremeyiz. Bu kendimizi inkârdır ve manevî çözülme ve dağılmadır. Bunun altından kalkmak çok zor olur.

İkinci çağrı: Bütün müminlere
İkinci çağrım, Türkiye’nin bütün müminlerinedir; tutarlı Müslümanlarınadır. Müslüman kardeşin kanına bulaşmış ellerinizi açıp da kime dua edeceksiniz ve kimden ne isteyeceksiniz? Bu ikiyüzlülüğe, bu inanç düşkünlüğüne artık bir son verilmelidir.

Üçüncü çağrı: CHP ile MHP’ye ve AKP-BDP’li vicdan sahiplerine
Üçüncü çağrım, CHP, MHP’ye, AKP’nin “Müslümanım” ve “vatanseverim” diyen milletvekili ve örgütlerine ve BDP’nin Ortadoğu hainliği rolünü kabul etmeyecek mensuplarına ve kitlesinedir. Türkiye’nin Libya ve Suriye’ye Haçlı seferinde vurucu güç olarak kullanılmasına karşı, hep birlikte her şeyi yapmalıyız.

Dördüncü çağrı: TSK komutanlarına
Dördüncü çağrı, en pratik olanıdır. TSK, bunca itibar kaybından sonra, Suriye ve Libya’ya karşı Haçlı Ordusunun bir bölüğü olamaz. Olursa, Türk Ordusunu bitirme ve Türk milletini köleleştirme ve vatanı parçalama planına dahil olur.

Bize gelince
Bize gelince, İşçi Partisi olarak, Birinci Irak savaşından bu yana Haçlı saldırısının karşısında ön cephede, bugün daha örgütlü, daha birikimli, daha sorumlu, daha bilenmiş ve daha güçlü olarak milletimizin namus ve vicdanına sesleniyoruz.
Bizi duyuyor musunuz?





Merkez Sağ ve Merkez Sol’daki göçüğün tahlili


ANAP ve DYP’den sonra DP ve DSP de tarihteki yerlerini aldılar.
Merkez Sağ ve Merkez Sol’daki göçüğü doğru okuyalım. 14 Kasım 2010 tarihli Aydınlık’ta Merkez Sağ’ın niçin çöktüğünü tartışmış ve “göçüğün üzerine bina kurulamayacağını” belirtmiştik.
Kurulamadı; DYP’yi Demokrat Parti ismi de kurtaramadı. Kurtaramazdı. Çünkü Merkez partilerinin dayandığı toplumsal – ekonomik temel çökmüştür. Daha önemlisi, 1945–1990 rejimi çökmüştür. Merkez diye anılan partiler, Sağı ve Soluyla 1945 sonrasında oluşan “çoğulcu” denen rejimin iki ayağıydı. Zemin gidince, ayakların basacağı yer kalmadı. Rejim arık görüntüde “çoğulcu”. Partilerin lider mafyaları tarafından denetimi, rejimin tunç yasası ve sigortası.

1945–1990 rejimi
Türkiye, Atlantik sistemine bağlandıktan sonraki süreçte, ülkeyi yöneten büyük sermaye – toprak ağalığı ittifakı, evet işbirlikçiydi. Ancak yine de belli bir karar alanına sahiplerdi ve cumhuriyetle kurulan devlet yaralar alsa da varlığını sürdürüyordu. Büyük sanayi ve ticaret burjuvazisi, çoğulcu olmak zorundaydı. Çünkü her şeye rağmen aralarında bir rekabet vardı.

Mafya ekonomisi
Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra yeni bir sürece girdi. Aslında bu sürecin 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesiyle başladığı da söylenebilir.
1980’de başlayan dünya ekonomisiyle bütünleşme döneminde, büyük sanayici ve büyük tüccar sistemin kenarlarına sürüldü. Onların yerini adım adım sıcak para komisyoncuları, büyük tefeciler, hayali ihracatçılar, borsa vurguncuları ve hortumcular aldı. Bunların hepsine kısaca mafya diyoruz.
Mafya, zaten kısıtlı olan piyasadaki rekabeti de doğası gereği kaldırdı. Rekabet, artık kaynakların verimli dağılması için piyasada değil, mafya şebekeleri arasında ve içindeydi. Sıcak para komisyoncusunun faizini, hayali ihracat soygunlarını, borsa vurgunlarını, hortumcu volelerini, piyasadaki rekabet değil, iktidar mafyası belirliyordu. Bu rejim Gladyosuz ve cemaatsiz olamazdı.  Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi, bu temelde oluştu.

Merkez Sağ’daki “değişim”
Rejim “değişime” uğrarken, önce Merkez Sağ partileri değiştirildi. Süleyman Demirel ve Hüsamettin Cindorukların yerini, dünya merkezleriyle ilişkileri memurumsu olan Turgut Özal ve Tansu Çillerler aldı. ANAP ve DYP bu geçiş döneminin partileri idi. Ama yetmezdi. ABD’nin strateji kuruluşları, 1990’lı yılların ortalarında, artık Türkiye’nin Merkez Sağ’daki ANAP ve DYP gibi partilerle yönetilemeyeceğini alenen rapor ediyorlardı. O zaman Leyla Tavşanoğlu’na, Rand Corperation’un bu yöndeki tahlilini anlatmıştım. (Cumhuriyet, 16 Şubat 1997). ABD’deki karar merkezleri, Türkiye’yi artık Refah Partisi içinde denetim altına aldıkları “Yenilikçi Grup”la yöneteceklerini ilan ediyorlardı.

Hükümet değişikliği değil, rejim değişikliği
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisinin 2002 sonunda iktidar koltuklarına oturtulması, basit bir hükümet değişikliği değil, rejim değişikliği idi.
Milli devlet tasfiye ediliyordu. BOP Eşbaşkanlığı kuruluyordu.
Büyük sanayici ve tüccar, iktidarın kenarlarına sürülürken, üretimle ilişkisi olmayan, dünya para merkezlerine bağlı mafya, yönetime hakim oluyordu. Bu mafya, cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla geniş yığınları denetim altında tutma kabiliyetine de sahipti.
Yeni rejimin iktidar partisi, AKP idi. ANAP ve DYP/DP tasfiye edildi. Daha doğrusu, Merkez Sağın kendisi “değişim” yanlısı olduğu için, “değişime” karşı koyamadı. Merkez Sağın eski liderleri, kendi mezarlarını, kendileri kazmışlardı.

DSP’nin tasfiyesi
1945 ve 1991 rejiminin Merkez Soldaki ayağını ise Eski CHP ve DSP temsil ediyordu.
DSP, daha 2002 yılında Ecevit zamanında Kemal Derviş operasyonuyla tasfiye edilmişti. Rejim, 2011 seçimiyle artık DSP’nin tabelasına dahi yaşam hakkı tanımamıştır.

CHP’deki “değişim”
CHP’nin tasfiyesi ise, kaset harekâtıyla birden başladı. Baykal, kendisine operasyonu uygulayan gücü, veda konuşmasında Pensilvanya’ya “teşekkür” mesajıyla açıklamıştı. Atlantik basınında topyekûn ve şiddetli bir kampanya yürütülerek, Baykal’ın genel başkanlığına son verildi. CHP Genel Kongresi’nin yetkileri, dünya merkezlerine terkedilmişti.

Operasyon olduğu olaylarla kanıtlandı
Bizim gibi birçok iyi niyetli, başlangıçta, Kılıçdaroğlu’nun kişiliğine bakarak, CHP daha halkçı, daha devrimci bir çizgiye yönelir mi sorusundan vazgeçmediler. Bu, yanlış değildi. Kılıçdaroğlu’nun, hemen boynuna sarılan Neo-liberal mafyanın kollarında kalmasını kabullenmek, ilerici veya devrimci bir tavır olamazdı. Tertibi kabul etmektense, bozmaya çalışmak gerekirdi.
Ancak gelişmeler, CHP’de yaşananların iyi planlanmış ve iyi yürütülen bir operasyon olduğunu kanıtlamıştır.

Yeni CHP’ye Yeni Program
Nitekim Kılıçdaroğlu takımı, acele içinde CHP’nin kökleriyle bağlarını kopararak, partinin adını bile değiştirmiş ve Yeni CHP adını benimsemişlerdir.
Yeni CHP’nin programı da elbette yeni olacaktı. Bu programın özü, dünya mafyasına bağlanmaktır. Böylece Yeni CHP, tıpkı AKP gibi, Mafya-Tarikat rejiminin programını şaşırtıcı bir hızla her alanda benimsedi. Kılıçdaroğlu’nun ufkunda başbakanlık değil, BOP Eşbaşkan Yardımcılığı olduğu artık apaçık meydandadır.
Yeni tüzüğün ruhu ise, CHP’nin kurum olarak dağılması ve “Parti olmayan Partiye” dönüşmesidir. Neoliberal yönetimler altındaki Ezilen Dünya ülkelerinde mili devlet çözülünce, partiler de sivil toplum kuruluşlarına dönüşmekte, kuralsızlaşmakta ve meydan nutuklarıyla yönetilmektedir.

Rejim savaşı
Olayı iyi anlamamız gerekiyor. Bugün CHP’de başlayan tartışma, Eski CHP ile Yeni CHP arasındaki çekişmenin ötesinde bir rejim savaşıdır. Mafya-Tarikat rejiminin Neoliberal parti mafyaları, 2002 öncesinin devletinden kalan Merkez Partilerini ve kadrolarını tasfiye etmektedirler. Bu tasfiye, CHP’de merkezdeki lider kadrosundan il ve ilçe örgütlerinin kadrolarına kadar uzanmaktadır.
CHP’deki mücadele, son tahlilde, Türkiye ile Atlantik emperyalistleri arasındaki cepheleşme içinde anlam kazanıyor.
Demireller, Cindoruklar, Ecevitler gibi, şimdi de Baykal, Sav ve Onur Öymenler, durumun hem farkında gibidirler; hem de açıkça saptamaktan korkmaktadırlar. Korktukları için de hep kaybettiler. Korkmaya devam edenler, yine kaybederler. ABD-AB operasyonuna karşı, Atlantik’ten yardım umarak başarı şansı yoktur. Temel sorun, dostu düşmanı doğru tanımlamaktır.

1 yorum:

  1. solo titanium razor - TITanium Art
    These two titanium welding travel similar razor models to each other in the Merkur line 4x8 sheet metal prices near me of shaving equipment. ti 89 titanium calculator This compact, compact and ceramic or titanium flat iron lightweight version of titanium i phone case the Merkur

    YanıtlaSil