4 Nisan 2012 Çarşamba

GDO'lu gıdaları yıllardır yiyoruz!


Çünkü Türkiye’de GDO'lu ürün ithali geçen aya kadar kontrolsüzdü. Hükümetler ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkesinde bile ender görülen bir laçkalıkla halka yıllarca GDO!lu gıdalar yedirildi!
ABD’de ilk ekildiği 1996’dan bu yana milyonlarca ton GDO’lu gıda ve hayvan yemi kontrolsüz olarak Türkiye’ye ithal edildi. Bunların çevreye, insan ve hayvan sağlığına etkisi konusunda hiçbir bilgi yok. İthal edilen ürünler arasında bu konuda dünyanın en liberal ülkesi olan ABD’de bile yetkili makamlardan izin almadan ekilen GDO’lar olabilir. Bunlar bebek mamalarına bile girmiş olabilir. Genetiği ile oynanmış pamuktan üretilmiş giysiler giyiyor olabilirsiniz. Genetiği değiştirilmiş tohum bile ithal edilmiş ve ekilmiş olabilir. Ve bunun çevrede, yabani bitkilerde kimsenin farkına varmadığı etkileri bile olabilir. Soframıza gelen beyaz ve kırmızı etlerin büyük bir bölümü GDO’lu yem ile beslenen hayvanlardan elde ediliyor. Yağ, hazır gıda ve meşrubatlar da GDO’lu ürün içeriyor. Hangi markalarda ne kadar kullanılıyor, meçhul!
Bunlar neden oldu?
Çünkü Türkiye’de GDO’lu ürün ithali geçen aya kadar tamamen serbest ve kontrolsüzdü. Hükümetler GDO konusunda duyarlı davranmadı, ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkelerinde bile ender görülen bir laçkalıkla yıllarca halka GDO’lu gıdalar yedirildi. Türkiye Yem Sanayicileri Birliği’ne göre her yıl dışarıdan ithal edilen 4 milyon civarında hayvan yeminin yüzde 80’den fazlası GDO’lu. Hayvan Besleme Bilim Derneği geçen sene “ağırlıklı olarak” genetiği değiştirilmiş 1.7 milyon ton mısır ve yan ürünü, 1.6 milyon ton soya ithal edildiğini açıkladı. Bu rakamlar ülkemizde kullanılan hayvan yeminin yaklaşık yüzde 40’nın GDO’lu yemlerden meydana geldiğini gösteriyor.
Hükümet ‘devam’ dedi
Hükümetten bu ürkütücü durumu düzeltmesi beklenirken, Tarım Bakanlığı geçen ay sürpriz bir yönetmenlik yayımlayarak GDO’lu ürünlerin ülkeye girişini meşrulaştırdı. GDO lobicisi Amerikan kuruluşu ISAA’ya göre Türkiye resmen GDO’lu gıda ve yem ithal eden 31’inci ülke oldu. Dünyadaki toplam ülke sayısı yaklaşık 200. Artık bebek mamaları dışında her hazır gıda, meşrubat ve yağda GDO’lu ürün bulunması serbest ve yasal. Yemde de durum aynı...
GDO NEDİR?
Kısmen hayvan, kısmen bitki
GDO ‘genetiği değiştirilmiş organizma’nın kısaltılmışı. Bitkilerin on binlerce yıldan beri nesilden nesle aktardıkları özellikleri var. Bu özellikleri tayin eden ve bir nesilden diğer nesle doğal yollardan nakleden, DNA denilen kimyevi bileşim. DNA’yı bir formül gibi düşünebilirsiniz. Yeni teknolojiler bu formüllerin doğal olmayan yollardan, insan eliyle değiştirilmesine izin veriyor. Bioteknoloji veya GEN teknolojisi kullanılarak bir canlının bazı genleri alınıp bir bitkiye monte ediliyor.
İlk genetiği değiştirilmiş organizmalar, çiftçinin ürününü hastalıklara karşı korumak amacıyla geliştirildi. Gıda veya yem olarak kullanılan bazı bitkiler, genetik yapıları değiştirilerek, haşerelere ve virüslere karşı daha dayanıklı hale getirildi.
Raf ömrü uzadı
İkinci aşamada raf ömrü daha uzun olan çilek, domates, kabak ve biber gibi ürünler geliştirildi. Halen sayısı 30 olan genetiğiyle oynanmış ürün sayısının 2015’e kadar 120’ye çıkması bekleniyor. Yüzyılın yarısına gelinmeden, genetik mühendislik dünyanın en önemli teknolojisi olacak ve ticari önemi olan bütün ürünlerin genetiği değiştirtilecek. Doğanın yarattığı gıda bitkileri âleminden insanın yarattığı kısmen hayvan kısmen bitki gıda bitkileri âlemine geçeceğiz!..
Türkiye resmen GDO’lu gıda ve yem ithal eden 31’inci ülke oldu
ANAVATANI ABD
Sert domates size ne hatırlatıyor?
Gıda bitkilerinin genleriyle oynanması işi ABD’de başladı. Piyasaya çıkan ilk genetiği değiştirilmiş ürün yumuşamayan ve çürümeyen sert domatestir. (Size bir şey hatırlatıyor mu?)
Domateste onun yumuşamasını sağlayan ‘polygalacturonase’ adlı bir enzim var. Transgenetik domates bu enzimin çalışamaz duruma getirilmesiyle sağlandı. Avrupa’da da satılan domatesler, 1994’te piyasaya çıktı ve GDO’lu ürünlerin sembolü haline geldi. Ama beş yıldan kısa bir süre içinde sağlık nedenleriyle piyasadan çekildi.
Pirinç ve buğday sırada
Ekilen ve hâlâ ekilmeye devam edilen ilk genetik mühendislik ürünü tohumlar 1996’dan bu yana ürün veren soya fasulyesi, pamuk ve mısırdır. Ardından pamuk, kabak, papaya, kanola, karanfil çiçeği geldi. Geçen yıl ise ABD’de ilk defa genetiği değiştirilmiş şeker pancarı ekimi başladı (Bizde hükümetlerin dış baskıyla şeker pancarı ekimini öldürdüğünü hatırlayacaksınız). Sırada pirinç ve buğday var. Susuzluğa, sıcağa, tuza dayanıklı tohumlar da geliştiriliyor. ABD’de 2012’ye kadar susuzluğa dayanıklı darı yetiştirilmesi bekleniyor. Genetik mühendisliği diğer gıdalara ve pazarı geniş olan ürünlere (mesela çiçek) de el atacak ve yüzyılın yarısına gelmeden her gıda ürününün genetiği değiştirilmiş çeşitleri bulunacak.
Silah olabilir mi?
Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan bir rapora göre bugün 30 civarında olan GDO cinsi ürünler, altı yıl içinde 120’ye yükselecek. Bioteknoloji yandaşı bir kuruluş olan Amerikan ISAAA’ya göre, 2008 yılında dünya GDO ekiminin yüzde 63 kadarı ABD’de yapıldı (Diğer iki büyük GDO ülkesi ABD’nin nüfuz sahasındaki Brezilya ve Arjantin). Gıda ve Bioteknoloji Pew Girişimi’ne göre, ABD’de ekilen soya fasulyesinin yüzde 85’i, pamuğun yüzde 76’sı ve mısırın yüzde 45’i GDO’lu. Amerikalı çiftçiler ihracat gelirlerinin dörtte birden fazlasını GDOlu ürünlerden elde ediyor.
GDO işinin bir tehlikesi daha var. Dünya gıda ve yem piyasası Amerikalıların eline geçecek ve Washington (Rusya’nın doğalgazı kullandığı gibi)  bunları bir silah olarak kullanabilecek.
Üreticilerin iddiası ne?
Tohum üreticilerinin iddiaları şunlar:



 

Yayımları durduran bile oldu
ABD’nin önde gelen bilim dergisi Scientific American Monsanto (ABD), Pineer ve Syngenta gibi dev üreticilerin bağımsız bilimsel araştırma konusunda “Veto yetkileri var” diye şikâyet etti bir başyazısında.

Bilimsel dergiler sadece tohum şirketlerinin onayladığı araştırmaları yayımlayabiliyorlar. Tohum şirketleri ortaya çıkan bulgular aleyhlerine olduğu için onayladıkları bazı araştırmaların yayımlanmasını durdurdu.
“Bu tehlikeli bir olgudur” diyor Scientific American; çünkü bilim adamları halkın yediği yemeğin içinde bulunan malzemeleri inceleyemiyor, GDO’lu tohumla ekili milyarlarca dönüm tarladaki ekini teste tabi tutamıyor.
BİZİMKİLER NE DİYOR?
Türkiye’deki hayvancıların tezi GDO’lu yemlerin hayvan ve insan sağlığı için bir tehdit oluşturmadığı yönünde. Hayvan Besleme Bilim Derneği’ne göre GDO’lu yemlerin “hayvanlarda gelişme, verim ve sağlıklarına olan etkileri bakımından, yapılan çok sayıda bilimsel araştırmada olumsuz bir bulguya rastlanılmamış”. Avrupa Birliği tarafından “GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen ürünlerin risk taşımadığı kabul edilmektedir”. “Risk olsaydı AB dünyanın en büyük GDO’lu yem ithal eden yerlerinden biri olmazdı” diyor Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakaş.
ABD: YİYECEKSİNİZ VE YEDİRECEKSİNİZ
GDO’lar konusunda temkinli olmayı gerektiren bir olgu daha var.
Washington, Kanada ve Arjantin’i de yanına alarak GDO’lu ürün ithal etmiyor diye 2003’te AB aleyhinde serbest ticareti engelleme iddiasıyla Dünya Ticaret Örgütü’nde dava açtı. İddia şu: AB’nin genetiğiyle oynanmış ürün ithalatını yasaklamasının bilimsel temeli yoktur, ticareti engellemek üzere yapılıyor.
İşin ilginç tarafı şu: Brüksel 2004’ten bu yana testten geçirdiği 30 küsur GDO’lu gıda ve yeme ithal edilebilir lisansı verdi. Ama ABD’nin tek amacı mal satmak değil. AB’nin kapılarını ardına kadar açmasını, ince eleyip sık dokumadan ithal izni vermesini istiyor. AB’nin sırtını yere getirerek dünyanın diğer bölgelerinde özellikle Asya’da GDO’lara karşı direnci kırmak istiyor. Özetle ABD, “Yiyeceksiniz ve yedireceksiniz!” diyor: “Faydalı mı zararlı mı fazla üzerinde durmayacaksınız!”
GDO’NUN ANAVATANI ABD’DE DURUM NE?
ABD’de hazır gıda maddelerinin yüzde 80’i GDO ihtiva etmektedir. Halk potansiyel sağlık risklerinin ne olduğundan habersiz bu gıdaları tüketiyor. Çünkü gıda ürünlerinin etiketlerine içinde GDO’lu organizma bulunduğunun yazılması yasak. Buna karşılık bugüne kadar genetiği üzerinde oynanmış ürünlerden elde edilen gıdalara bağlı olarak önemli bir sağlık sorunu baş göstermedi. Ama bu sağlık sorunlarının baş göstermediğini kanıtlamıyor. GDO’lu gıdaların etiketlenmesi yasak olduğundan bu gıdaları tüketip bunlardan dolayı hastalananlar, hastalıklarının nedenini GDO’ya bağlayamaz. Çünkü tükettikleri gıdanın içinde GDO var mı, yok mu bilmiyorlar.
AB NE YAPIYOR?
Avrupa’da durum ABD’nin tam tersi. AB’ye sadece Brüksel tarafından izin verilen GDO’lu yemler ve gıdalar ithal edilebilir. Bugüne kadar otuzdan fazla GDO ve GDO’dan üretilmiş gıda ve yemin ithalatına izin verildi. Peki Avrupa’da halk ne düşünüyor. Genetiği değiştirilmiş organizmalara karşı büyük bir şüphe var. Halkın yüzde 70’ten fazlası GDO’ya tamamen karşı. Bu nedenle süpermarket raflarında GDO’lu gıda pek bulamazsınız. Bulursanız bunu etiketinde göreceksiniz çünkü gıdadaki GDO etikette belirtilmek zorunda. Avrupa Birliği’nde yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, Avrupalıların yüzde 95’i gıdaların içeriğinin etikette gösterilmesini istiyor. Amerika’da ise bunun konusu bile edilmiyor. Gıda Bilgilendirme Konseyi’nin yaptığı bir araştırmaya göre her bin Amerikalı’dan sadece beşi biyoteknolojiyi tehlike olarak görüyor. İngiliz bir süpermarket yöneticisine göre ise raflara “GDO’lu ürün koymak neredeyse ticari intihar demek.”
Metin Münir-Milliyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder