25 Mart 2012 Pazar

kompozisyon

Kompozisyon Örnekleri


KONU: "ÇOK YAŞAMAK ELİMİZDE
DEĞİL; FAKAT NAMIMIZI ÇOK YAŞATMAK ELİMİZDEDİR."
Cenap Şehabettin


Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Gerekli açıklamayı yapabilmek için düşünce planımız şöyle düzenlenebilir:
1 - İnsan ömrünün sınırlı oluşu;
2 - Nam bırakmak nedir? İnsan hangi durumlarda nam bırak
mış olur?
3 - Nam bırakmakla - yaşamak ilişkisi nedir?
4 - Genel ve özel yargı.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hepimiz, ilahi kudretin sır dolu iradesiyle dünyaya geliyor, belli bir süre yaşadıktan sonra türlü şekillerde gelen ölüme çaresiz boyun eğerek hayata veda ediyoruz. Bilim ve tekniğin dev adımlarla ilerlemesine rağmen daima güçsüz kaldığımız nokta vardır. Bu da, doğmak gibi ölmenin de elimizde olmaması. Ölmemek şöyle dursun, istediğimiz kadar bir ömür sürmek bile irademiz dışındadır. Hiç kimse, yalnız uzun bir gelecek için değil, yarını için bile kesin bir garanti veremez.
"ölüm" gerçeği karşısında zaman zaman bunalımlar geçiren insanoğlu, akıl, irade ve çalışmasını birleştirerek, eser meydana getirmek suretiyle bir bakıma manen ölümsüzlüğe kavuşma zaferini elde edebilir. "Eser" sözüyle kastedilen, sadece elle tutulur, gözle görülür, göz kamaştırıcı bir yapıt değildir. Hayatı iyi bir şekilde, çevresine faydalı olarak yaşamak, faziletli,'saygıdeğer bir insan olmak da eser yaratmaktır bir bakıma... İnsanoğlunun kendi kendini yaratışıdır bu... Her türlü eser bizim yaşamışlığımızın silinmez izidir; zaman geçtikçe değerlenir.
Netice olarak, koyu bir acizlikle bir gün "yok oluverme" buhranlarına kapılmadan önce, tabiatı olduğu kadar kabul edip manen yaşamak istiyorsak, kendi şartlarımız içinde bir "iz" bırakmaya çalışmalıyız. Bu iz üzerinden geçecek olanlar, bizi iyilik, saygı ve minnetle andıkları zaman, bir bakıma ölmemiş; yaşıyor sayılırız. İşte üstün bir yaratık olarak bizim de kudretimiz bu yoldadır."

--------------------------------------

KONU: ''DÜŞENE GÜLEN ACIYANDAN ÇOKTUR."
Namık Kemal


Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
İnsanların zayıf ve aciz olanlara karşı genel tutumları üzerinde düşününüz. İçtenlikle yardıma koşanların yanı sıra, haklı haksız birtakım yargılarla, yarı alaycı, yarı iğneleyici tavır takınanların sayısı da pek az değildir. Her insan, özel hayatında bu gibi tecrübelerin acısını duyar:
Konu ile ilgili düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - Düşmek;
2 - Çevredeki insanların düşkünlere karşı tutumları (uygun
örnekler verilebilir.)
3 - Fikir ve görüşlerin derlenmesinden çıkan sonuç veya yargı.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayat, bazen insanın yüzüne gülmeyebilir. Bir insan, bütün çabalarına rağmen karşılaştığı güçlüklerle başa çıkamadığı zaman maddeten ve manen yenilmiş duruma düşer. Türlü acılar, çaresizlik ve umutsuzluklar içinde kıvranan zavallı bir yaratık olur. Toplum, hayat yolunda tökezlenen böyle kişileri "düşmüş" olarak nitelendirir.
Düşmüş insan, içinde bulunduğu şartlar nedeniyle moral çöküntüsüne uğramış kimsedir. Yardım dileyen bakışlarını önce yakınlarına, sonra içinde bulunduğu topluma çevirir. Doğrulabil-mek için destek arar. Kendisini gerçekten sevenler, onun bu haline üzülürler, teselli etmeye çalışırlar. Ruhları insanî duygularla donanmış böyle dostların yanı sıra, ruhsuz, merhametsiz insanlar da vardır. Nedense birçokları, tanımadıkları insanların sıkıntılarına karşı lakayt bir tavır takınırlar. Bu bencil durum, acizlik ve düşkünlük olaylarında daha keskin bir şekilde ortaya çıkar. Parlak mevkilere ulaşanları birçok kimse çekemez. Bu insanlar, bulundukları mevkilerden düştükleri zaman garip ve bencil bir rahatlık duyarlar. Düşenlere kolay kolay yardım elini uzatan bulunmaz.
Aslında insanlık, bütün bencil duygulardan sıyrılıp birbirimizi sevmek, korumak ve yardımlaşmak demektir."

--------------------------------------

KONU: «DOĞRULUK SONSUZLUĞUN GÜNEŞİDİR; NASIL OLSA DOĞAR!"
Wendell Philips


öRNEK ÇALIŞMA:
"Eğitimlerin gayesi, insanları doğru kılmaktır. Doğruluk bir iç adaletidir. Doğru olmak, bencillik kuruntularından sıyrılma, gerçek huzur yolunu bulmaktır. Toplumda, iyi insanlar kadar kötü insanların da bulunması doğaldır. İnsan en günahsız olduğu durumlarda bile, bazı kötü kişiler tarafından haksızlığa uğratılabilir. Hatta, hayat yolunda bu kötülere iyilerden daha fazla rastlanır. Birtakım hesapsızlıklar, tedbirsizlikler, şanssızlıklar peş peşe gelebilir. İç aydınlığına kavuşmuş, eğitim görmüş bir insan bunların tuzağına düşmez. Hayat bunu gerektiriyor diye, yalana dolana, hileye sapmaz; geçici olarak yükselmiş kötü insanlara özenmez. Bilir ki, uygar bir insan olmak, en kötü ortamda bile doğruluk, dürüstlük ve faziletten şaşmamak demektir. Toplumların yükselmesi, böyle insanların çoğalmasına bağlıdır. Yalan, ilk bakışta ne kadar göz boyarsa boyasın; ne kadar kazanç sağlarsa sağlasın; sonunda iflas etmeye mahkûmdur. Kazanan, daima kazanan, bütün karanlıkları aydınlığa boğan doğruluktur."

-------------------------------------

KONU: "GÜLMEK BİR GÜNEŞTİR, İNSANIN YÜZÜNDEN HÜZÜN VE KEDER KIŞINI DEFEDER."
V. Hugo


Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Hangi insanlardan hoşlandığımız sorulduğunda, birçoğumuz "neşeli insanlardan diye cevap veririz. Gülen çehrelerin en sıkıntılı anlarımızda bile kederimizi nasıl hafiflettiklerini hatırlayınız. Satırlarınızda gülen çehrelerin aydınlığını yansıtmaya çalışınız.
Konumuza uygun düşünce düzeni şu şekilde olabilir:
1 - Gülümsemenin anlamı, etkisi, ruhla ilişkisi;
2 - Gülümseme;
3 - Hüzün ve kederin tanımları; ,
4 - Keder ve kışın anlam ilişkisi;
5 - Konuyu açıklayacak örnekler;
6 - Genel yargı ve sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Ruh güzelliğinin en çekici belirtisi hiç şüphesiz gülümsemedir. Duygulardaki rahatlığın ve mutluluğun sevimli bir ifadesidir o. Gülümsemenin, en çirkin çehreleri bile güzel gösterebilecek sihirli bir kudreti vardır. Sıkıntılı, öfkeli anlarımızda gülen bir çehreyle karşılaştığımız zaman hemen gevşeyiveririz. İster istemez duygularımızda bir durulma, yüz hatlarımızda bir gevşeme olur. Çevremizdeki insanları kendimize bağlamada ilk izlenim çok önemlidir. Sıcak bir gülümseme, yabancılığın soğukluğunu bir anda gideriverir; bir sıcaklık bir bir samimiyet, bir sempati sağlar.
Gülümseme bir aydınlıktır; farkında olmadan biz de onun aydınlığına kapılırız. Bütün insanların manen, bu aydınlığın sıcaklığına sığınmaya ihtiyaçları vardır. Günlük1 hayatımızda türlü nedenlerle birçok sıkıntıya uğrayabiliriz. İster istemez duygularımıza koyu bir karamsarlık hâkim olur. Ruhumuz birtakım bunalımlarla çırpınır durur. Eğer kendimizi kapıp koyuverecek olursak, iç dünyamızın bu karanlığı yüzümüze akseder. Karamsar kırışıklıklar, kederli gölgeler kaplar çehremizi. Böyle bir ruh hali ve görünüm içinde çevremize hiç de hoş görünmeyiz. Dostlarımız bile varlığımızdan haz duymazlar, yanımızda durmak istemez olurlar. Dursalar bile sıkıntımız onları da etkiler. Asık bir yüzün yaratacağı bu sıkıntılı, bunalımlı, sevimsiz ortamdan kimse hoşlanmaz. Buna sebep olduğumuz sürece sevilmez ve aranmayız. Çünkü bütün insanlar, sıkıntıdan ve kederden kaçar, neşeye ve mutluluğa yönelirler.
Üzüntümüz ne kadar derin olursa olsun, bunu çevremize dağıtmaya hakkımız yoktur! Hiçbir zaman sabır ve iradeyi elden bırakmamak gerekir. Neşeyi, kendimize zorla davet edelim; ister istemez gelir. Sıcak bir gülümseme halinde yüzümüze yerleşir. Sonra içimizdeki karamsarlığı kaldırır. Bir de bakarız ki, gülümsemenin aydınlığına muhtaç olan dost çehreler sarmış etrafımızı..."

--------------------------------------

KONU: "GÜLMEK İÇİN MUTLU OLMAYI BEKLEMEYİN, BELKİ GÜLMEDEN öLÜRSÜNÜZ."
V. Hugo

öRNEK ÇALIŞMA:

"Genel bir tanımlama yapmak gerekirse mutluluk, insanın içinde bulunduğu her durumdan memnun olma halidir. öyle olur mu diyeceksiniz. İnsan kötü bir durumdayken nasıl halinden memnun olabilir? Basit; daha kötüsünü düşünerek... İnsanın kendi hayatına mantık açısından bakıp hüküm vermesi için iyimser ve mutlu olması gerekir. öyle ya, iyimser bir göz, birçok iyi ve güzel şeyi görebilir. İnsanın bu yolda kendisini eğitmesi gerekir. İnsan, dünyasını zindan eden, içindeki ümit kandilini söndüren karamsar düşüncelere, kuruntulara paydos demelidir. Aksi takdirde mutlu olmanın imkânı yoktur.

Mutluluk ve gülmek uzaktan her ne kadar kardeş çocuklan gibi görünüyorlarsa da, aslında hiç de öyle değildir. İnsanın gülebilmesi, güler yüzlü olması için mutlu olması değil, içinin aydınlık ve berrak olması gerekir. Mutlu olunca güleceğiz diyenler beklemesinler; çünkü mutluluk diye ayrı bir duygu yok. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, mutluluk, insanın duyuşlarındaki ve hayata bakış tarzındaki iyimserlikte gizlidir. İyimser olan insanların iç dünyaları dengelidir; dolayısıyla yüzleri güler. Gülmek de, mutluluk yolundaki en etkili silahtır. Bir bakarsınız, gücün kuvvetin yapamadığını yapar; kilitli kapıları açar.
Dengeli bir hayat yaşamak istiyorsanız, her şeyden memnun olmaya çalışın. Yüzünüzün ifadesini daima kontrol altında bulundurun. Nazik, terbiyeli, sıcak bir gülümseyiş, yüzünüzün gerçek güzelliğidir. Bunu alışkanlık haline getirirseniz birçok şey kazanacak; sonunda, mutlu olduğunuzu hissedeceksiniz."

-------------------------------------

KONU: "GÜNDÜZ KANDİLİNİ HAZIRLAMAYAN GECE KARANLIĞA RAZI DEMEKTİR."
Cenap Şehabettin

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
özdeyişteki kelimelerin mecaz anlamları üzerinde düşünüp aralarında ilişki kurarsanız insanların birtakım zorluklara ve pişmanlıklara düşmemeleri için vaktinde tedbirli ve dikkatli davranmaları gerektiği fikrine varırsınız. Buna göre düşünce düzenini şu şekilde kurabilirsiniz:
1 - Akıllı insanın tutumu ve kazançları;
2 - Uğranılan zorluklarda ve pişmanlıklarda düşüncesizliğin,
tedbirsizliğin rolü;
3 - Fikir ve görüşlerin derlenmesinden çıkan yargı veya sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Akıllı insan, kendini türlü zorluklara ve tehlikelere önceden hazırlayan, ileri görüşlü insandır. Normal bir olgunluğa sahip herkes, içinde bulunduğu şartlara göre kendini bekleyen türlü olayların nedenlerini ve neticelerini sezinleyebilir. Buna göre birtakım acılara, haksızlıklara ve pişmanlıklara düşmemek için tedbiri önceden almak gerekir. Kış yiyeceğini yazdan hazırlayan karınca daima tedbirli olmak gerektiği hususunda insanlar için ne güzel bir derstir!..
İçinde bulundukları çaresizlikler nedeniyle bunalan, acı çeken, dövünen, hep "keşke" diye sızlanan insanlar, ağustosböceği örneği kendilerini hayatın türlü durumlarına hazırlamayan, sadece yaşadığı günün zevkini almak isteyenlerdir. Kendilerini ve çevresindekileri düşünmeyen böyle insanların, gelecekleri, karanlık ve tehlikelidir.
Kendimizi bunalımlara, aciz ve güçsüz durumlara düşürmek istemiyorsak, bugünü yaşarken, yarını düşünmeli, doğabilecek her türlü soruna karşı hazırlıklı olmalıyız."

-----------------------------------

KONU: "GÜZELLİK KAYBOLUR, FAZİLET DEVAM EDER. *
Goethe

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
İnsanların genel eğiliminin güzelliğe yönelik olduğunu bilirsiniz. Bu eğilimin her zaman haklı olamayacağı, çevremizde izleyebileceğimiz çeşitli örneklerle anlaşılabilir. Güzellik, ön yargılarda insanı aldatabilir. Bunun üzerinde düşündükten sonra konuyla ilgili düşünce planını şu şekilde uygulayabilirsiniz:
1 - Güzellik, özellikleri, etkileri;
2 - Çevrenin güzellik karşısındaki tutumu;
3 - Fazilet;
4 - Güzellik - fazilet karşılaştırması;
5 - Faziletin hangi özelliğiyle daha önemli olduğu;
6 - Genel yargı; sonuç.

ÖRNEK ÇALİŞMA:
"Nedense önce dış görünümleri değerlendirmeye çalışır insanoğlu... Ezelden beri güzelliğe karşı olan coşkun hayranlık, belki de bu yüzdendir. Güzellik, şahsa ve zamana göre değişen bir değerdir. Maddedeki renk, ahenk ve çekicilik, "güzellik" kavramını yaratır. Bu, üzerinde münakaşa edilmemesi gereken, insanların estetik zevklerini ortaya koyan bir görüş meselesidir.
Güzellik, insanın içinde ferahlık uyandırır. Çevrenin güzel insanlara ilgi göstermesinin başlıca nedenidir bu.
Güzel birini görmeye görsünler; hemen bir ilgi ve iltifat yarışıdır başlar. Güzel insan da kendisine gösterilen bu ilginin öz değerinden ileri geldiğini sanıp, kasıldıkça kasılır. Dış güzelliğe olduğu kadar iç güzelliğe de önem verenler azdır. Bu yüzden birçoğu, bütün çabalarını kalıplarını süslemekte gösterir.
Olgun insanların vardıkları sonuç şudur: Dış güzellik geçicidir; önemli olan ruh güzelliğidir. İnsanlar çabalarını biraz da içlerini güzelleştirmeye sarf etseler insanlığın önemli bir meselesi halledilmiş olur.
Ruh güzelliği derken, erdemlerin tümü demek olan "fazilet'i kastediyoruz. Fazilet, insanın içine tahtını kurdu mu bir daha hiç inmez; o insanı yükseltir, yüceltir. Oysa fiziki güzellik geçicidir. Dış güzellikler kaza, yaşlılık gibi türlü nedenlerle bozulabilir. Fiziki güzelliğin ardında kaprisli ve hırçın bir ruh varsa, o insan, artık saltanatını yitirmiş demektir. Oysa ruhî güzellikler hiçbir zaman ölmez ve yıpranmaz. Bütün yaşamı boyunca insanı gözde ve üstün kılar."

------------------------------------

KONU: "HASTAHANE GöVDELERİN, TİYA TRO RUHLARIN ŞİFA KAYNAĞIDIR."
Muhsin Ertuğrul


Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tiyatronun ruhumuzu eğiten, aydınlığa
kavuşturan bir yer olduğudur. Düşünce düzeni:
1 - Beden hastalığı - hastane ilişkisi;
2 - Ruh hastalığı - tiyatro ilişkisi;
3 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bedensel hastalıkların önüne geçmek, tedavi etmek için hastanelere başvurmak gerekir. Bedeni rahatsızlık çekenler ancak hastanelerde şifa bulur.
Ruhi dengesizliklerimiz, birtakım tehlikeli ruh hastalıklarına sebebiyet verir. Bu hastalıklar gövde hastalıklarından daha korkunçtur. Gövde hastası nihayet acı çeker ve ölür. Ruh hastaları ise, kendilerine olduğu kadar çevrelerine de ıstırap ve zarar verirler.
Tiyatronun eğitici bir tarafı vardır, insana doğru hareket etmeyi, doğru duymayı, doğru düşünmeyi öğretir. İyiyle kötüyü ayırmayı, varlığımızın gerçek anlamını, birbirimizi sevmeyi orada öğreniriz.
Birtakım bunalımlar içinde kıvranan, doğru ve gerçek yolu bir türlü bulamayan insan, orada kötü duyguların ve düşüncelerin etkisinden kurtulur; iyiyi ve doğruyu belirli bir şekilde görerek öğrenir. Bir tür hayat tecrübesi yaşar.
Sözgelimi, şüpheci bir insan kendisi gibi şüpheci bir insanın dramını çizen bir temsil seyrettiği zaman, orada kendini, hatalarını görür. Tiyatroda birtakım olaylar ortaya konularak bunların çözümlemesi yapılır.-İşte bu çözümler seyirciler için bir hayat ve kurtuluş anahtarı olur. Olaylar arasında bağ kurmak, nedenleri ve niçinleri bulmak kolaylaşır. Böylelikle ruh, içine düştüğü çaresizliklerden, karamsarlık bunalımından kurtulur.
Kısacası tiyatro, ruhları dengesizlikten kurtaran, insana insanlığı öğreten bir eğitim okuludur."

---------------------------------------

KONU: "HATA YAPMAKTAN KORKAN İNSAN HİÇBİR ŞEY YAPAMAZ.'
Lincoln


Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; uyuşuk ruhları yenmek, hata yapmaktan korkup da hayatları boyunca hiçbir başarı gösteremeyen insanları uyarmaktır. Bilirsiniz ki, hiçbir başarı eziyet çekmeden kazanılamaz. Bu yönden düşünerek şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz.
1 - Başarıya ulaşmış kimselerin hayata karşı tutumları;
2 - Hata - başarı ilişkisi;
3 - Konuyla ilgili örnekler;
4 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Elbette hayatta hiç kimse kusursuz ve hatasız bir çalışma sonunda başarıya ulaşmış değildir. Bir insan ne kadar tedbirli, çalışkan ve akıllı olursa olsun, umulmadık nedenlerle hata yapabilir. Hatalar mutlaka kötü niyetten doğmaz. Bazı insanlar hata yapmayı bir zaaf ve yetersizlik olarak kabul ederler; bu yüzden de hamle yapmaktan kaçınırlar.
Oysa, başarmaya kesin olarak karar veren bir kimsenin mücadeleci, azimli ve girişken olması gerekir. Ayrıca, "hatasız insan olmaz" sözü de, bize insan karakterinin ve çalışmasının bir noktada aksayabileceğini anlatır. önemli olan; bu hataları düzeltmek ve ikinci bir defa yapmamaktır.
Kendi yetenek ve gücünü yetersiz bularak hata yapmaktan korkan bir insanın ruhu, mücadele ışığından yoksundur. Böyle bir korkuya kapılmak, başarı yollarına set çekmek demektir."

--------------------------------------

K0NU: "HERKES DÜŞÜNCEME KATILIRSA YANILMIŞ OLMAKTAN KORKARIM."
Oscar Wilde

öRNEK ÇALIŞMA:
"Gerçeklerin fikir çatışmalarından doğduğu bilinen bir şeydir. İyi eğitim görmemiş veya gördüğü eğitimi hazmedememiş bazı kişiler vardır. Bunlar, her düşündüklerini tek doğru olarak kabul eder; çevrelerindekileri de kendileri gibi düşünmeğe zorlarlar. Bunun çok yanlış bir tutum olduğu apaçıktır.
Olgun insan, kendinin olduğu kadar başkalarının da düşünce ve fikirlerine saygı duyar; onlara önem verir. Düşüncenin niteliği, sonsuza kadar genişlemesidir. Biz bir fikir yaratır veya bir yargıya varırken bazı durumları hesaba katmayabilir, ihmal edilmemesi gereken noktaları unutabiliriz. Bunlar, başkalarının düşünceleri ve uyarmalarıyla aklımıza gelebilir. Yalnız el elden değil; kafa da kafadan üstündür.
Başkalarını kendimiz gibi düşünmeye zorlarsak, çevremizdeki dalkavuk sayısını artırdığımız gibi, yanılmış ve aldanmış olmak kaderinden de kendimizi kurtaramayız. Çeşitli sebeplerle bir şey hakkında düşüncelerimiz sakat veya yanlış olabilir. Karşı bir düşünceyle karşılaştığımız zaman hemen alabora olmamıza gerek yoktur. İnsanın hatasını kalabalık bir ortam içinde de olsa kabul edebilmesi olgunluktur. Asıl hata, kibir ve büyüklük yüzünden körü körüne yanlış düşüncede ısrar etmektir."

--------------------------------------

KONU: "iNSAN DÜNYADA BİR
HAKTAN, BİR DE HAKSIZ OLMAKTAN KORKMALIDIR."
A. Hamit Tarhan


Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Genellikle insanların çektikleri acıların ağırlık merkezi uğradıkları haksızlıklardır. Bunlar, insanı ruhen kemirir, öldürür. Ayrıca, her durumda hesap vereceğimiz yüce bir kudret vardır. Yapacağımız her işte ona karşı sorumluyuz. Onun vereceği ceza şüphesiz cezaların en büyüğüdür. Açıklamaya girişmeden önce bunlar üzerinde düşününüz. Çeşitli örnekleri gözünüzün önüne getirmeye çalışınız.
Konuya uygun olmak üzere şöyle bir düşünce düzeni kurulabilir:
1 - Hak (yüceliği - kudreti);
2 - Hak - insan ilişkisi;
3 - Haksızlık (acı sonuçları; vicdan azabı);
4 - Genel yargı veya sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bütün canlı varlıkları ve alemleri yaratan Tanrı, bağışlayıcı olduğu kadar gerektiği zaman büyük cezalara çarpıtıcıdır. İyilik ve doğruluk yolundan çıkan insanlar türlü şekillerde onun gazabına uğrarlar. O, her yerde bizimle beraber olan ve her yaptığımızı, düşündüğümüzü bilen olduğu için her şeyi ondan gizlemek ve ona karşı sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir. Başkaları aldatılabilir. Fakat O asla!.. Haksızlıkları da bizden önce o görür ve bilir. Yapanları affetmez.
Genellikle insanlara en fazla acı çektiren şeyler, uğradıkları haksızlıklardır. Çeşitli yollardan yapılan haksızlıklar suçsuz insanların mahvolmalarına sebep olur. Haksız yere iftiraya uğrayan bir kimse şerefinden, namusundan ve hatta hayatından olur. Günlük hayatta bile haksızlıklara karşı önceden tedbirli davranmayan insanlar daima bir ruhî gerilim içinde bulunurlar.
Haksızlığın en korkunç ve öldürücü silahlardan biri olduğunu düşünerek daima kuvvetli olmaya çabalamalı, çevremizde yapılan haksızlıklara da hiçbir şekilde göz yummamalıyız. Haksızlık karşısında susmak da Hakk'ın huzurunda haksızlık edenle bir olmak demektir."

-------------------------------------

"YEME İÇMEDEN KESİLMEK ORUÇ DEĞİLDİR. ORUÇ; ÇİRKİN SöZ SöYLEMEKTEN, KöTÜ TEMASTAN, NEFSİN BOYUNDURUĞUNDAN KURTULMAK VE FENA HAREKETLERDEN SAKINMAKTIR."
Hz. Muhammed


Anafikir: Kötü söz söylememek, kötü hareketler yapmamak, nefse esir olmamak, gerçek dindarlığın koşullarındandır.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Gerçek dindarlık da eğitim ister. Dinin gereklerini yerine getirirken şekilci olmaktan kurtulunmalıdır. Ama cahil kimseler bunu anlayamazlar; dini kendi nefsini düşünme, günahlardan kurtulma yolunda bir sığınak olarak kabul ederler. Kötü hareketlerde bulunanlar ve kötülüklerimde direnenler, şeklen dinin gereklerini yerine getirmekle ebedi bir kurtuluşa ereceklerini sanırlar. Hatta bu kimseler, günahlardan sıyrılmış temiz bir insan olarak görmeye başlarlar kendilerini.
Böyleleri hiç şüphesiz iyi insan değildirler; ve ancak, kendi kendilerini kandırırlar. Büyük dinler, insanları iyilik ve doğruluğa yöneltmek için ortaya çıkmıştır. Yalnız önemli olan, kalben iyiliktir. önce kalbi ve ruhu ihtiraslardan arıtmalı, tutum ve davranışlara düzen vermeli, iradeye hakim olmalı, ondan sonra ibadete başlamalı. Tanrının sahtekar ve aç kullara ihtiyacı yoktur.
Eğer insan, ihtiraslarına iradesiyle gem vurabiliyor, kötü tutum ve davranışlardan kendini men edebiliyorsa, ancak o zaman Tanrı'nın emirlerini yerine getiriyor, O'nun gösterdiği yolda yürüyor demektir. Ve ancak o zaman gerçek bir mümin, iyi bir insandır.

--------------------------------------

KONU: "YERYÜZÜNDE İKİ KUVVET VAR, KILIÇ VE ZEKÂ! ÇOK ZAMAN KILIÇ, ZEKA İLE MA ĞLUP EDİLMİŞTİR."

Ana fikir: Zekâ kılıçtan üstündür.

ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bilindiği gibi kılıç, kaba kuvvetin silahıdır. Vatan savunmalarında yerinde ve haklı olarak kullanıldığı zaman, elde edilen zaferlerde büyük rol oynar. Kaba ve kör ihtiraslar için kullanıldığın-daysa, zulmün bir sembolü olarak çıkar karşımıza. özel durumlar bir yana, kılıç denildiği zaman akla ilk gelen şey yıkıcılık ve ölümdür.
Bu maddi silahın yanı sıra, yerinde kullanıldığı zaman insana türlü zaferler kazandıran manevi bir silah daha vardır: Zeka... Köklü bilgilerle beslenen işlek bir zeka; insana hayat ortamı içinde izleyeceği yolları gösterir. Davranış ve tutumlarına ahenk verir, iyiyle kötünün, güzelle çirkinin ayırt edilmesine yardımcı olur. Düşünceyi kamçılar. Sözün kısası insanı, bulunduğu toplum içinde manen güçlü, seviyeli ve iradeli kılar. Zeka, gücünü türlü ortamlarda ve doğrultularda ispatlar. Kılıç ise, sadece bir noktaya yönelir; yıkıcılığa. Hak uğruna da olsa kılıcın zaferi, yıkıntılar üzerinde gerçekleşir. Oysa, zekanın zaferi mutlak bir yıkım gerektirmez. Zeka  bir ilhamdır. Bu ilham bir doğdu mu, insanı her türlü güç durumdan kurtarabilir. Herkes bu ilhamdan yararlanmasını bilmez; hatta birçoğu, farkında bile olamaz bunun. Zekayı kullanmak da bir hüner ve eğitim işidir. Oysa kılıcı herkes kullanabilir; bunun için kolun bir hareketi yeterlidir.
İlerleyen dünyada kaba kuvvet devri geçmiştir. Zekaların yarattığı uygarlıklar gün geçtikçe gelişecek, insanlık yepyeni, yenilmez güçlerle donanacaktır."

-------------------------------------


KONU: "BAKARSAN BAĞ, BAKMAZSAN DAĞ OLUR"
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı, her şeyin beğenilir niteliklere sahip olması için bakımın gerekli olduğudur. özel eşyalarınıza bile dikkat ve bakım göstermediğiniz sürece onların harap olması pek doğaldır. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Bakılmayan şeylerin harap olmaya mahkum oluşları;
2 - Beğenilir ve göz alıcı durumda olmak için bakımın gerekliliği;
3 - Tutumlu insanların karakteri;
4 - Sonuç.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Çoğu zaman elimizdekilerin kıymetini bilmeyiz. İlgisizlik ve kayıtsızlıkla onları harap olmaya terk ederiz. Sonra, darmadağın, perişan bir görünüm karşısında kaldığımız zaman da üzülür ve pişmanlık duyarız.
"Sahip olma" duygusu kuvvetli olan insanlar, ellerindekilerin kıymetini daima bilirler. Malını koruyabilmesi, insanı insan yapan özelliklerden biridir. Babadan kalma eski bir ev düşünelim; kayıtsızlığımıza kurban olduğu takdirde sonu viran olup yıkılmaktır. Böyle bir evi devamlı olarak onarır ve korursak, sonunda emeklerimizin karşılığı olan şirin ve güzel bir evle karşılaşırız. İnsan ilgisi, irade ve çabası, isterse çirkini güzel yapar. İlgisizlik ve ihmalinse, en üstün güzellikleri dahi yok edeceği unutulmamalıdır.
Elimizdekilerin kıymetini bilmeyi, onları korumayı, değerlendirmeyi, çocukluğumuzda öğrenmemiz gerekir. Bu öğrenim bizde kökleştiği, karakterimizin bir parçası olduğu zaman elimizin altında olan her şey iyiye, güzele, mükemmele ulaşacaktır."

----------------------------------------

KONU: "BAŞBAŞA VERMEYİNCE TAŞ YERİNDEN KALKMAZ.

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; büyük işlerin başarılması, zorlukların yenilmesi için insanlar arasında birliğin gerekli olduğudur. özel ve sosyal hayatta birliğin sağladığı faydaları düşünerek şu şekilde bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Hayatta yalnız olan insanların başarı dereceleri;
2 - İnsanların her işte birlik olmalarının ve birbirlerine fikir danışmalarının faydalan;
3 - Konu ile ilgili örnekler verilebilir;
4 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"İnsanlar arasında birliğin ve dayanışmanın iş başarma ve mutlu olma yolunda gerekli olduğuna inanan atalarımız "Bir elin nesi; iki elin sesi" demişler. Hayatın zorlukları ve doğal olaylar karşısında tek insan aciz ve kudretsizdir; silinmeye mahkumdur. Başkalarından uzaklaşan, yalnız kendilerine inanan insanların daima yenilgiye uğrayışları bu gerçeği ispatlamak için yeterlidir.
Yaşamak, zorlukları yenmek, başarı yolunda mesafe kazanabilmek için insanların birbirlerinin güçlerine, fikir ve düşüncelerine ihtiyaçları vardır. Birinin düşünce ve görüşlerinin tükendiği yerde, diğerinin zekası ve buluşları sonuca ulaşmada yararlı olabilir. Birlik olunan yerde ele alınan işlerin başarı yolları daha doğru ve sağlam olarak bulunabilir; çalışma düzeni daha sağlam bir şekilde kurulabilir. Fikir ve görüş çatışmaları dahi, gerçeğin ortaya çıkmasına yardım eder.
Bütün girişim ve atılımlarımızda, daima bizden daha tecrübeli olanların fikir ve görüşlerine, yardımlarına başvuralım. Birliğin güçlü ahenginden ayrılmayalım."

-------------------------------------------

KONU: "DAĞ NE KADAR YÜCE OLSA, YOL ONUN ÜSTÜNDEN AŞAR"
Ana fikir: Aşılamayacak engel yoktur. Yolunu bilen her güçlüğü yener.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Bize ilk bakışta çok zor görünen işlere başladığımız zaman karşımıza çıkan engeller, hemen yılgınlığa kapılmamıza sebep olur; azmimiz yavaş yavaş kuvvetini kaybeder, dizlerimizin dermanı kesilir. Bir sonuç alamamanın verdiği manevi yorgunlukla çöker kalırız.
Azmin elinden kurtuluş olmaz derler. Pek doğru olan bu söz, hayat mücadelemizde asla vazgeçmeyeceğimiz bir kılavuz olmalıdır.
İnsan, davasına inanmalı, azmi hiçbir zaman elden bırakmamalıdır. Plansız bir mücadele, insana hayal kırıklıklarından başka bir şey vermez. Her şeyde olduğu gibi hedefe ulaşmak için yapılan yol tayinlerinde de aklı ve mantığı kullanmak gerekir.
Engeller, azimli insanları başarı yolunda kamçılayan manevi güçlerdir. Bunlar ilk bakışta ne kadar korkunç görünürlerse görünsünler, sağlam bir mantığın, kuvvetli ve inanılmış bir davanın, çelik gibi bir irade ve bükülmez azmin hedefe ulaşmasını kös tekleyemezler. O halde, önce ne istediğimizi, ne yapmamız gerektiğini bilelim. Sonra, bilgi, irade, azim ve cesaretimize güvenelim. Başarı er geç bizim olacaktır."

--------------------------------------------

KONU: "DAMLAYA DAMLAYA GöL OLUR, DAMLACIKTAN SEL OLUR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı, tasarrufun insana büyük faydalar sağlayacağıdır. Buna göre, şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Tasarrufun tanımı;
2 - Tasarrufun insana sağlayacağı faydalar;
3 - Konuyla ilgili örnekler;
4 - Sonuç.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Tasarruf, maddenin değerini bilme; onu yerinde ve zamanına göre kullanabilme, bir tedbir vasıtası olarak değerlendirebilme demektir. Hayatta maddi bunalımlara düşmemek için tasarrufa ihtiyaç vardır. Herkes gelirinin bir kısmını zorunlu yerlere harcadıktan sonra, geri kalan bölümünü, gelecekte düşebileceği kötü durumlar veya birtakım ideallerinin gerçekleşmesi için biriktirmelidir.
Tasarruf, meyvesini zamanla verir. Bugünden azar azar, karınca kararınca biriktirdiğimiz paralar bir gün bizi şaşırtan, bazı maddi arzularımızı gerçekleştirecek kadar büyük bir yekûn oluşturur. Tasarruf yapan herkes, sonunda böyle mutluluk verici bir sonuca kavuşur. Böylece, insanın isteklerine kavuşabilmesinin bir bakıma elinde olduğu anlaşılır. Tasarruf yapan kimseler tedbirli kimselerdir; önceden hazırlıklı oldukları için güç duruma düşmezler. Bir köşede birikmiş paraları, her zaman onların yardımcısı, desteği ve huzur kaynağıdır.
İnsanoğlu tasarrufa çocuklukta alışmalıdır. Kendi ihtiyaçlarını tasarruflarıyla almaya çalışan çocuklar, en güzel alışkanlıklardan birini elde etmiş olurlar. Tasarruf varlığın garantisidir."

--------------------------------------------

KONU: "DEVE BOYNUZ UMARKEN KULAKTAN OLMUŞ."
Ana fikir: Hakkından fazlasına tamah edenler ellerindekini de kaybederler.

ÖRNEK ÇALIŞMA:
"İnsanda yükselmek, büyük başarılara ulaşmak için azim ve ihtiras olmalı; her yerde, her zaman hak için mücadele etmesini bilmeli. Ancak insan, ihtiraslarına hâkim olmasını da öğrenmeli. Haktan ötesini istememeli. Layık olduğu hakka razı olmak, iyi yetişmiş, olgun ve erdemli insanların meziyetidir. Bazı insanların türlü felaketlere, kayıplara uğramalarının sebebi; aç gözlü olmaları, eldekiyle yetinmeyi bilmemeleridir. Bu insanlara hadlerini bilmeyenler de diyebiliriz. Çünkü, tok gözlü olmamanın kötü bir huy olduğunun farkında bile değillerdir. Bunlarda maddeye karşı tükenmez bir iştah vardır; doymak bilmeyen bir açgözlülükle gözleri daima yukarıda ve çoktadır. Hayatı bir çeşit kumar masası olarak kabul ederler. Daima daha fazla kazanmak için akıl ve mantık dışında hareket etmeyi bir alışkanlık haline getirirler. Tabii, şansları her zaman umdukları gibi yaver gitmez; çoğu kez, kazanacakları yerde ellerindekini kaybederler. Çok zaman farkına varmadan ihtiraslarını doyurmak için her şeye boyun eğerler. Sonunda zavallı ve yoksul bir duruma düşerler. Yanlış tutumları yüzünden kimse tarafından sevilip sayılmadıkları için yapayalnız kalırlar. Dostsuz ve sevgisiz kalmak kayıpların en büyüğüdür.
O halde, hayatımız boyunca birtakım zararlara, zor ve gülünç durumlara düşmemek için kanaatkar olmasını bilmeliyiz. Akla ve mantığa aldırmayıp, sadece ihtiraslarımızı doyurmak için kumar oynarcasına, gücümüz dışında yatırımlar yapmaya kalkışmak bize hayal kırıklığından başka bir şey kazandırmaz."

---------------------------------------------

KONU: "DİLİM, GİYDİRİR BANA KİLİM."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamanızın amacı; gereksiz konuşmaların, gevezeliklerin insanı daima güç duruma soktuğu olmalıdır. Çevrenizde, gevezelikleriyle size bıkkınlık veren insanlar üzerinde düşünün. Buna göre düşünce düzeninizi şöyle kurabilirsiniz:
1 - Olaylar karşısında gereksiz konuşmaların, heyecansal
tepkilere dayanan çıkışların zararları;
2 - Sırasında, sükutun altın değerinde olması;
3 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"İnsanoğlunun çektiği dili belasıdır derler. Susmayı gerektiren yerlerde susmamak, olumlu olumsuz heyecan gösterileri yapmak, yerli yersiz müdahalelerde bulunmak birçok kayıplara sebep olur. "Söz gümüşse sükut altındır" derler. Her ne kadar insan altta kalmamak çabasında ise de, bazı durumlarda dilini tutabilmek, konuşmaktan çok daha değerli ve yerindedir. Bilhassa heyecan ve öfke anlarında zapt edilmesi gereken bir organdır dil. Küçük bir gevşeklik anı, onarılmaz hataların yapılmasına yol açar. Bir kere söylenilen söz geri alınmaz ve yaptığı hasar kolay kolay onarılamaz. İnsanın dilini tutabilmesi, bir bakıma iradesine hâkim olabilmesi demektir. özel hayatımızda birtakım nedenler yüzünden haksızlıklara uğrayabilir, umulmadık durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Böyle durumlarda hemen paniğe kapılıp itibarımızı sarsmaktan, çevremizde olumsuz bir etki bırakmaktan sakınmalıyız. Gücümüzü heyecan tepkilerimizin ifadesi olan konuşmalara bağladığımız sürece hatalara ve yanılgılara uğramaktan, güç durumlara düşmekten kendimizi kurtaramayız.
Böyle, sonradan pişmanlık verecek güç durumlara düşmemek için, olaylara hâkim olabilecek bir olgunluğa ve irade kuvvetine sahip bulunmak gerekir. Heyecanlarımızı, tatminsizliklerimizi dışa vurmamak her zaman bizim lehimizedir. Çevrede itibar ve saygı gören insanlar, az, öz ve yerinde konuşan kimselerdir."

---------------------------------------------

KONU: "DEVEYİ YARDAN UÇURAN BİR TUTAM OTTUR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamanızın amacı, kaprislerimizin ve küçük çıkarlarımızın bizi felakete sürükleyebileceği olmalıdır. Buna göre düşünce düzeninizi şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsan karakterinin zayıf yönleri;
2 - Birçok yıkımlara sebep olan kapris ve zaaflar;
3 - İradeli ve erdemli kimselerin kazancı;
4 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"İnsanoğlu bütün gücüne, kudretine ve iradesine rağmen zaman zaman yersiz isteklere ve zaaflara düşmekten kendini alı-koyamayan bir varlıktır. Ruhumuzun derinliklerinde, doldurulamayan nice boşluklar, karanlık taraflar vardır. İnsan, bunların pençesine düşmeye görsün; bir anda yanlış eğilimlerinin ve zaaflarının kurbanı olur. Küçük çıkarlarını tatmin etmek isterken çok büyük kayıplara uğrar. Toplum içindeki saygınlığını ve seçkin yerini kaybediverir. Basit çıkarları ve kaprisleri uğruna hayatları mahvolmuş nice insanlar vardır.
Hayatımızın her anında hislerimizin ve kaprislerimizin esiri olmaktan kurtulmak için aklın bilinçli kılavuzluğu altında eğitimin, iradenin ve vicdanın kurtarıcı ışığına sığınmalı, basit çıkarlara kapılarak hem kendimize hem de topluma zararlı olmaktan sakınmalıyız.
Sağlam karakterli, güçlü kişiler, olgun davranmaktan vazgeçmeyen, zayıf anlarının esiri olmayan insanlardır."

--------------------------------------------

KONU: "DEVLET, ADAMA AYAĞI İLE GELMEZ."
Ana fikir: Saadeti elde etmek için onu aramak ve elde etmek için çaba harcamak gerekir.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Ne kötü bir huyumuz vardır; elimizi şakağımıza dayayıp başımızı havaya kaldırarak mutlulukların hep gökten bir zembille inmesini bekleriz. Ağzımızda hep tekdüze ve alışılagelmiş yakarışlar: "Ah bir piyango çıksa da zengin olsam!", "Ah, bir arabam olsa!", "Ah, bir evim olsa!", "Ne olur sanki, müdürlük görevini bana verseler!", veya "Nerde o sınavı kazanacak şans bende?" v.s. Tabi, zamanımız çaba harcamaktan çok hayal kurmak ve yakarışla geçtiğinden, özel yaşayışımızda pek az bir ilerleme kaydeder veya olduğumuz yerde duraklarız. Sonra, talihsizliklere ve kadere bir yüklenmedir başlar. Hani, Allah da çalışmayan, gerekli mücadeleyi yapmayan kulu kayırmaz. İnsan, bir mevki, bir mutluluk hayal ediyorsa, oturmaktan veya olur olmaz, akılsızca bir mücadeleye girişmeden önce, plânlı bir şekilde düşünmeli. Acaba kavuşmak istediği şey nasıl bir mücadeleyi gerektiriyor? Amaca ulaşmak için izlenecek yolu belirledikten sonra, ne kadar yorucu olursa olsun, hedefi bulmak ve erişmek mümkündür. "Azmin elinden bir şey kurtulmaz" sözü, bunu özlü bir şekilde ifade eder. Düşün, çalış, yıkılma, sonunda er geç isteğine ulaşırsın. Yeter ki, iste... Ama bütün gücünü harcama pahasına da olsa istemesini ve azmetmesini bil."

--------------------------------------------

KONU: "DİLSİZ DE OLSA KÂMİL BELLİ OLUR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı, olgun insanların dış görünüşlerinden belli olduğunu yansıtabilmektir. Düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - Kâmil insanların kişilik ve özellikleri;
2 - Kâmil insanların çevredeki etkileri;
3 - Sonuç.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Kültürlü, iyi eğitilmiş, olgun ve faziletli insanların kendilerine özgü bir havaları vardır. Görünüşlerinde sanki yaşadıkları yılların ve tecrübelerinin izlerini taşırlar. Akıllı, onurlu, saygıdeğer, ciddi ve anlayışlı davranışlarıyla toplumdaki yerlerini sessiz sedasız buluverirler. Varlıklarında, ruhen eğitilmiş olmanın davranışlara, bakışlara kazandırdığı bir incelik ve başkalık vardır. Böyle insanları nerede olsa ayırabilmek mümkündür. Gereksiz ve kaba davranışlardan, asabilikten, dengesizlikten, heyecanlardan uzaktırlar. Ruhi asaletleri onlara ağırbaşlı bir görünüm kazandırır. Konuşmaları ve davranışlarıyla kişiliklerini kabul ettirirler.
Demek oluyor ki, kâmil insan olma yolunda gösterdiğimiz çabalar, sonunda bizi.üstün kişilikli, saygıdeğer bir varlık haline getirir. Bu da en büyük kazançtır."

-------------------------------------------

KONU: "DOSTUN ATTIĞI TAŞ, BAŞ YARMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; dostlarımızın, bizim iyiliğimizi isteyen ve bunun için çalışan yakınlarımız olduklarıdır. Buna göre düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - Dostluğun anlamı ve insan hayatındaki önemi;
2 - Dostlarımızın bizim iyiliğimiz yolunda gösterdikleri çabalar;
3 - Dostlarımıza karşı inancımız;
4 - Sonuç.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Dost, kötü günlerimizde teselli ve şefkatine sığındığımız, mutluluklarımızı paylaştığımız, ruhumuzun bütün sırlarını rahatlıkla açıklayabildiğimiz insandır. O, en fazla ihtiyaç duyduğumuz vazgeçilmez, kutsal bir varlıktır. Başımız darda kaldığı zaman koştuğumuz ilk yer onun kapısıdır. O, bizi tamamlayan parçamız, devamımız demektir; onu kendimizden ayıramayız. Dostumuz bizi en az kendimiz kadar kayırır. Vefakar ve fedakardır.
Gönlümüzde ve düşüncelerimizde büyük bir yer kaplayan dostumuz, daima bizim iyiliğimizi ister. Başarılarımızı alkışlar, kötü bir davranışta bulunduğumuz zaman bizi uyarır, doğru olanı gösterir. İyiliklerimizi över, kusurlarımızı gidermeye çalışır. Ona olan inancımız sonsuzdur. Bu yüzden yüzümüze vurduğu gerçekler ne kadar acı olsa, bizi incitmez. Hatalarımızı onarmaya, yanlışlarımızı düzeltmeye yöneltir. Onun ışık tutan, teselli eden varlığı; bizi mükemmelliğe eriştirmek için tenkit eden kılavuzluğu sayesinde kötülükleri yenmeye çalışırız. Ona karşı duyduğumuz saygı, derin ve samimi inanç bizi moral çöküntüsünden kurtarır. Dolayısıyla, onun gösterdiği yol bizi başarısızlığa değil, başarıya, mutsuzluğa değil, mutluluğa götürür.
İyi niyeti, sevgiyi ve inancı hissetmek bizi güçlü kılar. Temenni edelim ki, bunun kaynağı olan dostlarımız eksik olmasın:"

-------------------------------------------

KONU: "DUVARI NEM, İNSANI GAM YIKAR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; gereksiz üzüntülerin, tasaların insanı bir gün mahvedeceğini yansıtmak olmalıdır. Düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - Duvar ve nem, zarar ilişkisi yönünden incelenir;
2 - Gamın ne olduğu açıklanır;
3 - İnsan ve gam, zarar ilişkisi yönünden incelenir.
4 - Mutlu olmak için umutlu olmanın gerekliliği üzerinde durulur.
5 - Fikir ve görüşler derlenerek sonuca varılır.

öRNEK ÇALIŞMA:
Kolay kolay yıkılmaz etkisi bırakan kalın, güçlü duvarlar vardır; devamlı rutubet ve nem sinsi sinsi içine işledi mi artık o duvar yıkılmaya ve çökmeye mahkumdur. Gam denilen gereksiz tasa ve üzüntüyü de, sinsi sinsi insan vücudunu mahvetme niteliğiyle neme benzetebiliriz. Gerçekten, karamsarlıkların tümü demek olan gam, insan ruhuna bir kere yerleşti mi, yavaş yavaş kök salmaya ve bedeni hâkimiyeti altına almaya başlar. Devamlı üzüntü ve ruhî mutsuzluk insan sağlığını mahveder; onarılmaz moral çöküntüleri yaratır. Böyle bir ruh, birçok bedensel hastalığın temelini oluşturur. Bu durumda insan yaşama gücünü kaybeder, hayattan yavaş yavaş uzaklaşır. Ve sonunda, sinsi sinsi, içten içten yıpranan, çürüyen bir vücut halinde hayatiyetini kaybeder.
Bu dünyada her şey geçicidir. Bütün karamsarlıklar yersizdir. Kara günlerin ve sıkıntıların sonu aydınlıktır. Olaylar karşısında hiçbir zaman ümitsizliğe, karamsarlığa, bunalıma düşmemeli; ruhumuzu bir karamsarlık ve üzüntü çölü haline getirmemeliyiz. Ümidini kaybetmeyen insanlar mutluluğa hak kazanırlar."

-------------------------------------------

KONU: "DÜŞMAN KARINCA OLSA, KENDİNİ MERDANE TUT.
Ana fikir: Düşman ne kadar zayıf olursa olsun küçümsenmemelidir.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Ne kadar güçlü ve mükemmel bir insan olursak olalım, tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamak gerekir. Çünkü, yakınımızda veya uzağımızda bizi çekemeyenler, kuyumuzu kazmak isteyenler olacaktır. İyilerin ardında uğursuz bir gölge g.b. sinsi kötülerin var oluşu, dünyanın olağan hallerinden ve insanlığın kaderindendir. Çabalarımız, ideallerimiz ve düşüncelerimizle bunu değiştiremeyiz.
Hayatta başarılı insan olabilmek için her tür şanssızlığı, aksiliği hesaplamalı, her şeyi akıl terazimizde ölçüp tartmalı, çevreye karşı daima uyanık durmalıyız. Ne kadar iyi olursa olsun hiç kimse, "benim düşmanım yoktur" diye övünemez. Sinsi emellerin, kara niyetlerin barınağı çok zaman kesinlikle saptanamaz. Ayrıca, kendi seviye ve kuvvetimizin aşağısında olan düşmanlarımızı küçümsememek gerekir. Düşmanın ve iftiranın büyüğü küçüğü olmaz; insanı olmadık yerlerde, olmadık zamanlarda güç durumda bırakabilir. O halde, başarı ve mutluluk yolunda sağlam ve azimli adımlarla ilerlerken, gözlerimizi ideallerin ışığı kamaştırmamalı; ilerlediğimiz yola ve yoldakilere dikkat etmek, başkalarının bizi ezmelerine hiçbir şekilde fırsat vermemek başlıca prensibimiz olmalıdır. Kuşkulandığımız ufak bir hareket, söz veya kişi karşısında düşünmeli, tedbirli olmanın yollarını aramalıyız."





KONU: "EDEBİ, EDEPSİZDEN öĞREN."
Ana fikir: Edepsizin hareketleri, bu tür davranışların çirkinliğini ve yakışıksızlığını gözler önüne sererek edepli davranmanın yollarını kendiliğinden öğretir.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Bütün eğitim çabalarının, toplum ve ahlak yasalarının gayesi nedir? İnsanı faziletli, dürüst, terbiyeli bir kişi olarak topluma kazandırmak, doğruya, güzele yöneltmek... Aldığı eğitimi sindirmiş bir insan, neyin iyi, neyin kötü olduğunu kolaylıkla ayırt edebilir. Terbiye görmemiş, ahlaken eğitilmemiş kişiler kendi çaplarında birer zavallı oldukları gibi, toplum için de birer yüz karasıdırlar. Onlar, sadece kendi duygularının ve içgüdülerinin kanunlarına uyarlar. İşlerine gelmeyen durumlarda kimseye aldırış etmeden türlü edepsizlikler yaparlar. Hatta zaman zaman gülünç bir üstünlük kompleksine kapılan bu basit ve zavallı kişiler,kendilerini oldukları gibi görmeyi bir türlü beceremezler. Ne derece iğrenç ve çirkin hallere düştüklerini bir kavrayabilseler!
Toplumun örf, adet ve geleneklerine ters düşen, ahlak kavramlarıyla bağdaşmayan, insanî duyguları yaralayan bu tür davranışlar, bütün his ve vicdan sahibi insanlar tarafından kınanır ve kabul edilemez bulunur. Kendi şahsî çıkarları uğruna başkalarına haksızlık eden, bu amaçla her türlü yalan ve hileye başvuranların korkunç gayretleri karşısında aklı başında hangi insan "edepsizlik ve haksızlık etmenin aşağılaştırıcı bir durum" olduğunu düşünüp de buna tepki göstermez! Toplum içinde şirretlik ve saygısızlık eden insanların hali hangimizde küçümseme duygusu uyandırmaz? Hangimizi toplum kurallarına uyma yolunda dolaylı olarak uyarmaz? Erdemli insan, bayağı insanların çirkin davranışlarından kendine bir ibret ve tecrübe payı çıkaran kimsedir."

--------------------------------------

KONU: "EL AĞZINA BAKAN, KARISINI TEZ BOŞAR."
Ana fikir: Başkalarının sözüyle hareket edenin yuvası yıkılır, işi bozulur.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Safiyet, bönlüğe kaçmamak şartıyla erdemli insana yaraşır; ayrı bir hava ve manevi bir güzellik katar. Ama bu safiyet bönlüğe varınca, birçok belanın, başa gelen gülünç durumların sebebi olur. Böyleleri çevrelerinde "aptal" olarak nitelendirilir. Her şeye, her söze çabuk kanmaları ve bu yüzden yanlış davranışlarda bulunmaları yüzünden daima bir alay ve eğlence konusu olurlar. Hele muziplerin ve kötü niyetlilerin oyunları yüzünden türlü hayal kırıklıklarına uğrarlar.
Bu dünyada, iyi niyetli ve saf insanların yanında, kötü fikirli, kıskanç insanlar da vardır. Böyleleri, faydalı işler yapmazlar. Bu insanlar kendi işlerine bakmaz, çevrelerini incelerler. Ama iyi gözle mi? Hayır, sadece huzur bozucu bir şey bulmak, dedikodu ve iftira yapmak için. Onları böyle davranışlara iten dürtünün gerçek sebebi kesin olarak saptanamaz. Kötü insanlar için kötülük etmek bir zevktir. Böyleleri bazen öyle sinsi ve ustalıkla hareket ederler ki, bunlara yalnız yukarıda bahsettiğimiz bönler değil, akıllı geçinen insanlar bile kapılır.
Yaşamak ve çevreyle bağdaşmak kolay bir iş değildir. Bugün kurduğumuz düzende kendi yakınlarımız arasında kimseye zarar vermeden mutlu olabiliriz; birtakım başarılar elde ederek övünebiliriz. Ama her zaman için üzerimizde kem bakışlar vardır; farkında olmayız. Bir gün, bu kem bakışların sahibi dost kılığına girip, sırf mutluluğumuzu ve basanlarımızı kıskandığı için bizi fark ettirmeden zehirleyebilir; içimize şüphe canavarını sokabilir. Hani, bazen zehri altın kupada sunarlarmış. O da öyle, gözümüzü kamaştırıp ruhumuzun derinliklerine inerek zehrini salabilir. Bu durumda telaşa kapılmak, bizi büyük felaket ve kayıplara sürükler. Yapmamız gereken şey, çevremizdekilerle dostluk kurarken çok dikkatli olmamız, hiçbir şeyi mantık süzgecinden geçirmeden kabul etmememizdir.
Bizi her türlü hainliğe karşı koruyacak en büyük silah, mantık ve düşüncedir. Aksi halde yersiz şüpheye kapılıp çevrelerine ve kendilerine zarar verenler, fesat yapanlar kadar suçludurlar."

---------------------------------------

KONU: "ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; insanın başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmesinin en büyük mutluluk olduğudur. Buna göre düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz.
1 - Yaşamak için gereken çaba;
2 - Başkalarına muhtaç olmanın zararları;
3 - İnsanın kendi ihtiyaçlarını sağlayabilmesinin faydaları;
4 - örnekler;
5 - Sonuç.
öRNEK ÇALIŞMA:
"Hayat mücadelesine girişen herkes mutluluk, rahat ve güven içinde olmak istiyorsa tüm gücüyle çalışmalı; ekmeğini taştan çıkarmasını bilmelidir. Başkalarının sırtından geçinmeye kalkışmak, onlardan yardım beklemek insana düzenli ve normal bir hayatın mutluluğunu sağlamaz. "Her koyun kendi bacağından asılır" derler. Dolayısıyla herkes yaşamak için kendi çapında bir çaba göstermelidir.
Geçimde başkalarından yararlanmak insanı sıkıntılardan kurtarmaz. Bu durumda, insanın istediği şeylere istediği anda kavuşması mümkün olmaz. Başkaları hiçbir zaman bizi kendimiz kadar düşünemez, ihtiyaçlarımızı gereği kadar bilmezler.
Akıllı ve gururlu bir insan için hayatta hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamak, kendi kendinin efendisi olmak, istediği şeylere, istediği anda kendi iradesiyle erişebilmek, başarıların en şereflisi ve en güzelidir."

----------------------------------------

KONU: "EL YUMRUĞUNU YEMEYEN KENDİ YUMRUĞUNU BOZDOĞAN ARMUDU SANIR."
Ana fikir: Başkasından dayak yemeyen, kendi attığı dayağın acısını takdir edemez.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayat bir mücadeledir. Bu mücadelede pısırık ve güçsüz olanlar yenilmeye mahkumdur. Hak verilmez, alınır derler. Huzurun yaratılmasında, adaletin gerçekleşmesinde insanların şahsî çabalarının ne derece rol oynadığı bu sözde kuvvetli bir şekilde belirtilir. Hayat denilen bu mücadele alanında garip bir üstünlük ve kuvvetlilik kompleksi içinde olan zorbaların sayısı azımsanamaz. Bunlar, gerçek "hak" kavramından ve insanî duygulardan yoksundur. Hak etmek, onlar için istemek; elde etmek doğal bir sonuçtur. Bunlar, karşılarındakiTM düşünmezler. Kendi kaba kuvvetlerine, kapris ve ihtiraslarına güvenirler. Kendilerini bu dünyanın hâkimi sanırlar; astıkları astık, kestikleri kestik olsun isterler. Karşılarına zayıflar çıktıkça, onlar bu çirkin davranış ve emellerinde daha bir direnirler; daha bir zalim ve acımasız olurlar. Bu durum hep böyle devam edecek sanırlar. Üstelik bu olumsuz davranışlarıyla övünür ve gururlanırlar. Bir gün, karşılarına kendilerinden daha kuvvetli olan birisi çıkar, hadlerini bildirir. O zaman neye uğradıklarını şaşırarak kaçacak delik, öpecek el ararlar. Zorbalığın ve haksızlığın ne kadar fena bir şey olduğunu anlar, belki de pişman olurlar ama ne fayda! İş işten geçmiş olur."


-----------------------------------------

KONU: "EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tahminlerimizin, kendi kendimize yaptığımız planların bazen gerçeklerle uyuşmaması, bu yüzden çok defa umduklarımızla karşılaşamamamızdır. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Gerçekleri tanımayan insanın hayata karşı tutumu;
2 - Umutlar ve tahminlerle gerçeklerin çatışması;
3 - Konuyla ilgili örnekler;
4 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayatta ne derece tecrübe kazanmış olursak olalım, genellikle hepimizde gerçeklerin soğuk katılığını yumuşatma eğilimi vardır. Bu herhalde, insanların, her şeyin kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmesini beklemesi eğiliminden kaynaklanıyor olsa gerektir. Bu sebeple, kendi köşemizde,- kendi kendimize yapacağımız hesaplarda ve yorumlarda her zaman için yanılabiliriz. Kendi dünyamızda türlü şekillerle hayal ettiğimiz gerçekler hiç ummadığımız bir çetinlikle karşımıza çıkabilir; bizi yenilgiye, hayal kırıklığına uğratabilir.
Hayatta birçok insanın içine düştüğü bunalımlar hep bu, "evdeki pazarın çarşıya uymaması" yüzündendir. Ne kadar olgun ve akıllı olursak olalım, hayatın karşımıza çıkaracağı sürprizlerin hepsini kavrayamayız.
Bu yüzden çeşitli kötü ihtimallere karşı hazırlıklı olmalı, plân ve düşüncelerimizde katı sınırlar yerine esnek bir ihtimal payı bırakmalıyız."

------------------------------------------

KONU: "FAKİRLİK AYIP DEĞİL, TEMBELLİK AYIP."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tembelliğin ayıplanacak, hor görülecek bir durum olduğudur. Bu amacı yansıtırken fakirlik ve tembelliği kıyaslayacaksınız. Düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - Fakirlik (çevrede bıraktığı etki);
2 - Fakirlikle, insan karakteri ve şartlar arasındaki ilişki (yani
fakirliğin insan iradesine bağlı olup olmadığı);
3 - Tembelliğin çevrede bıraktığı etki;
4 - Tembelliğin insan iradesine bağlı olup olmadığı;
5 - Tembelliğin zararları (tembellik - fakirlik ilişkisi);
6 - Tembelliğin hangi yönden ayıplanacak bir durum olduğu;
7 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"İnsan yaradılışında var olan küçümseme duygusu, nedense fakirliğin sefil görünümü karşısında hemen kımıldanır ve fakirler aşağı görülür. Aslında bu uygun ve doğru bir davranış değildir. Ancak, gerçek anlamda aşağılık duygular ve mizaçlar hor görülebilir. Fakirlikle insan iradesi arasında bir ilgi kuramadığımız gibi, fakir olma halini her zaman insan karakterine mal edemeyiz. Yani hiç kimse kendi isteğiyle sefil ve perişan duruma düşmez. İnsanları böyle acı durumlara iten şartlardır, bilgisizliktir. Bu durumda olan insanlara karşı takınmamız gereken tavır, onlara in sanca el uzatmak olmalıdır.
Toplumda zararlı bir kitle vardır; tembeller... Tembellik insan ruhunun uyuşması ve paslanması demektir. Fakirliğin aksine tembellik, insan iradesine bağlı bir haldir; bir çeşit alışkanlıktır. Bunu kendilerine mal eden insanlar ne kendilerine, ne de başkalarına faydalı olurlar. Dostları bile onları "yüz karası" olarak nitelendirir. Gerçekten tembellik, varlığının anlamını bile bile yitirmek olduğundan yüz karasıdır; ayıplanacak ve hor görülecek bir haldir."

--------------------------------------------

KONU: "FAYDASIZ BAŞ MEZARA YARAŞIR."
Ana fikir: Hiç kimseye faydası dokunmayan, yararlı işler yapmayan insanın yaşaması bir anlam taşımaz.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Kültürlü ve olgun insan, topluma ve insanlığa faydalı olma yolunda sorumluluk taşıyan kimsedir. Her insanın kendi çevresinde; kendi çapında faydalı olabileceği işler vardır. Bunu anlayabilmek ve yapmak insanî meziyetlerimizin başında gelir. Ne kendilerine, ne de başkalarına faydalı olmayan kişiler, toplum içinde birer parazit gibidir. Hayvanların bile doğa düzeninde bir ahenk yaratmak için kendi çaplarında çaba gösterdikleri şu dünyada, boş bir kalıp gibi yaşamak manen ölmek demektir. İnsan yaşama, sadece yeme, içme, nefes alma işlemlerinden ibaret değildir. Kendimizden başlayıp aile çevresinden bütün insanlığa karşı gittikçe genişleyen görevlerimiz vardır. Bunlara sırt çevirmek, vurdumduymazlık etmek, ancak eğitimden, insanî değerlerden yoksun insanların harcıdır. Böyle insanlar, hiç kimse tarafından sevilmez ve sayılmazlar; hattâ birer şahsiyet olarak dahi kabul edilmek istenmezler. Bu manevi afaroz, gurur ve şahsiyet sahibi insanlar için ölümden de beterdir. Şu geçici dünyada gerçekten yaşadım diyebilmek için, faydalı işler yapmak, eserler yaratmaya çalışmak gerekir. Böyle bir çaba, hem kendimizi, hem de çevremizdekileri yüceltir."

---------------------------------------------

KONU: "İŞLEYEN DEMİR IŞILDAR.
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; insanın yükselebilmesi için daima çalışması gerektiğidir. İlkokul sıralarından beri size hep çalışmanın faydalarından söz edilir. Bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu herhalde tahmin edersiniz. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurulabilir:
1 - Çalışmanın değeri;
2 - Çalışma - karakter ilişkisi;
3 - Çalışmanın faydaları ve insana sağladığı kazançlar;
4 - örnekler;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Çalışmak, ruhu birtakım bunalımlardan kurtaran, insanı yükselten ve manevi kurtuluşa götüren olumlu bir Çabadır. İnsanlık bilincine varan, varlığını kabul ettirmek isteyen, olgun bir hayat anlayışına sahip insan çalışmanın kölesi, zorlukların ve başarıların efendisidir.
İnsan ruhunda gizli olan yaratıcı değerler ancak çalışma yoluyla verimli ve faydalı somut eserler olarak ortaya çıkar. İnsanlığın teknik, sanat ve bilim alanındaki ilerlemeleri, ferdi çalışmaların bir toplamıdır. İnsanlar çalışmanın değerini bilmeyip bu sonsuz merdivenin basamaklarında yükselme çabası göstermeselerdi, bugün ilkel bir hayat yaşamaktan kurtulamayacaktık. Çalışma insanın görüş, duyuş ve yaşayış ufuklarını açar. Bunun sonucu olarak insan yükselme yolunda büyük bir güç ve manevi huzur kazanır.
Çalışmayan insanlar, düşünmekten, duymaktan, çevresine faydalı olmaktan uzak birer boş kalıptırlar. Bunlar, topluluk için zararlıdır. Tembellik ancak kişiliksiz insanların harcıdır. İnsanı maddi-manevi felakete sürükler. Nasıl bir demir işlemez ve durduğu yerde paslanırsa, kendi çapında bir şey yapmak, kendine ve çevresine faydalı olmak için çaba göstermeyen insan da çürümeye aday demektir.
Yaşamaktan zevk almak, kendi çapımızda yarattığımız eserlerle kişiliğimizi kazanmak ve hayat yolunda başarı sağlamak istiyorsak, kılavuzumuz çalışmak olmalıdır."

-----------------------------------------


KONU: "NE EKERSEN ONU BİÇERSİN."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamız, karşılaştığımız iyiliklerin veya kötülüklerin kendi niyet ve hareketlerimizin birer sonucu olduğunu yansıtmalıdır. Bu nedenle, düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanın yaptığı iyi ve kötü davranışlar;
2 - İyiliğin iyilik, kötülüğün kötülükle karşılaşacağını bilerek
amaçlarımızı kontrol etme zorunluluğu;
3- örnekler;
4 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi,
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bu dünyada herkes yaptığının karşılığını bulur. Kötüler er geç cezalarını çekerler. İyiler ise, türlü şekil ve yollarla mükâfat görürler. İyi niyetle attığımız her adım, yaptığımız her iş, er geç yüzümüzü güldürecektir.
Birçokları, karşılaştıkları zorluklardan, kötü ve sıkıntılı durumlardan yakınır dururlar. Oysa tüm kötülüklerin ve acı gerçeklerin ilk tohumu insan ruhuna atılır. Yalnız kendini düşünmenin ve bencilliğinin ihtirasına kapılan insanoğlu, dünyayı kendi arzularını fazlasıyla doyurabileceği bir ganimet alanı sanır. Vicdan, irade ve eğitim, o büyük güçlerini göstermediği sürece kötülükler kara bir bulut gibi sarar dünyamızı.
Bazen işlerimizin gönlümüzce olmadığına, çabalarımızın meyvelerini alamadığımıza üzülürüz. Bunların gerçek nedenleri üzerinde duracağımıza koyu bir karamsarlığa kapılırız. Hayatta atılan ilk adımlar, sonuçları bakımından çok önemlidir. Bu nedenle hayatta, her türlü alanda ilk adımları atarken çok dikkatli olmalıyız. Yersiz düşüncelerle, yanlış davranışlarla çevremize, dolayısıyla da kendimize zarar vermekten kaçınmalıyız. Başkalarının bize karşı iyi niyetli olmalarını istiyorsak önce kendimiz iyi
olmalıyız. önemli olan da budur.
Her birey kendi içindeki kötülük tohumlarını yok etmeyi başardığı takdirde, bu dünyada kötülük denen şey de ortadan kalkacaktır."

--------------------------------------------

KONU: "SÜTTENAĞZI YANAN
YOĞURDU ÜFLEYEREK YER."

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; bir insanın tedbirli olması için bir tecrübenin yeterli olabileceğidir. Şu gerçektir ki, en fazla takdir ettiğimiz, hayran olduğumuz insanlar da, olgunluklarını zamanla kazanmışlardır. Buna göre düşünce düzeninizi şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanların, hayata yeni atıldıkları anki tutumları;
2 - Gerçeklerin ve tecrübelerin insanın olgunlaşmasındaki rolü ve önemi;
3 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Genellikle insanlar hayata atılmadan önce, gerçekleri kendi dünyalarının pembe tülleri arasından değişik bir gözle görürler. Masum bir eğilimle, birçok olay karşısında kayıtsız ve tedbirsiz davranırlar. Umulmadık zorluklar, kaderin cilveleri, hayatın acı gerçekleri, büyük bir gevşeklik içindeki insanı bu pembe dünyadan sıyırır. İnsan yaşadığı tecrübeler nedeniyle acı çekerek gerçeği öğrenir.
Birtakım kayıtsızlıklar ve düşüncesizlikler sonucunda yaşanılan hayat darbeleri insana yavaş yavaş tedbirli olmayı öğretir. Herhangi bir alanda kazanılan tecrübe, insanın görüşlerini, duygularını ve bütün davranışlarını etkiler. Bu durumda insan, en basit işlerde bile adımlarını daha dikkatli ve sakınarak atmaya çalışır, insanın, azim ve çalışmasının yanı sıra tecrübe yönünden de olgunlaşması, onun hayata daha iyi uyumunu sağlar.
Her işte tedbirini önceden alan, ihtiyatlı davranan bir kimse kolay kolay yenilmez, hayal kırıklığına uğramaz. Ezilmeden yaşamak isteyenler için bu, en büyük kazançtır."

---------------------------------------------


KONU: "TATLIDİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tatlı dilin bütün güçlükleri yenecek bir etki gücüne sahip olduğunu yansıtmaktır. Tatlı dilli insanlar karşısında tutumunuzu göz önüne getirerek şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Tatlı dilin tanımı;
2 - Tatlı dilli insanların ruhî durumları;
3 - Tatlı dilli insanların hayattaki kazançları, başarıları;
4 -Tatlı dilli insanlarla dili sivri insanlar karşılaştırılarak örnek
ler verilebilir;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
'Tatlı dil, muhatabı ruhen etkileyecek tarzda, yumuşak, ikna edici, okşayıcı konuşma şeklidir. Tatlı dil, bütün gücünü ruhtan alır. Ruhu iyilikler, güzelliklerle dolu olan, fazilet sahibi bir kimsenin dili de kendiliğinden tatlı olur. Tatlı dil ve güler yüz, ruh asaletinin sevimli belirtileri ve görünümleridir. Tatlı dilli insanlar bu özellikleriyle çevrelerindekileri arkalarından sürükleyecek çekici bir etkiye sahiptirler.
Ne kadar kötü olursa olsun, tatlı dil karşısında yumuşamaya-cak insan kalbi yoktur. İyiliğin o güçlü silahıyla bütün kötülükleri yenip ortadan kaldırmak ne güzel bir şeydir!.. Bu yüzden tatlı dilli insanlar, çevrelerinde sevilir, sayılır ve itibar görürler. Ruhî asaletin temel taşlarından olan sabır ve hoşgörü, tatlı, yumuşak bir ses tonuyla işbirliği ettiği zaman aşılmayacak hiçbir engel, yenilmeyecek hiçbir zorluk yoktur. Çevrenizde nice çirkin insanlar vardır; tatlı dilleriyle herkesi kendilerine hayran bırakırlar. Dil. bilinç ve iradeyle kullanılması gereken bir organdır; kendi başına bırakıldığı zaman her dönüşünde bir kalp kırar; .birçok yıkımlara sebep olur. Dilin bu sonsuz etki gücünden dolayıdır ki, "dil yarası yaraların en derinidir" denilmiştir.
İçimizde gür bir sevgi, şefkat ve merhamet kaynağı bulunduğu sürece kendiliğinden tatlılaşan dilimiz, hayatın güçlüklerini yenmede, insanları ikna edebilmede en büyük yardımcımızdır."

---------------------------------------------

KONU: "TERZİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ."
Ana fikir: Başkaları için çalışmaktan, insan çok zaman kendini ihmal eder.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Şüphesiz; hiçbir insanın karakteri birbirine benzemez. Yalnız kendi çıkarlarını düşünen insanların yanı sıra, yakınları ve çevresindekiler için çırpınan, içi insanlık sevgisi ve yardımlaşma duygusu ile dolu fedakar insanlar da vardır. Bunlar başkaları için çalışmayı kendilerine temel görev sayarlar; hemen herkesin her işine koşarlar. Hatta geçimlerini bile, başkalarına yaran olan işleri yapmakla sağlarlar. Bu insanların, kendilerinin de hayret ettikleri bir yönleri vardır: Kendilerini ihmal etmeleri, başkalarına ayırdıkları kadar olsun, kendilerine zaman ayırmamaları.
Çalışmak, başkalarına yararlı olmak, başkalarının mutluluğu için çalışmak güzel bir şey. Hatta insanlığın şartlarından... Ama unutmamalıdır ki, öz benliğine karşı görevlerini yapmaktan kaçınmak veya bunları lüzumsuz görmek, insanın kendi şahsına karşı saygısızlık etmesi demektir. Tam manasıyla kendi şahsına yararlı olmayan bir insanın başkalarına yararlı olmak için çaba harcaması sunî bir gösteriş merakıdır."

--------------------------------------------

KONU: "YAZIN BAŞI PİŞENİN KIŞIN AŞI PİŞER."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; ekmek parası kazanmak için çalışmak ve yorulmak gerektiğidir. Buna göre çalışma düzeni şöyle kurulabilir:
1 - Geçim için çalışma zorunluluğu;
2 - Çalışan insanların kazancı;
3 - örnekler;
4 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi; sonuç;
öRNEK ÇALIŞMA:
"Her mutluluk, her geçim rahatlığı; sıkı, sürekli ye yorucu bir çalışmanın sonucu ve mükâfatıdır. Zamanında çalışmayan, elindeki fırsatları değerlendirmeyip vakit geçiren insanlar, geçim sıkıntılarından kurtulamazlar. Bunlar, başkalarının sırtından geçinmeye alışmış zararlı kişilerdir.
Bin bir zorlukla dolu olan hayatta ekmek parası kazanmak zannedildiği kadar kolay bir iş değildir. "Ekmek aslanın ağzında" deyimi bu zorluğu çarpıcı bir benzetmeyle vurgular. Geçim yolunda herkes kendine göre bir çaba, bir gayret gösterecektir. Her işin yapılmasını gerektiren bir zaman vardır. Bu zamanda keyfimiz ve arzumuz dışında çalışmak belki bize ağır gelebilir. Bunun sonucu, geçim için başkalarına muhtaç duruma düşebiliriz. Onurlu kişiler hiçbir zaman böyle durumlara düşmek istemezler.
Bu nedenle insan, çalışmasını gerektiren şartların güçlüğü karşısında yılgınlığa kapılmadan var gücüyle çalışmalıdır. Tarlada çiftçi, yazın güneşin altında; fırıncı, ateşin karşısında; madenci, toprağın derinliklerinde; gemici, fırtınalı denizlerde hep aynı amaç, geçinmek için çalışır. Ne mutlu kendi emeğiyle geçinenlere."

-------------------------------------------

KONU: "YALANCININEVİ YANMIŞ, KİMSE İNANMAMIŞ."
Ana fikir: Yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren insan, doğruyu söylese de kendisine inanılmaz.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Yalancılık çok kötü bir huydur; er geç ortaya çıkar ve yapanı güç durumda bırakır. Boşuna söylememişler; "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" diye. Bazı insanlar kötü bir huy olduklarını bildikleri halde yalan söylemekten zevk duyarlar. öyle ki, yalan söylemek onlar için yeme - içme gibi alışılagelmiş tabi bir şeydir. Bu insanların çevrede bir tek adları vardır: "Yalancı!" Onlar bol keseden yalan söyleye dursunlar, çevrelerindekilerin kendilerine kıs kıs güldüğünün farkında dahi değillerdir. Garip bir aldanış ve vurdumduymazlık içinde bu kötü huylarına devam eder.
Çevresindekiler onun hiçbir yalanına kanmasa da, çoğu kez bunu yüzüne vurmaz ve inanmış gözükürler. Ancak, yalancı da bir insandır. Onun da başkalarının yardımına ihtiyaç duyduğu sıkıntılı anları vardır. İnsanın adı bir kere yalancıya çıkmaya görsün, hiçbir sözüne inanılmaz. Ne kendisine, ne de sözüne değer verilir. Bu hal, yalancıya giderilmesi imkânsız zararlar verebilir. Kendimizi böyle durumlara düşürmek istemiyorsak, hiçbir şekilde yalan söylemeye alışmamalıyız."

----------------------------------------------

KONU: "YOĞURDUM KARADIR DİYEN OLMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; herkesin kendi işini ve ürününü beğenir olmasıdır. Buna göre düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanlardaki kendini üstün gösterme eğilimi;
2 - Bu eğilim nedeniyle yaptığı işi ve ürününü övme;
3 - Bu davranışın zararları (uygun örnekler verilebilir).
öRNEK ÇALIŞMA:
"Garip bir tabiatı vardır insanın; bildiğinin doğruluğuna, işinin mükemmel olduğuna bazen körü körüne inanır. Bazen de kusurlarını bile bile üstünlükten dem vurur. Siz ne kadar onu uyarmaya, yanlışlarını ve hatalarını göstermeye çabalarsanız çabalayın, o bu tutumundan vazgeçmez.
Şöyle bir çarşıyı dolanmaya kalksanız, satıcıların avaz avaz mallarını övme çabasında olduklarını görürsünüz.
Herkes, kendi malının üstünlüğüne, kalitesine inandırmaya çalışır sizi. Aslında kendi de bilir malının gerçek değerini ama bu şekilde hareket etmek, satıcılığın karakteristik özelliklerinden biri olagelmiştir. Çevrenize şöyle bir göz atın; aynı tutumu herkeste göreceksiniz.
Elbette ki bu, doğru ve ideal bir tutum değildir. Herkesin kendi malını ortaya sürmeye; bir çeşit göz boyamaya kalkıştığı şu dünyada malın iyisini seçebilmek için sağlam bir sezgiye ve akla sahip olmamız gerekir. İnsanların bu yolda olgunlaşmaları da eğitimle olur.

------------------------------------------------

KONU: YAŞ KESEN, BAŞ KESER.
Ağaçlar, bir memleketin doğal zenginlikleridir. İnsanlara ve yurda büyük yararları vardır. Memleket ekonomisine katkıda bulunduğu gibi insanları toprak kayması, sel gibi doğal felaketlerden korur, iklim şartlarını düzenler.
Ağaç, tabiatın süsüdür. Tanrı'nın insanlara bağışıdır. Bizde ağaç sevgisi, köklü, gelenekleşmiş bir sevgidir. Deyimlerimizde şiir ve türkülerimizde bu sevginin göz alıcı izlerine rastlamak mümkündür.
Ancak, bazı kendini bilmez, cahil kişiler, toprak kazanmak, yakacak elde etmek gibi çeşitli bahanelerle yaş ağaçlara acımasızca kıyarlar. Ufacık bir çıkar kaygısı yüzünden büyük bir zarara sebebiyet verilir. Ünlü şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, bir şiirinde: "Sakın kesme, yaş ağaca balta vuran el onmaz; Ne kütükler, hiç birine nice yıldır kervan gelmez, kuş konmaz, I Bunları kes, o baltanla bu çürümüş ağaçları yere ser" derken, insanlarımıza ne kadar yerinde ve içten bir öğüt vermektedir.
Gerçekten, yaş ağaç kesen bir insan, bir canlıya kıydığı için cani sayılır. Tanrı ve kul katında da günahkârdır. Ayrıca, şairimizin de dediği gibi, hiçbir zaman esenliğe kavuşmaz.
Ağaç ve ağaç sevgisiyle ilgili atasözleri:
Ağaç, ağaç içinde büyür.
Ağaç, yapraklarıyla güzeldir.
Ağaca dayanma kurur; insana güvenme ölür.
Ağacın meyvesi olunca, başını aşağı salar.
Ağacın yemişini ye; kabuğunu soyma.
Ağaç ve ağaç sevgisiyle ilgili özdeyişler:
Bir ağacın ölümü, büyük bir mimarı eserin kaybı gibidir.
A. Hamdı Tanpınar
İyi bir ağaca sarılan rüzgârsız kalmaz.
Cervantes

--------------------------------------------------


KONU: "DÜŞMAN KARINCA OLSA, KENDİNİ MERDANE TUT
Ana fikir: Düşman ne kadar zayıf olursa olsun küçümsenmemelidir
öRNEK ÇALIŞMA:
"
Ne kadar güçlü ve mükemmel bir insan olursak olalım, tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamak gerekir Çünkü, yakınımızda veya uzağımızda bizi çekemeyenler, kuyumuzu kazmak isteyenler olacaktır İyilerin ardında uğursuz bir gölge gb sinsi kötülerin var oluşu, dünyanın olağan hallerinden ve insanlığın kaderindendir Çabalarımız, ideallerimiz ve düşüncelerimizle bunu değiştiremeyiz
Hayatta başarılı insan olabilmek için her tür şanssızlığı, aksiliği hesaplamalı, her şeyi akıl terazimizde ölçüp tartmalı, çevreye karşı daima uyanık durmalıyız Ne kadar iyi olursa olsun hiç kimse, "benim düşmanım yoktur" diye övünemez Sinsi emellerin, kara niyetlerin barınağı çok zaman kesinlikle saptanamaz Ayrıca, kendi seviye ve kuvvetimizin aşağısında olan düşmanlarımızı küçümsememek gerekir Düşmanın ve iftiranın büyüğü küçüğü olmaz; insanı olmadık yerlerde, olmadık zamanlarda güç durumda bırakabilir O halde, başarı ve mutluluk yolunda sağlam ve azimli adımlarla ilerlerken, gözlerimizi ideallerin ışığı kamaştırmamalı; ilerlediğimiz yola ve yoldakilere dikkat etmek, başkalarının bizi ezmelerine hiçbir şekilde fırsat vermemek başlıca prensibimiz olmalıdır Kuşkulandığımız ufak bir hareket, söz veya kişi karşısında düşünmeli, tedbirli olmanın yollarını aramalıyız"

KONU: "AZICIK AŞIM,KAYGISIZ BAŞIM"

Açıktama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı, insanın elindeki az şeyle mutlu olabileceğidir Elindekilerle yetinmeyen, hep büyük şeyler isteyen, birçok şeye sahip olmak için çabalayan insanları düşününüz Gerek zorluk ve engellerden, gerekse hayatın kendisinden yakınır dururlar; hep sıkıntı içindedirler
Buna göre yazıda, aşağıdaki hususlar vurgulanabilir:
1 - İhtiras yönünden insan karakteri;
2 - Çok şeye sahip olmak için gerekli çabalar, zorluklar ve sı
kıntılar;
3 - Elindekiyle yetinmenin faydası;
4 - Sonuç veya ders
öRNEK ÇALIŞMA:
"İnsanoğlunun büyüktedir gözü hep Elinde bulunanlarla yetinmeyi bilmez; gönlünce birçok şeye sahip olmak ister İstekler, başka istekleri doğurur ve insan ihtiyaç denizi içinde çırpınır durur Oturduğu yerde sadece birçok şey isteyip kıvranan insanlar yanında, bu yolda çaba gösterenler de vardır Bu çaba, ilhamını gereksiz tutkulardan almadığı zaman insanı mutluluğa götürme yönünde faydalı olabilir Ama insanın gözünü karartan bir tutku söz konusu olduğu zaman, kişi sonsuz mutsuzluğa sürükleniyor demektir
Türlü nedenler dolayısıyla içinde bulunduğumuz şartlan aşamadığımız zaman gereksiz bir açgözlülükle kudretimiz dışında olan şeylerin hayaline kapılıp huzurumuzu bozmamalıyız Çabalarımızın sonunda elde ettiğimiz şeylerle mutlu olabiliyorsak daha büyük şeylere de lâyığız demektir
Büyük şeylerin sıkıntısı büyük olur derler Bu sıkıntılara katlanacak durumda değilsek, niçin gözümüz yükseklerde olsun? Mücadele gerektirmeyen basit ve gösterişsiz bir yaşantı en büyük parçayı elde etme
yolunda yapılan didişmelerden daha rahattır"




KONU: "AYAĞINI YORGANINA GöRE UZAT"
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; masraflarımızın ve yatırımlarımızın gücümüz ölçüsünde olması gerektiğidir Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Parasını idare etmeyi bilmeyen insanların uğrayacağı güç
durumlar açıklanabilir
2 - Yetişkin insanlar, para harcama eğilimleri yönünden ele
alınıp incelenebilir
3 - Konuyla ilgili örnekler verilebilir
4 - Para harcama konusunda bilinçli kişilerin durumu anlatıla-
bilir
5 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi, sonuç
öRNEK ÇALIŞMA:
"Bazı insanlar vardır; kendi güçlerini ve maddî durumlarını gerektiği şekilde değerlendiremezler Yani, kendi kendilerine karşı bir çeşit vurdumduymazlık içindedirler Nerden geldiğini düşünmeden ölçüsüz yatırımlarda bulunur, har vurup harman savururlar Tabii ki, böyle düşüncesiz hareketler yüzünden sonunda yine kendileri zarar görürler "Ayağını yorganına göre uzat" sözü böyle ölçüsüzlüklerde bulunan insanlara uyarı niteliğinde söylenir
Hayatı anlamış, olgun bk insan, böyle pişmanlık verici durumlara düşmemek için önce kendini tanır, maddî durumunu değerlendirir, sınırlar Varlığının bilincine varmak insanı gereksiz hareketlerden ve ölçüsüzlüklerden alıkoyar
Anlaşılıyor ki, herkesin maddi sıkıntılardan korunması kendi elindedir Herkes gönlünce birçok şeye sahip olmak ister Ama akıllı bir insan gereksiz ve aşırı isteklerden sakınır Yapılması, kendi kudreti ve şartları içinde mümkün olan şeylere yönelir Kudretiyle - isteklerini, geliriyle - giderini ayarlayabilen bir kimse ölçüsüzlüklerin kurbanı olmaktan uzaktır



KONU: "ATILAN OK GERİ DöNMEZ"
Ana fikir: İlk adımı atarken ihtiyatlı olmak gerekir
öRNEK ÇALIŞMA:
"Konuşurken veya bir davranışta bulunurken İhtiyatı elden bırakmamak gerekir Düşünmeden söylediğimiz bir söz, yaptığımız bir hareket bizi giderilmesi imkânsız hatalara düşürebilir O zaman pişmanlık da fayda vermez Olan olmuş, söylenen söylenmiştir bir kere Her işte başarılı olmanın ön koşulu, doğru olanı yapmayı bilmektir Bizi tanıyan veya tanımayan bir çevrede herhangi bir davranışta bulunmadan veya söze girişmeden önce, çok düşünmek ve isabetli davranmak gerekir Davranışlar veya sözler kişiliğin aynası olarak kabul edilirse, bir hususta düşüncesizce yapılan kontrolsüz atılışların bizi ne kadar olumsuz tanıtacağı unutulmamalıdır Olgun insan, harekete geçmeden önce iyice düşünen, davranışlarını kontrol etmesini, sözünü ölçüp tartmasını bilen, yerine, zamanına göre konuşabilen, yeteneklerine göre adım atan kimsedir"



KONU: "ATBULUNUR, MEYDAN BULUNMAZ MEYDAN BULUNUR ATBULUNMAZ"

Ana fikir: Birbirini tamamlayan şeyleri bir araya getirmek her zaman mümkün değildir

öRNEK ÇALIŞMA:
"Doğumdan ölüme kadar ömrümüz, daimî bir çaba ve çırpınma içinde geçer Genel zaafımız, sürekli olarak bir şey istemek, ihtiyaç duymak ve arzuladığımız şeylerin tümüne kavuşamamaktır Bütün çırpınmalarımıza rağmen, ihtiyaçlarımız hiçbir zaman bitmez Bir isteğimizi yerine getirdiğimiz anda bir başkasının telâşına kapılırız; sonra yine bir koşuşmadır başlar
Galiba insanın kaderi hep çabalamak ve bir şeylerin peşinde koşmak Bu, ona bir bakıma zevk de verir, eziyet de Geçenlerde, her zaman alışveriş ettiğim bir kırtasiyeciye, ihtiyaçlarımın hiç bitmediğinden şikâyet etmiştim Oda bana şu sözü söylemişti: "İhtiyaçlar ancak ölümle biter:" Bu söz bana çok anlamlı geldi, üzerinde uzun uzun düşündüm Belki de yaşamak denen şey, hep bir şeylere ihtiyaç duymak Bir düzen kuramadığımızdan, eksikliklerden, iki yakamızın bir araya gelmeyişinden yakınmadan önce, Pollyana gibi kendi kendimize bir felsefe yaratırsak, sızlanmalarımızın yerini belki de tükenmez bir mücadele gücü alır Yaşamak mademki hep değişik şeylere ihtiyaç duymaktır, o halde ihtiyaç duyduğumuz nispette yaşıyoruz demektir Ne dersiniz?"


KONU: "ANAMIN EKMEĞİNE KURU, AYRANINA DURU DEMEM"
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Bu atasözündeki amaç, anamızın verdiklerini küçümsemememiz; ona sadakat ve saygıyla bağlanmamız gerektiğini belirtmektir Annelerinizin sizin için ne büyük önem taşıdığını bilirsiniz Buna göre sizin de en büyük göreviniz; onu daima saymak ve sevmek, fedakarlıklarının değerini bilmektir
öRNEK ÇALIŞMA:
"Analarımız bizim en değerli varlıklarımızdır Şüphesiz onlar, hayattaki en fedakâr sadık dostlarımızdır Bizim varlığımız, sağlığımız için canlarını seve seve vermeğe hazırdırlar Yemezler; yedirirler, giymezler; giydirirler En büyük istekleri bizim başarılı, sağlıklı ve mutlu olmamızdır Buna karşılık biz de analarımıza ölmez sevgi bağlarıyla bağlıyız Varlığımız ancak onlarla bir bütün meydana getirir
Bizi hayata getiren, yaşamayı, gülmeyi, erdemi, sevgiyi ve bütün insanca şeyleri öğreten analarımızdır Sevginin ilk ve içten şeklini onlardan öğreniriz Hayata bağlanmamız, insanlığı sevmemiz hep onların sayesindedir Ana ile çocuk arasındaki bu bağ ve sevgi, şüphesiz kutsal bir anlama sahiptir Fedakârlığı ödenemeyecek kadar büyük olan bu kutsal varlıklara karşı bizim de birçok görevlerimiz vardır; onları sevgilerin-en derin ve en ölmezi ile sevmek, saymak bu görevlerin başında gelir Analarımız bizim içten inanç kaynağımızdır Onların yaptığı her şey bizim iyiliğimiz içindir Onlara karşı çıkmak, isteklerini yerine getirmemek, kalplerini kırmak günahların en büyüğüdür; affedilmez bir nankörlüktür Verdiklerini küçümsemek, kusurlu bulmak aslında kendimizi küçümsemek demektir
Şunu unutmamalıyız ki, onların kendi şartları içinde verdikleri, yaptıkları her şey kendi iyiliğimiz ve mutluluğumuz içindir"


KONU: "TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tatlı dilin bütün güçlükleri yenecek bir etki gücüne sahip olduğunu yansıtmaktır. Tatlı dilli insanlar karşısında tutumunuzu göz önüne getirerek şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Tatlı dilin tanımı;
2 - Tatlı dilli insanların ruhi durumları;
3 - Tatlı dilli insanların hayattaki kazançları, başarıları;
4 -Tatlı dilli insanlarla dili sivri insanlar karşılaştırılarak ÖRNEKler verilebilir;
5 - Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:
'Tatlı dil, muhatabı ruhen etkileyecek tarzda, yumuşak, ikna edici, okşayıcı konuşma şeklidir. Tatlı dil, bütün gücünü ruhtan alır. Ruhu iyilikler, güzelliklerle dolu olan, fazilet sahibi bir kimsenin dili de kendiliğinden tatlı olur. Tatlı dil ve güler yüz, ruh asaletinin sevimli belirtileri ve görünümleridir. Tatlı dilli insanlar bu özellikleriyle çevrelerindekileri arkalarından sürükleyecek çekici bir etkiye sahiptirler.
Ne kadar kötü olursa olsun, tatlı dil karşısında yumuşamayacak insan kalbi yoktur. İyiliğin o güçlü silahıyla bütün kötülükleri yenip ortadan kaldırmak ne güzel bir şeydir!.. Bu yüzden tatlı dilli insanlar, çevrelerinde sevilir, sayılır ve itibar görürler. Ruhi asaletin temel taşlarından olan sabır ve hoşgörü, tatlı, yumuşak bir ses tonuyla işbirliği ettiği zaman aşılmayacak hiçbir engel, yenilmeyecek hiçbir zorluk yoktur. Çevrenizde nice çirkin insanlar vardır; tatlı dilleriyle herkesi kendilerine hayran bırakırlar. Dil. bilinç ve iradeyle kullanılması gereken bir organdır; kendi başına bırakıldığı zaman her dönüşünde bir kalp kırar; .birçok yıkımlara sebep olur. Dilin bu sonsuz etki gücünden dolayıdır ki, "dil yarası yaraların en derinidir" denilmiştir. İçimizde gür bir sevgi, şefkat ve merhamet kaynağı bulunduğu sürece kendiliğinden tatlılaşan dilimiz, hayatın güçlüklerini yenmede, insanları ikna edebilmede en büyük yardımcımızdır."


KONU: "NE EKERSEN ONU BİÇERSİN."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamız, karşılaştığımız iyiliklerin veya kötülüklerin kendi niyet ve hareketlerimizin birer sonucu olduğunu yansıtmalıdır. Bu nedenle, düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanın yaptığı iyi ve kötü davranışlar;
2 - İyiliğin iyilik, kötülüğün kötülükle karşılaşacağını bilerek amaçlarımızı kontrol etme zorunluluğu;
3- ÖRNEKler;
4 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi,
5 - Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bu dünyada herkes yaptığının karşılığını bulur. Kötüler er geç cezalarını çekerler. İyiler ise, türlü şekil ve yollarla mükafat görürler. İyi niyetle attığımız her adım, yaptığımız her iş, er geç yüzümüzü güldürecektir.
Birçokları, karşılaştıkları zorluklardan, kötü ve sıkıntılı durumlardan yakınır dururlar. Oysa tüm kötülüklerin ve acı gerçeklerin ilk tohumu insan ruhuna atılır. Yalnız kendini düşünmenin ve bencilliğinin ihtirasına kapılan insanoğlu, dünyayı kendi arzularını fazlasıyla doyurabileceği bir ganimet alanı sanır. Vicdan, irade ve eğitim, o büyük güçlerini göstermediği sürece kötülükler kara bir bulut gibi sarar dünyamızı.
Bazen işlerimizin gönlümüzce olmadığına, çabalarımızın meyvelerini alamadığımıza üzülürüz. Bunların gerçek nedenleri üzerinde duracağımıza koyu bir karamsarlığa kapılırız. Hayatta atılan ilk adımlar, sonuçları bakımından çok önemlidir. Bu nedenle hayatta, her türlü alanda ilk adımları atarken çok dikkatli olmalıyız. Yersiz düşüncelerle, yanlış davranışlarla çevremize, dolayısıyla da kendimize zarar vermekten kaçınmalıyız. Başkalarının bize karşı iyi niyetli olmalarını istiyorsak önce kendimiz iyi olmalıyız. önemli olan da budur.
Her birey kendi içindeki kötülük tohumlarını yok etmeyi başardığı takdirde, bu dünyada kötülük denen şey de ortadan kalkacaktır."

KONU: "İŞLEYEN DEMİR IŞILDAR

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; insanın yükselebilmesi için daima çalışması gerektiğidir. İlkokul sıralarından beri size hep çalışmanın faydalarından söz edilir. Bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu herhalde tahmin edersiniz. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurulabilir:
1 - Çalışmanın değeri;
2 - Çalışma - karakter ilişkisi;
3 - Çalışmanın faydaları ve insana sağladığı kazançlar;
4 - ÖRNEKler;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:

"Çalışmak, ruhu birtakım bunalımlardan kurtaran, insanı yükselten ve manevi kurtuluşa götüren olumlu bir Çabadır. İnsanlık bilincine varan, varlığını kabul ettirmek isteyen, olgun bir hayat anlayışına sahip insan çalışmanın kölesi, zorlukların ve başarıların efendisidir.
İnsan ruhunda gizli olan yaratıcı değerler ancak çalışma yoluyla verimli ve faydalı somut eserler olarak ortaya çıkar. İnsanlığın teknik, sanat ve bilim alanındaki ilerlemeleri, ferdi çalışmaların bir toplamıdır. İnsanlar çalışmanın değerini bilmeyip bu sonsuz merdivenin basamaklarında yükselme çabası göstermeselerdi, bugün ilkel bir hayat yaşamaktan kurtulamayacaktık. Çalışma insanın görüş, duyuş ve yaşayış ufuklarını açar. Bunun sonucu olarak insan yükselme yolunda büyük bir güç ve manevi huzur kazanır.
Çalışmayan insanlar, düşünmekten, duymaktan, çevresine faydalı olmaktan uzak birer boş kalıptırlar. Bunlar, topluluk için zararlıdır. Tembellik ancak kişiliksiz insanların harcıdır. İnsanı maddi-manevi felakete sürükler. Nasıl bir demir işlemez ve durduğu yerde paslanırsa, kendi çapında bir şey yapmak, kendine ve çevresine faydalı olmak için çaba göstermeyen insan da çürümeye aday demektir.
Yaşamaktan zevk almak, kendi çapımızda yarattığımız eserlerle kişiliğimizi kazanmak ve hayat yolunda başarı sağlamak istiyorsak, kılavuzumuz çalışmak olmalıdır."



KONU: "EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tahminlerimizin, kendi kendimize yaptığımız planların bazen gerçeklerle uyuşmaması, bu yüzden çok defa umduklarımızla karşılaşamamamızdır. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Gerçekleri tanımayan insanın hayata karşı tutumu;
2 - Umutlar ve tahminlerle gerçeklerin çatışması;
3 - Konuyla ilgili ÖRNEKler;
4 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayatta ne derece tecrübe kazanmış olursak olalım, genellikle hepimizde gerçeklerin soğuk katılığını yumuşatma eğilimi vardır. Bu herhalde, insanların, her şeyin kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmesini beklemesi eğiliminden kaynaklanıyor olsa gerektir. Bu sebeple, kendi köşemizde,- kendi kendimize yapacağımız hesaplarda ve yorumlarda her zaman için yanılabiliriz. Kendi dünyamızda türlü şekillerle hayal ettiğimiz gerçekler hiç ummadığımız bir çetinlikle karşımıza çıkabilir; bizi yenilgiye, hayal kırıklığına uğratabilir.
Hayatta birçok insanın içine düştüğü bunalımlar hep bu, "evdeki pazarın çarşıya uymaması" yüzündendir. Ne kadar olgun ve akıllı olursak olalım, hayatın karşımıza çıkaracağı sürprizlerin hepsini kavrayamayız.
Bu yüzden çeşitli kötü ihtimallere karşı hazırlıklı olmalı, plan ve düşüncelerimizde katı sınırlar yerine esnek bir ihtimal payı bırakmalıyız."

2 yorum: