21 Mart 2012 Çarşamba

istisna

h                1.PERDE
(Bir Pazartesi günüdür. Müdür Gıyabi Bey öğrencilere nasihatlar vermektedir.)
GIYABİ BEY: (Elleri arkasında ciddi ve sinirli bir halde) -Sevgili çocuklar ve sevgili öğretmen arkadaşlarım. Biz bugün buraya neden toplandık?
( Bağırarak)
MEHMET  SAKA- Söylesenize yahu neden? İ: Pazartesi olduğu için hocam!
GIYABİ BEY: (Emreder bir tarzda)
- Pazartesileri hep toplanır mıyız evladım ?
MEHMET SAKA: - Toplanırız hocam!
GIY ABİ BEY: Neden toplanırız çocuk?
MEHMET SAKA:Bunca yıldır okuyorum vallaha her Pazartesi niye toplanırız ben de anlamadım hocam.
GIYABİ BEY: Ukalalık yapma, ukalalık yapma
: İlk önce İstiklal Marşımızı söyler, sonra sizi dinler, ezberimizi kuvvetlendiririz hocam!
GIYABİ BEY: Müsaade edin de göstereyim hocam! (Gıyabi Bey şaşkınlık içinde elini ağzına götürüp) - Allah Allah gel göster bakalım!
( SELİN ŞAHİNBAY, müdürün yerine geçer ve aynı müdür gibi ellerini arkasına atarak öğrencilere döner: Müdür İstisna Hanım ‘ ın yanına gider.
SELİN ŞAHİNBAY: Daha dönemin başı, ne bu saç baş?
Oğlum sen dik dur! Sen, nefes aldığını dahi hissetmeyin! Hey arkadaki AZIĞINA anan sarımsak mı koydu.Eğitime katkı payı hala gelmedi,heç evmiyonuz.İlgisiz veli istemem, istemem dedim o kadar. Vallaha sizi sürerim. Bilmediğinizi öğretmeninize sorun, onlar da bilemezse evdekilere sorun, onlar da bilemezse boş verin gitsin!
Hadi şimdi derse! Arş!marşr
- Öğrencilerden bir kahkaha gelir. Öğretmenler başlarını eğerek gülerler. Müdür şaşkındır!
GIYABİ BEY: Ben her Pazartesi bunu mu söylüyorum yavv?
İSTİSNA HANIM: Evet müdür bey!
GIYABİ BEY: Siz de her Pazartesi adamı söyletmeyin canım! Hem atalarımız ne demiş:
KÜLTEGİN: (Heyecanlı bir bekleyiş içinde) -Ne buyurmuşlar Gıyabi Bey?
GIYABİ BEY: Söyleyene değil söyletene bakın!


                                 2.PERDE
(Öğrenciler tekerli bir halde sınıfta yerlerini almışlardır. İlk ders İngilizcedir. İstisna Hanım elinde plan dosyaları, gözlüğü boynuna asılı ciddi bir tavırla içeri girer. Herkes ayağa kalkar. )
İSTİSNA HANIM: Good mornıng students !
( öğrenciler hep bir ağızdan) Good mornıng teacher!
İSTİSNA HANIM: How are you today ? (Öğrenciler hep bir ağızdan) İyiyiz Elhamdülüllah!
İSTİSNA HANIM:Don't speak ! Don't speak ! Lesson is Englısh, Now Englısh tıme ! Are you okey!
Mehmet  SAKA: Ok ey olmaz hocam ! bilardo, bilardo! (Öğrenciler hep bir ağızdan gülüşür)
ARZU: ( Ön sıradaki arkadaşı NİDA 'e kalemle dürterek) --Ya NİDA! İstisna Hanım neden hep İngilizce konuşur anlamadım? Oysa kuzenim anlattığına göre onların öğretmeni Türkçeden İngilizceye hep örnek vererek anlatırmış.
NİDA: (Sesini kısarak, hafif arkasını döner)
-- Valla ARZU haklısın. Eve bir gidiyorum neredeyse anneme mother, babama father diyesim geliyor. Adı üstünde bizim hoca İSTİSNA!
(Bu arada İSTİSNA HANıM, tahtaya İngilizce bir şeyler yazmaktadır.)
( İstisna Hanım NİDA’e dönerek)
İSTİSNA HANIM: What is the matter ? NİDA.
NİDA: Oh yes ! Gerisi heves, her işin başı para olrayt ve Amenna!
(Sınıf hep bir ağızdan gülüşür)
İSTİSNA HANIM: Konuyu dağıtmayın çocuklar. Peki konumuz neydi? Homework'ları yaptınız mı?
ARZU: Sımple Past Tense Teacher!
İSTİSNA HANIM: Okey! Mehmet SAka! What is Sımple Past Tense?
MEHMET SAKA: ( Kekeleyerek ve şaşkın bir halde ayağa kalkar) --- Unuttum hocam!
İSTİSNA HANIM: No unuttum! No Turkısh! Englısh tıme! I was forget, I was forget! Hem senin gravatın neden lekeli?
MEHMET SAKA: Babam yıkamayı unutmuş hocam!
İSTİSNA HANIM: Neden? Senin annen ne güne duruyor? Yoksa is she ill ? Yani annen hastamı?
SELİN ŞAHİNBAY: Yok hocam! Babası biraz kılıbıkta!
Evde; ütü, yemek, çamaşır, bulaşık ve temizlik ona düşer. Annesi de yapılan işleri kontrol eder. Yani babası kız gibi adamdır valla!
(Sınıfta bir gülme kopar.)
İSTİSNA HANIM: Don' t smile ! Gülme! Gülme! Ohh my good!
-- 177 NİDA, senin kadar beceriksiz, uyuşuk ve tembel bir öğrenci görmedim! Yaptığın quizz'lerde (kuiz) hep sen sonuncu oluyorsun.
Aslında 11/B sınıfının tümü terrible and lazy!
Yani ürkütücü ve tembel! Özelliklede 171- NİDA!
( Eline bir kağıt alır, sınıfa dönerek: )
İSTİSNA HANIM:Aaa burda bir soru var! (Kağıda şöyle bir göz geçirip duraksadıktan sonra)
--Amaaan canım. Anybody can make this question! (Hiç kimse bu soruyu yapamaz yani!
SELİN ŞAHİNBAY: Olsun hocam siz yine de bir sorun!
İSTİSNA HANIM:All nght! (olrayt) dinleyin. This Sentence transIate to Englısh!
( Yani bu soruyu İngilizce'ye çevirin. "Dün gece annem eve döndü"
(NİDA ağır bir şekilde elini havaya kaldırırken diğerleri şaşkın şaşkın birbirine bakar)
İSTİSNA HANIM: NİDA sen mi? Impossıble! Yani imkansız! Ama yine de söyle bakalım.
NİDA: My mather turned to home yesterday nıght
( Herkes İstisna Hanım 'a şaşkınlıkla bakar. İstisna Hanım biraz duraksadıktan sonra)
- Bak çalışınca oluyor değil mi yavrum ?
o              *****(Bu arada odaya TÜRABİ (Hizmetli) girer. Kapıyı çalarak)
İSTİSNA HANIM: Came in!
( TÜRABİ kapıyı açar ve sonra çömelip kalkmaya başlar)
İSTİSNA HANIM: What do you do? Ne yapıyorsun TÜRABİ?
TÜRABİ : Siz demin "kalk in"! demedimiydiniz? E tamam işte bende onu yapıyom!
( Öğrenciler gülüşürler )
İSTİSNA HANIM: Hayır TÜRABİ! "Came in" yani içeri gir demek istedim.
TÜRABİ: Affedersin misis ben öyle sandıydım da!
( Biraz İstisnaya yaklaşır.)
TÜRABİ: Gıyabi Bey dedi ki, zümre tutanağını, kol çalışmalarını bir de günlük plan defterini teneffüste bana getirsin.
( Elini ağzına kapayarak)
Bana kalırsa heç acele etme İstisna. Ne Kültegin Beg, Ne Mübeccel Hanım, bunların heç birini hazırlamadı. Sen tenefüste get , de ki müdür bege:
" Diğer arkadaşlar bu dediklerinizi hazır etti mi de benden isteyon" de. Gör bak heç bir şey diyemez.
İSTİSNA HANIM: Ne münasebet TÜRABİ! Sen boyundan büyük laf ediyorsun. O iş bizi ilgilendirir, lütfen çıkar mısın!
TÜRABİ: Benim için "no problem"İstisna Hanım! Ben diyem de nabalı günahı boynundan öte gide!
( Kapıyı açar ve tam çıkarken)
TÜRABİ: "See you later Teachercığım"!
MEHMET  SAKA: Vallahi hocam "perfect" öğretmensiniz. Yalnız bize değil, TÜRABİ Hanım'a dahi İngilizce öğrettiniz.
(Tüm öğrenciler güler.)
İSTİSNA HANIM:
( Biraz böbürlenir ve gülümsemeye başlar.)
--Eee öğretmen olmak güzel tabii! Bir mum gibisiniz düşünsenize çocuklar, eriyorsunuz ama TÜRABİ'yi bile aydınlatıyorsunuz.
ARZU: Ama, oğlunuz Berkant geçen yıl İngilizce’den sınıfta kalmış kolejde!
(Tüm öğrenciler güler)
İSTİSNA HANIM: Alev sen öğrenci misin yoksa ajan mı? Hem yine dersi kaynattınız. Gelecek ders regular ve iregular fiilleri çalışacaksınız. Oğluma karışmayacaksınız.
( Sert bir şekilde)
-- Do you under stand me?
TÜM ÖGRENCİLER: Anladık hocam! ( Zil çalar ve Öğrenciler teneffüse
3. PERDE
( II. Ders matematiktir. Sınıf Başkanı SELİN ŞAHİNBAY, tahtaya dersi, konuyu ve süreyi yazar. Sonra yerine oturur.)
ARZUİ: Hişt Mehmet
MEHMET SAKA: Ne var?
ARZU: Okulun karşısına manifaturacı açılmış
MEHMET SAKA: Ne yapayım şimdi?
LATİFE: Nesi var mı Mehmet ! Babana söyle bir gezsin, ören bayan, fiskos, yazma filan alsın. Valla çok güzel modeller gelmiş diyorlar.
SELİN ŞAHİNBAY Olur mu canım, babası bu aralar öğle gazetesi alıp kupon biriktiriyor!
NİDA: O niye ki?
SELİN ŞAHİNBAY: On kupon biriktirene düdüklü tencere hediyeli yemek kitabı veriyorlar da ondan.
(Herkes gülüşür)
MEHMET SAKA: çoK KOMİK..Siz ne biçim arkadaşsınız yaaJ Tamam bulaşık yıkayabilir.Çamaşır yıkayabilir, yemek yapabilir, temizlik yapabilir ama o benim babam! Aile içinde böyle bir iş bölümüne karar vermişler, Aile içi demokrasiye saygı duyun lütfen!
NİDA: Pek tabii Mehmet , pek tabii! Ama kafama bir şey takıldı babanın ismi Naci miydi Naciye mi?
( Hepsi gülüşürler, bu arada Mübeccel Hanım derse girer)
MÜBECCEL HANIM: Günaydın çocuklar!
TÜM ÖGRENCİLER: Matematik matematik Zihnim senle oldu atik Trigonemetri, üçgen, Sizlersiz hayat bitik!
MÜBECCEL HANIM: Aferin çocuklar. Oturun bir önceki ders neyse! Bundan sonraki ödevleriniz neyse hepsini unutun.
( Mehmet SAka'a döner)
--- Hayatında annen yok!
(Veli'ye döner)
-- Sen hiç tarih dersi görmedin
( SELİN ŞAHİNBAY'ye döner)
-- Sen İngilizce tek kelime duymadın! ( Bağırarak) Bu 40 dakika içinde her şeyiniz, varınız yoğunuz yaşam amacınız, her şeyiniz matematik! Tamam mı?
HEP BİR AĞIZDAN: Tamam hocam!
MÜBECCEL HANIM: Şimdi sen ARZU! Yerinden 90 derecelik dik açıyla kalkıp, attığın her adımı 34 cm'ye ayarlayarak, dakikanın 1/6 lik süresinde yanıma geleceksin.
(ARZU  ayağa kalkar takriben on saniyede Mübeccel Hanım'ın yanına gelir.)
MÜBECCEL HANIM: Konumuz ne evladım?
ARZU : Üçgenler ve açı hocam !
MÜBECCEL HANIM: İşte! üçgen ve açl. ...
( Sınıfa dönerek haykırır)
-- Bana bön bön bakmayın! Üçgen sadece üç doğrunun birleştiği bir şekil değil, aynı zamanda içinde ne açıların bulunduğu şekil biliyor muydunuz? Aman yarabbim!
ARZU : Hocam neden böyle büyütüyorsunuz gözünüzde bu problemi? Sizden sonra 2-3 saat şuurum kapanıyor. Evde annemi hipotenüs, babamı kare, kardeşimi dikdörtgen algılıyorum.
NİDA: Evet hocam! Oysa hayat hiç de sizin anlattığınız gibi değil. Bakın dışarıda kuşlar ötüyor, güneş dağların ardında perdelenmiş, kadınlar bahçede yün yıkamaya başladılar.
MEHMET  SAKA: İçi-dışı kupkuru söylemlerle bizi de boğuyorsunuz. Oysa zavallı bir üçgen işte, kul yapısı ,onu istediğim zaman çember veya kare yaparım.
( Öğrenciler hep bir ağızdan gülüşür.)
MÜBECCEL HANIM:Kesin! siz daha çocuksunuz ne anlarsınız hayattan? Sizin tek gerçeğiniz matematik olmalı!
NİDA: Peki oyunu-gülmeyi yani hayatı kim yaşamalı hocam?
MÜBECCEL HANIM: Hele sen hiç konuşma yoksa o dilinin karekökünü alır, pi sayısıyla çarparımı Tembel şey sen ne zaman doğru söyledin sanki!
(Mübeccel Hanım tahtaya dönüp bir dik üçgen çizer ve dik kenarların karşısındaki eğik çizgiye (?) soru işareti koyar, sınıfa dönerek: )
MÜBECCEL HANIM: Bu çizgiye ne adım veriyorduk çocuklar?
SELİN ŞAHİNBAY: Hipotenüs hocam!
MÜBECCEL HANIM: Doğru hipotenüs ne kadar güzel isim değil mi?
MEHMET  SAKA : Evet hocam aynı Birütüs gibi
NİDA: Hocam öbür doğruların ismi de Sezar mı yoksa?
(Çocuklar hep bir ağızdan gülüşür..)
MÜBECCEL HANIM: Bu matematik ve matematik asla cıvıklık götürmez. Çünkü 2+2=4 eder. Burada Almanya'da ve Amerika'da Dün şimdi ve yarın!
MEHMET  SAKA : Biz de çocuğuz hocam Dün- şimdi ve yarın!
MÜBECCEL HANIM: Ne yapalım yani palyaçoluk mu?
ARZU: Hayır hocam matematiğin sadece bir ders olduğunu hayatın ise daha yaşanılır ve büyük bir şey olduğunu unutmayın yeter.
MÜBECCEL HANM: Kes kes! Yeter, bu ne dil?
(Tahtaya dönerek)
--Çocuklar, üçgenin dik kenarının açısı 90 derece ise diğer açıları kaç derece oluyor?
MEHMET SAKA: 45'er derece hocam!
MÜBECCEL HANIM: Evet çocuğum! yani eşit değil mi? arada müdür sınıfa girer.) **********
GIYABİ BEY: Mübeccel Hanım, kusura bakmayın dersinizi böldüm lakin arama yapacağım. Siz kızları ben erkekleri arayalım.
MÜBECCEL HANIM: Tabii müdür bey!
( Mübeccel Hanım kızları, Gıyabi Bey erkekleri ararlar. Hiç kayda değer bir şey bulamazlar. Gıyabi Bey sınıfa dönerek
GIYABİ BEY: Yav siz nasıl bir sınıfsınız? Yani bana ağız tadıyla birinizi aykırı bir şeyle yakalama tadını vermeyecek misiniz.
Ne bileyim, biriniz meyve bıçağını cebinde unutabilir mesela, ve yahut babasının sigara paketini. Bak disiplin kurulu çoktandır mevzusuz kaldı. Yapmayın böyle canım!
o              ****
(Gıyabi Bey Mübeccel Hanım’dan müsaade isteyerek çıkar.)
MEHMET  SAKA yüksek bir sesle:
SELİN ŞAHİNBAY: Arkadaşlar! Bir dahakine cebinize patlamaya hazır el bombası, üç şarjör, dört tane de gece görüş dürbünü koymayı unutmayın ki müdür bey memnun olsun!
ARZU: Yaptığı zahmete değsin değil mi?
(Sınıf hep bir ağızdan gülüşür.)
MÜBECCEL HANIM: Tamam konuyu bölmeyin lütfen derse devam ediyoruz. Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.
NİDA: Hocam kim demiş bunu ?
MÜBECCEL HANIM: Matematikçiler evladım!
NİDA: Belki 190 derecedir hocam emin misiniz?
MÜBECCEL HANIM: Vallahi hiç düşünmemiştim.
ARZU  Yani bu matematikçilerin işi gücü yokta bunlarla mı uğraşmışlar hocam?
SELİN ŞAHİNBAY: Evet Yaa! Allah için söyleyin arkadaşlar. Pi sayısını bilene dışarıda madalya mı veriyorlar?
NİDA: Düşünsenize bakkal Rüstem Amca'ya gidiyorsunuz.
Bana iki ekmek verir misiniz? Diyorsunuz.
( NİDA sesini değiştirerek)
--"Sana ekmek yok!" diyor
--"Neden?" diye soruyorsunuz.
--"Çünkü sen pi sayısını bilmiyorsun "diyor. (Hepsi bir ağızdan gülerler) **********
(Bu arada derse TÜRABİ gelir. Mübeccel Hanım'ın kulağına eğiterek.)
TÜRABİ: Mübeccel Hocahanım, Laf aramızda kalsın emme, KüItegin Beg bugün üç aydır giydiği mavi ceketi çıkarmış, siyah bir ceket giymiş. Vallahi adamda bir pozlar sorma! Belki bilmek istersin dedim.
MÜBECCEL: (Çok kısık bir sesle)
Lütfen TÜRABİ, lüzumsuz laflarla derse girip kaynatma ortalığı. Hem sana ne elalemin üstünden başından.
(iki üç saniye durakladıktan sonra)
-- Kız sahi loto moto vurmasın KüItegin Beye?
TÜRABİ: Vallah bende şaştım. ( Zil çalar, önde TÜRABİ ile Mübeccel Hanım, arkada çocuklar sınıftan çıkarlar.)

                                           4. PERDE
3.ders Kültegin Alparslan hocanım dersidir. Kültegin Bey sınıf yoklamasını yapar ve derSe başlar.
KÜLTEGİN BEY: Çocuklar, konumuz Osmanlı İmparatorluğu Yükselme Dönemi. Evet, Platon ne demiş? "Devletler doğar,büyür ve nihayet ölürler. Çocuklar! Yükselme Devrinin ilk padişahı Fatih Sultan Mehmet'tir.
ARZU : Hocam neden Osmanlı padişahları 3 isimli ?
MEHMET SAKA Onda bilmeyecek ne var akıllım! Mehmet ismini ona babası koymuş Padişah olunca diğer Mehmet'ler den ayırmak için Sultan Mehmet demişler.
SELİN ŞAHİNBAY: Benim annemin adı da Sultan, ne yani şimdi o padişah mı?
KÜLTEGİN BEY: Hayır çocuklar hayır! Padişahın diğer ismi de Sultandır. İstanbul'u fethedince Fatih demişler sonra.
NİDA: O zaman bizim Fatih Terimle neden Fatih denildiğini anladım. O da Avrupa'yı fethetti.
MEHMET SAKA: O zaman ona neden Fatih Sultan Terim demediler.
KÜLTEGİN BEY: Çocuklar! Dersi kaynatmayın. Geçmişi bugünün koşullarına göre değerlendirmeyin. Dün dündü, bugün de bugün.
Fatih Sultan Mehmet ne yaptı?
NİDA: İstanbul'u fethedip, Ortaçağı kapattı, Yeniçağı açtı. Başımıza da çok işler açtı.
KÜLTEGİN BEY: O niye ki NİDA?
NİDA: Düşünsenize hocam. Bütün Türkler oraya doluştu.10 milyon nüfus, doğalgaz,trafik,metro ... say say bitmez!
MEHMET SAKA: Sahi hocam, deniz varken gemileri karadan yürütmeye ne gerek var?
KÜLTEGİN BEY: Oğlum, işte biz öyle milletiz ki; karada gemi denizde at süreriz.
ARZU: Hocam Türkler savaşmayı çok mu iyi biliyorlardı.
( Kültegin Bey, eline tebeşir alıp tahtada anlatmaya koyulur.)
KÜLTEGİN BEY: Evet ARZU! Bakın çocuklar. Türkler "Hilal Taktiği" adı verilen Orta-Asya'dan getirdikleri taktikle savaşırlarmış, ilk önce düşmandan kaçarlarmış, düşmanlar yendik diye sevinir onları kovalarken Türkler geri dönüp onları çember içine alırlarmış. Bir şey mi soracaktın SELİN ŞAHİNBAY?
SELİN ŞAHİNBAY: Peki hocam iki Türk ordusu karşı karşıya gelince ne olacak?
ARZU: Dön baba dönelim!
( Sınıf gülüşür.)
MEHMET SAKA  parmak kaldırır. Kültegin Bey, Mehmet SAKA 'yi kaldırır.
MEHMET SAKA : Hocam! Bu vezir isimleri de çok garip değil mi? Mesela; Öküz Mehmet Paşa, Tabam Yassı Kamil Paşa, Yirmisekiz Mehmet Çelebi ... Allah için çok mu arıyorlar yaaa bu isimleri.
KÜLTEGİN BEY: Neden evladım? Çağımızdaki isimler çok mu güzel?
Ne Türkçe, ne Arapça, ne İngilizce ... Mesela; Melisa, Aleyna, Yıldo, Arto , Kıldo ne bunlar?
ARZU: Hocam! Deli İbrahim'in sakalına boncuk dizdirdiği doğru mu?
KÜLTEGİN BEY: Ne yani!Şimdiki gençler kaşlarına yüzük, burunlarına halka, ayakkabılarına toka, kollarına manasız dövme yaparlar. Boyunlarına at nalı gibi madalyonlarla çıngıraklı develer gibi dolanıyorlar. Deli kim şimdi?
NİDA: Ama hocam çoğu tahta çıkmak için kardeşlerinin öldürüyormuş, dün akşam "Mayın hattı" programında Reha Muhtar söyledi.
KÜLTEGİN BEY: Modem insan, Nagazaki'de Hiroşima'da, Bosna-Hersek'te milyonlarca insanı bir tek bombayla helak ediyor, neden bu döneme hiç bakmıyorsunuz çocuklar. Yok nükleer silah,yok kimyasal silah derken bırakın insanları dünyayı dahi helak edecekler belki.
SELİN ŞAHİNBAY: Ama hocam, tarih NİDA' den sonra evde hep gözüme koskoca bir ezbere rakamlar ordusu canlanıyor.

Neymiş; İstanbul 1453'te fethedilmiş
Ayestefanos Antlaşması 1878
Balkan Savaşı 1913
Hani bazen kendi doğum tarihimi unutuyorum desem yalan olmaz.
ARZU: Öyle ya ne eder beş kere beş
Güneyden mi yoksa kuzeyden mi doğardı güneş Ne bileyim neden göç eder turnalar
Bana ne su da yaşarsa balıklar
Sahi kaçıncı padişahtı Murat?
Aylardan Nisan mı yoksa mart
Napolyon niye bağırmış öyle aylak aylak
Yoksa inşaat mühendisi miydi Mozart?
SELİN ŞAHİNBAY: Sığar mı iki yüz elli gram beyne bunca adam?
o              **********
( Bu arada kapı çalınır. Kültegin Bey "gir" komutu verir. TÜRABİ içeri girer.)
KÜLTEGİN BEY: TÜRABİ dersi sana kaç kere bölme, diyeceklerini ders aralarında de, dedim. Yok illa hemen olsun değil mi?
TÜRABİ: Kültegin Beg! Ben mazlum bir emir kuluyum, Müdür Beg sizlerle gonuşma yapacakmış. Hem siz de pek iyi bilirsiniz ki, Milli Eğitim işlerinde suratla karar alıp o kararı bilhakkın uygulamak gerekli
Böyük Türk Atatürk ni demiş: "Bilhassa Milli Eğitim Mevzuunda hiçbir şekilde rehavet kesbedilemez"
KÜLTEGİN BEY: Bu ne hal TÜRABİ, Hizmetli değil sanki olağanüstü bölge valisi gibisin.
( Öğrenciler gülüşürler)
SELİN ŞAHİNBAY: O da bir şey mi hocam! Bizim memleket işlerini TÜRABİ EFENDİYE bıraksalar bir teneffüste memleket düzlüğe çıkar.
( Öğrenciler gülüşür.)
KÜLTEGİN BEY: Tamam TÜRABİ , dersten sonra gelirim.
TÜRABİ:Hay hay Kültegin Bey!
( TÜRABİ sınıftan çıkar)
KÜLTEGİN BEY: Çocuklar 1 aydır, bir İstanbul'un fethini işleyemedik gitti. Ne zaman konuya giriş yapsam, dersi kaynatıyorsunuz. Şimdi ben yazılıda ne sorayım size.
MEHMET SAKA : Biri 40 puanlık ikisi 30 puanlık 3 soru sorarsınız olur biter hocam.
KÜLTEGİN BEY: Nasıl olacak o?
SELİN ŞAHİNBAY: Müsaade ederseniz söyleyeyim hocam.
1.soru: İstanbul'u kim fethetti, bu 40 puan
2.soru: Fatih Sultan Mehmet nereyi fethetti, bu 30 puan
3.soru: İstanbul'u Fatih Sultan Mehmet' mi fethetti Bu da 30 puan eder 100 puan.
(Öğrenciler gülüşürler ) ( Zil çalar ve dersten çıkarlar)

                                   5.PERDE
(Bu sahne fen bilgisi öğretmeni Şahane Hanımın dersidir. Elindeki çantasının sallaya sallaya içeri girer.)
Şahane: Ayyy günaydın şekerler Öğrenciler: günaydın Hocam.
(Şahane Hanım birden sınıf tahtasına dönerek)
Şahane: Ama yapmayın bunu çocuklar. Benim ismim Şahane değil Şahane, Şahane.
Mehmet SAka: Hocam siz sınıfa girdiniz adeta sınıfa bir güneş doğdu, sanki sanki çölde susuzlukta şırıl şırıl akan bir pınara rastladık.
Bütün Sınıf: Yağcı, yağcı, yağcı.
Şahane: Aaaa susun bakalım. (Gider Mehmet SAka'tan bir yanak alır.) Bizim memleket hep böyle ne yaparsın. Doğru söyleyeni yuhalarlar evladım yuhalarlar.
(Öğretmen masasına oturur, yoklama alır. çantasından çıkardığı aynasına uzun uzun bakar birden ayağa kalkar.)
Şahane: Ayyy çocuklarrrr, ben güzel miyim.
Mehmet SAka : Ona ne şüphe hocam.
ARZU: Hocam bugün ders işleyecek miyiz.
Şahane: O nasıl lakırdı kuzum, elbette biz niçin varız burada.
ARZU: Hayır hocam dersin ilk on, on beş dakikası moda tartışmaları ile geçiyor da, onun ıçın ..
(Şahane Hanım hızla tahtaya yönelir ve "Dünyamız ve Gezegenler" başlığını yazar)
Şahane: Evet çocuklar dünyamız Samanyolu adı verilen sistemde tahminen bundan on beş milyar yıl kadar var olmuş, beş milyar yıl süren soğuma sonucu yaşanılabilir bir hal almış.
ARZU: Hocam tamam anladık. Dünyanın yaşanılabilir bir hale gelmesi için on beş milyar yıl geçmiş. Okyanuslar, bitkiler kıtalar oluşmuş. Peki tamı yaşamamız için var ettiği dünyayı biz insanlara bırakmakla güzel mi etmiş.
Şahane: Selamın Kavlen! Tövbe estağfurullah, kızım mutlak gerçeklerin içine felsefe konulur mu? Oda ne demek, ben filozof muyum?
SELİN ŞAHİNBAY: Ama haklı değil mi Alev, hocam. Yüzyıllar boyu süren savaşlar, sahip olma hırsı, bunlar ne hocam.
Şahane: Ayyyy üstüme daral geldi val1ahi. Hem derse siyaset katmayın vallahi sizi polise veririm. Ayy hale bak öğrenci değil de, birer sorgu hakimi her biri.
NİDA: Hocam televizyonlardan izliyorum da, uzay uçsuz budaksız bir karanlık, güneşin rengi sarı peki gökyüzü neden mavi.
Şahane: Ne bileyim kızım. Bunlar ne biçim sorular böyle.
MEHMET  SAKA: Hocam ufolara inanıyor musunuz. Gerçekten var mı uzaylılar?
Şahane: Size kaç kare dedim gece YARISINDAN sonraki filmleri izlemeyin, ruh sağlığınız bozulur diye. Bunların hepsi farazi, yani ispatlanmamış bilgiler çocuklar
ARZU: Ama hocam çok garip dünyamızı ziyaret ediyorlar, hiçbir zarar vermeden çekip gidiyorlar.
Mehmet SAka: Tabii bir şeyler yapmazlar ARZU, halimize bakıp bakıp acıyorlardır herhalde.
o              ARZU: O neden.
Mehmet SAka: Ne olacak Afrika kıtasında açları, bir varil petrol için hiçe sayılan canları, kaşın üstüde gözün var diye birbirine giren ulusları görünce ilkelliğimize acıyıp, geldikleri gibi gidiyorlar.
Şahane: Ayyy sınıf değil siyaset meydanı maşallah ... Cıvıtmayın derse devam ediyoruz. Güneş sistemimiz dokuz gezegenden oluşuyor çocuklar. Sırasıyla, Mars, Merih, Venüs, Dünya, Satürn, Neptün, Uranüs, Platon ve Jüpiter yer alıyorlar.
ARZU: Çok garip değil mi Hocam!
Şahane: Ayyy çıldıracağım şimdi. Garip olan ne evladım?
ARZU: Kitapta gördüğüme göre küçükten büyüğe askeri düzenle sıralanmışlar. Şahane: Kızım bumda garip olan bir şey yok.
Mehmet SAka : Amam hocam hepsi Güneşin etrafında birbirine çarpmadan dönüyorlar Hem de hep soldan sağa
Şahane: Bakın çocuklar. .. Siz bilimin içerisine efsane katmak istiyorsunuz Ama yanlış kapıyı çaldınız.
Mehmet SAka: Bilim nedir Hocam?
Şahane: Buyurun cenaze namazına. Şu an kendimi tezi savunan üniversite öğrencisi gibi hissediyorum. Bilim eldeki verilere dayanarak neden sonuç ilişkisi bağlamında fizik ve madde kurallarını inceleyen sistemli zihin faaliyetidir.
NİDA: Peki hayat nedir Hocam?
Şahane: Ayyy ... şimdi şakkanadak düşüp bayılacağım. Ben Aristoteles değil Fen Bilgisi öğretmeni Şahane ŞÜKRANım.
SELİN ŞAHİNBAY: Hocam galiba bilim, hayatın nasıl olduğunu açıklıyor ama, hayatın ne olduğuna bir türlü cevap veremiyor.
Şahane: Koskoca bilim adamları cevap verememiş de benden mi istiyorsunuz bunların cevaplarını.
NİDA: Ama Hocam insan düşünüyor. Belki de varlığımızın en somut delili, düşünmek. Descartes ne demiş; düşünüyorum öyleyse varım.
Şahane: Elbette düşüneceksiniz çocuklar. Ama boyunuzdan büyük şeyleri değil. Sizin gülme oynama çağınız. Bu ne böyle cehennem zebanileri gibi sorular soruyorsunuz?
SELİN ŞAHİNBAY: Hocam bi ortasını bulamayacak mıyız şu işin?
Şahane: Nasıl yani SELİN!
SELİN ŞHİNBAY : Canımız sıkılsa biraz haylazlık yapsak "siz büyüksünüz, küçüklere örnek olmalısınız derler" Kafamızı meşgul eden sorular sorsak "Siz küçüksünüz , bunlarla uğraşmayın" derler. Allah için biz neyiz Hocam?
Şahane: Siz büyümüş de küçülmüşlersiniz. Ayyy siz benim çiçeklerimsiniz. Sorun çocuklar sorun, Ama her sorunun cevabını veremem ona göre.
MEHMET  S: Hocam Dünya hep böyle Güneş etrafında dönmeye devam edecek mi? Tamam anladık. Arabalar benzinle hareket ediyor, pedalı çevirirsen bisiklet tekerleği dönüyor. Ama dünya bu kuvveti nereden alıyor.
Şahane:Çocuklar çekim kuvveti diye bişey var. Merkez kaç kuvveti diye bişey var.Ay bayılacam vallahi,üstüme gelmeyin böyle canım.. i
NİDA:Hocam peki,tepemizdeki ozon tabakası deliniyor ve aynı tabaka kendini tamir ediyormuş. Aynı bi yerimizin kanayıp,kabuk bağlaması gibi bir şey. Dünya da bir metabolizma gibi mi?
SELİN ŞAHİNBAY :Hocam dünya var olmadan önce her yer bir gaz bulutu imiş;sonra bi patlama olmuş ve gezegenler oluşmuş peki insan ve hayvanlar nasıl oluşmuş?Yoksa biz topraktan değil de gazdan mı var olduk?
ARZU:Hocam neden sadece insanlar düşünüyor,hayvanlar iç güdü'ile hareket ediyor?
MEHMET  SAKA : Ah keşke biz de iç güdülerimizle yaşayabilseydik ...
NİDA:Neden?
MEHMET  SAKA :Eeeee bu kadar düşünmeye gerek kalmazdı o zaman ..
(Bu arada Şahane Hanım elini kafasına bastırmış sıkıca tutmakta, çıldırma noktasına gelmiştir)
Şahane: Ay yeter çocuklar, La havle vela kuvvete ... Ayyy tamam. (Hızla tahtaya yönelerek yazdıklarını çizer.)
Şahane: Dünya dönüyor, güneş yakınıyor, ozon tabakası delinmiyor. Sen yoksun ben yokum, her şey bir masal. Bıktım yeter artık. Ayyy imdat, imdatl
o              *******
(Bu arada TÜRABİ içeri girer.)
TÜRABİ: Ne o, yangın mı var, ihtilal mi çıktı, düşman mı bastı, ne oldu Şahane hanım? Şahane: Ayyy sende mi TÜRABİ? Sana ne oldu?
(TÜRABİ seyircilere yönelerek Cahit SITKl ' nın şu şiirini okur.)
TÜRABİ:
Yalnız sen mi kendini mutsuz sanırsın,
Ey gölgesi yeryüzünde avare insan,
Taşta istemezdi yosun tutmasını,
Solmakta her çiçek kokusu uçunca,
Tasadır, ağaca rüzgarda yaprağı.
Her kuş az çok üzülür ölen yavrusuna,
Bak, sivrisinekte halinden memnun değil,
Vızıltısı şikayet makamında.( Elindeki zili üzgün üzgün çalar ve perde kapanır.)

                          6.PERDE
(Ders Matematiktir. Öğrenciler dağınık haldedirler. Kikirik kapıda öğretmeni beklemektedir. Mübeccel Hanım 'ın geldiğini gören Kikirik)
ARZU: Mübeccel Hanım geliyor! Mübeccel Hanim geliyor! Hi hi hi ...
(Mübeccel Hanım içeri girer. üzüntülüdür.)
MÜBECCEL: (Soğuk bir sesle) Günaydın çocuklar.
ÖGRENCİLER: (Hep birlikte) Matematik, matematik, Zihnim seni e oldu atik, Trigonometri, Üçgen, Sizlersiz hayat bitik.
MÜBECCEL: Aferin, oturun çocuklar. ( Öğrenciler otururlar.)
Bir önceki ders neyse, bundan sonraki ödevleriniz neyse hepsini unutun.
ARZU: Öğretmenim niçin üzgünsünüz?
MÜBECCEL: Sizlere bir problem soracağım. Bunu çözebilirseniz benim üzüntümün sebebini de ortadan kaldırmış olursunuz. Eğer çözemezseniz benim üzüntümün nedenini öğrenmiş olursunuz.
NİDA: Sorun öğretmenim, göreceksiniz çözeceğiz.
MÜBECCEL: Peki soruyorum. İki çocuklu bir öğretmen ailesi, 350 YTL kira, 250 YTL mutfak masrafı , 50 YTL giyim, 250 YTL eğitim masrafı,100 YTL servis ve yol masrafı yapıyorsa. kitap ve gazete almak. sinema veya tiyatroya gitmek, telefon, iletişim vb. masraf1arı için ne kadar parası kalır?
(Öğrenciler problemi çözmeye çalışırlar. bir türlü çözemezler. Birbirilerine sorup dururlar.)
MÜBECCEL: Çözemediniz değil mi?
Mehmet  saka: Öğretmenim ben parasının kalmadığını hatta borçlandığını buldun
ARZU: Öğretmenim gerçekten zor bir problemmiş.
MÜBECCEL: Çocuklar bunu çözmek o kadar kolay değil. 500000 öğretmen her akşam bu problemi çözmeye çalışıyorlar. Ama bir türlü çözemiyorlar.
************
(Kapı çalınır. müfettiş Şeref ÇOKSORAR önde , müdür Gıyabi Bey arkada sınıfa girerler. Gıyabi Bey çocuklara dönerek eliyle kalk işareti yapar.)
GIYABİ BEY: Çocuklar İlköğretim müfettişlerimizden Sayın Şeref ÇOKSORAR Bey Sizinle beraber olup. bazı sorular soracak. (Şeref ÇOKSORAR'a dönerek) Buyurun Şeref Bey.
MÜFETTİŞ: Evet evet, tabi tabi! Müdür Bey siz gidebilirsiniz. Ben çocuklarla başbaşa kalacağım. ( Gıyabi Bey çıkar.)
MÜFETTİŞ: Evet evet. tabi tabi' Nasılsınız çocuklar?
TÜM SINIF: Sağol!
MÜBECCEL: Nasılsınız efendim sınıfımıza hoş geldiniz, şerefler verdiniz.
MÜFETTİŞ: Ben kimseye bir şey vermedim. Evet evet, tabi tabi! Ayrıca sınıfa hoş bir şekilde de gelmedim.
MÜBECCEL: Kusura bakmayın efendim,birden heyecanlandım da.
MÜFETTİŞ: Ben müfettişim ... Her şeye bakarım. Kusur, küsur, fitne, fücur, abur, cubur. .. Mesele eğitimse hele hiç gözünün yaşına bakmam adamın.
MÜBECCEL: Pek tabi efendim, pek tabi ...
MÜFETTİŞ: Bu sınıfın sınıf öğretmeni siz misiniz?
MÜBECCEL: Evet efendim.
MÜFETTİŞ: Evet evet, tabi tabi! C Sesi sertleşerek, seri bir şekilde) Neler yaptınız bakayım. Çalıştınız mı? Ne kadar çalıştınız? Nasıl çalıştınız? Nerede çalıştınız? Görürüz şimdi. C Alaycı bir ifade ile) Gerçi siz çalışmamışsınızdır ama ...
MÜBECCEL : Çalıştım efendim.
MÜFETTİŞ: C Yine seri bir şekilde) Bana derhal Ünitelendirilmiş yıllık planlarınızı, günlük planlarınızı, sosyal kulüp faaliyet raporunuzu, zümre kurul tutanaklarınızı, sınav kağıtlarınızı yani varınızı yoğunuzu getirin.
MÜBECCEL: Efendim hepsi dolabımda.
MÜFETTİŞ: Dolapta değil kafanızda olmalı efendim. Evet evet, tabi tabi, kafamızda olmalı.Hadi neyse getirin bakalım. (Mübeccel dışarıya çıkar. Müfettiş NİDAe yaklaşarak.)
MÜFETTİŞ: Aç bakayım ağzll1ı kızım ... (NİDA ağzını açar. Müfettiş muayene eder gibi bakar)
MÜFETTİŞ: Aaaaa ... de bakayım.
NİDA: Aaaaa ...
MÜFETTİŞ: Tabi ya tabi aaaa değil mi yavrum! Evet evet tabi tabi!
(NİDA ve arkadaşları gülüşürlerken, NİDA arkasına dönüp garipser, bir el hareketi yapar.)
MÜFETTİŞ: Kızım senin adın ne?
NİDA: NİDA öğretmenim.
MÜFETTİŞ: Tabi ya tabi ya NİDA. Güzel isim güzel isim. ( Aniden dönerek.) Anlamı ne?
NİDA: Anlamını bilmiyorum. öğretmenim.
MÜFETTİŞ: Anlamını bilmediğin ismi niçin kullanıyorsun') Annen baban sana anlamını söylemediler mi') Niçin bu adı sana taktılar? Taktılarsa niçin anlamını söylemediler') Haydi onlar söylemedi. Peki sen niçin öğrenmedin?
MÜFETTİŞ: Evet evet, tabi tabi! (Aniden sınıfa döner) Sınıf mevcudunuz ne kadar az. Aynı kolej gibi.
NİDA: (Arkadaşlarına döner. Müfettişin taklidini yapar.) Evet evet, tabi tabi! ( Sınıf gülüşür. Müfettiş aniden döner. Sınıf susar. Bu arada Mübeccel Hanım evraklarla dönmüştür.)
MÜBECCEL: ( Evrakları ve defterleri masaya koyar.) Buyurun Efendim.
MÜFETTİŞ: (Bir şey hatırlamış gibi hızlı bir şekilde yerinden fırlar. Mehmet SAka'a yönelir.) Sen oğlum hangi sosyal kolda görevlisin.
MEHMET SAKA: Trafik ve İlk Yardım Sosyal kulubündeyim. Tabi tabi ( sınıf gülüşür.)
MÜFETTİŞ: Ne gibi faaliyetlerdi bulundun evladım.
MEHMET SAKA: Müdür Yardımcısı Abuzer GÜLSUYU' nun altılı ganyan kuponunu yatırdım. Geçenlerde okula iki ton kömür gelmişti, onun taşınmasına yardım ettim. Ha pazartesi günü de andımızı okudum.
MÜBECCEL: Aaa bu Mehmet SAka hep böyledir.Çok şakacı, biraz da aklı karışıktır efendim.( Göz kırparak) Mehmet SAka oğlum hani sana öğretmiştim. Trafik kurallarını. Kırmızı ışıkta geçilir, yeşil ışıkta durulur.
MÜFETTİŞ: Ha ... işte yakalandın. Malum oldu kimin aklının karışık olduğu. ( NİDA'e yönelir.) Sen hangi sosyal kulübe Üyesin kızım?
NİDA: Ben hiçbir kulübe bağlı değilim öğretmenim. Annem babam evde sıkı sıkıya tembih ettiler. Sağa sola, etliye sütlüye karışma dediler.
MÜFETTİŞ: (Latife'ye yönelir.) Sen nesin kızım?
ARZU: Vallahi annemle babam kızları olduğumu söylüyorlar. Ama siz beni kime benzettiniz bilemiyorum.
MÜBECCEL: Latife! ...
MÜFETTİŞ: ( Veli'ye yönelir.) Ya sen oğlum.
MUSTAFA MERT: ( Gömleğini sıyırır, altta Fenerbahçe forması vardır.) Sıkı bir Fenerbahçeliyim öğretmenim
MÜFETTİŞ: Onu demedim oğlum. Hangi sosyal kolda görev aldın?
MUSTAFA  MERT: Öğretmenim sen hiçbir işe yaramazsın diye görevlendirmedi.
MÜFETTİŞ: (Mübeccel'e aniden dönerek) Bu ne demek, bu ne demek?
MÜBECCEL: Ben öyle mi demiştim? Bak sen şu bana. Gaflet efendim, gaflet.
MÜFETTİŞ: Evet evet, tabi tabi! Bunları sizinle konuşacağız. Evet evet, tabi tabi!
MÜFETTİŞ: ( Birden masaya yönelir) Verin bakayım planlarınızı.
MÜBECCFL: (Plan dosyasını uzatır.) Planlarım efendim.
MÜFETTİŞ: Siz hangi okul mezunusunuz?
MÜBECCEL: Adıyaman Eğitim Fakültesi efendim.
MÜFETTİŞ: Zaten anlamıştım. Adıyaman Eğitim Fakültesi mezunlarını hiç sevmedim. Planlarını inceleyince görürüz.
MÜBECCEL: ( gayrı ihtiyari ) Çattık belaya.
MÜFETTİŞ: ( Planı dikkatlice inceler.) Bu ne? Bu ne? Milli Eğitim Kanununun 9999. maddesinin Z fıkrasının Y bendine, 8888 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan değişikliğe göre Ğharfinin üzerindeki çizgiyi doğru yapmamışsın.
MÜBECCEL: Ama efendim ....
MÜFETTİŞ: Ne aması! Ne aması! Siz öğretmenler neyi bilirsiniz ki zaten. Allah bilir öğrencileriniz de bir şey bilmiyordur.
MÜFETTİŞ: (Öğrencilere döner.) Evet evet, tabi tabi! Peki size bir soru soracağım. Ama hemen cevap vermelisiniz. Fatih Sultan Mehmet ( Bir iki öğrenci parmak kaldırır.) İstanbul' ( öğrencilerin tamamı parmaklarını kaldırır.) fethederken giydiği kaftanın rengi neydi? ( Seyirciye döner kıs kıs güler. Bu arada kalkan parmaklar aniden iner.) Evet evet, tabi tabi! ( Öğretmene döner) Yok mu? Hiç kimse bilmiyor mu? Bir kişi de mi yok? Bu ne hoca hanım?
MÜBECCEL: Ama hocam dersimiz mat e ma tik. Beni Kültekin Beyle karıştırdınız herhalde.
MÜFETTİŞ: Benim kimseyi karıştırdığım veya kırıştırdığım yok efendim. Öğretmen öğrencilerine her şeyi öğretmeli. Evet evet, tabi tabi! Şimdi matematik de soracağım. ( Öğrencilere döner, yine aceleyle) 9876 yı 9 la çarparak 1234 ekleyin, 6789 ile bölerek, 4321 ile çarparsak kaç eder? ( Yine seyirciye dönerek kıs kıs güler. Aniden dönerek.) İşte matematik de sorduk yok değil mi? Yine yok. Siz hiç bu sınıf ta ders işlemediniz mi?
MÜBECCEL: Efendim soruyu çok hızlı sordunuz. Biraz yavaş sorsaydınız çözeceklerdi.
MÜFETTİŞ: Aman aman çözeceklermiş. Şimdi yavaş sorular da saracağız. Söyleyin bakalım her biriniz kaç enstrüman çalıyorsunuz?
MEHMET SAKAİ: ( Arkadaşlarına) Şimdi bu bize hırsız mı demek istiyor?Evet evet. tabi tabi'
MÜFETTİŞ: Evet evet tabi tabi i Beceri dersleri de sıfır. Peki siz bu sınıfta ne yaptınız! ( Masaya parmağını sürer.) Bakın bakın masanın tozuna bakın. Peki bu ne? (Mübecele yaklaşarak.) Şimdi bunun içinde tifo, verem, sıtma, veba, AİDS, faranjit tüm mikroplar vardır.
MÜBECCEL: Haklısınız efendim. TÜRABİ'ye o kadar da temizle diye söylemiştim.
MÜFETTİŞ: Kim bu TÜRABİ, çağırın bakayım. Hemen gelsin buraya.
MÜBECCEL: (Bir öğrenciye) Kalk kızım, çağır TÜRABİ Hanımı
MÜFETTİŞ: Allah bilir, öğrencilerin kişisel ve ruhsal gelişim dosyalarını hazırlamadınız. Evet evet. tabi tabi'
MÜBECCEL: Hazırladım. hazırladım. Ama ruhsal dosyaları eksik. Biraz içlerine kapanıklar da.
MÜFETTİŞ: Evet evet. tabi tabi! Ben onları açmasını bilirim. ( NİDA'e yönelerek. Çok babacan bir tavırla) Bana en mutlu gününü anlatsana evladım.
NİDA: Benim en mutlu günüm, babamın on gün hapis yattığı gündür, öğretmenim.
MÜFETTİŞ: ( Şaşırır) nasıl yani evladım?
NİDA: Babam taksi şoförüdür öğretmenim. Her gece eve geç gelir. Beni döver, anneme de etmediğini bırakmaz. Geçenlerde kaza yapmıştı. Sekizde sekiz kusurlu olduğu için, on gün hapis yattı. Ben de on gün rahat rahat uyudum.
MÜFETTİŞ: Evet evet. tabi tabi' En dertli olanına çattık galiba' Evet evet. tabi tabi' (SELİN ŞAHİNBAY'ye dönerek) Ya sen kızım. sen anlat en mutlu gününü.
SELİN ŞAHİNBAY: Benim en mutlu günüm. annemin babamdan ayrıldığı gÜn oldu öğretmenim.
MÜBECCEL: Nasıl yani SELİN ŞAHİNBAY'!
MÜFETTİŞ: (Öğretmene dönerek) Bu soruyu ben sormalıyım herhelde Evet evet, tabi tabi! Nasıl yani kızım?
SELİN ŞAHİNBAY: Hayır yani öğretmenim. Bildiğiniz gibi değiL. Babamla annem birbirilerini çok severler. Babamı işten çıkarmışlardı. Babam da anneme, iyisi mi kağıt üzerinde boşanalım da sana babandan maaş bağlasınlar dedi. Böylece ayrıldılar. Dedemden gelen para da bizi epey rahatlattı.
o              ******
( TÜRABİ içeri girer)
TÜRABİ: Efendim beni çağırtmışsınız. Ben kendimi takdim edeyim. TÜRABİ SIRÇALAR. Ben deniz 1960 yılının zemherisinde Adıyaman'ın Kahta'sında doğmuşum. Rivayet o ki. 45 yaşındayım. Amma yaşımı hiç göstermeyen bir enerjiye sahibim.
MÜFETTİŞ: Kızım ne bu masanın tozu?
TÜRABİ: Masada toz mu gördünüz efeeem. Hep diyom bu çocuklara camı pencereyi açman diye. Emme kime laf geçiriyom ki ...
MÜFETTİŞ: Sen ayda bir mi yapıyorsun temizliği'>
TÜRABİ: Okuldaki tüm hoca ve hoca hanımlar şahidimdir ki, sene başında okulun her bir yerini mintaksinen bir gÜzel sildim. Okul bu her gÜn her gÜn temizlik olmaz ki ... Sonra sıralar. tahtalar eskir. O zaman kim alır sıraları?
MÜFETTİŞ: (Sinirle) Temizlik notunuz sıfır.
TÜRABİ: Bakın mÜfettiş bey. İtikadımızca temizlik imandan gelir. Her bir şeye laf söyletiı-iz emme temizliğe asla. Tam 13 yılımı verdim bu okula. Mezun ettiğimiz öğrenciler yurdun dört bir yanına dağıldı. Giden hocalar bu okuldan memnun ayrıldı. Ama gittikleri yerden memnunlar ki sesleri çıkmıyor.
MÜFETTİŞ: Nasıl yani?
TÜRABİ: Şöyle arz edeyim efendim.
"'Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden"
Yahya Kemal BOYUBATTI
MÜBECCEL: TÜRABİ ukalalık yapma lütfen.
MÜFETTİŞ: Evet evet, tabi tabi! Bak kızım öyle tereyağından kıl çeker gibi kurtaramazsın kendini. Senin hakkında tutanak tutup soruşturma açacağım. Evet evet, tabi tabi!
TÜRABİ: Tutun müfettiş bey tutun. Benim anlım ak, başım dik. Ne yaptıysam vatanım için yaptım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun korkma, nasıl böyle bir hizmetliyi kovar
Müfettiş dediğin, tek dişi kalmış canavar. ..
MÜFETTİŞ: Aaa aaa bir de hakaret. Evet evet, tabi tabi!
TÜRABİ: Hayır efendim hakaret değil. Bu zulme uğramış kalbimin haklı bir isyanıdır.
MÜFETTİŞ: Bir de isyan! Seni dava edeceğim. Evet evet, tabi tabi!
TÜRABİ: Ne yapalım kalsın bizim davamız, mahşere kalsın. (TÜRABİ çıkar. Kapı gürültülü bir şekilde çalar.)
MÜFETTİŞ: (Korkmuş bir ifade ile öğrencilerin arkasına saklanır. Bir yandan da korkuyla bağırır) Açma açma sakın açma.
MÜBECCEL: Anlamadım anlamadım. Niçin açmayayım.
                ***********        
(Kapı açılır. İki sağlık görevlisi önde Gıyabi Bey arkada içeri girerler.)
GÖREVLİ: İşte burada. (Mübeccel Hanım'a döner, eli ile deli işareti yapar) Öğretmen hanım kusma bakmayın. hastamız kaçmış, görevliler de farkına varamamışlar.
MÜBECCEL: Ne yani bu şimdi müfettiş değil miymiş.
GIYABİ BEY: Hiç sormayın Mübeccel Hanım. Yirmi yıllık müdürüm, hiç kimse beni kandıramamıştı.
(Sağlık görevlileri iki kolundan tutarak götürürken)
MÜFETTİŞ: Beni çabuk ordularımın başına götürün. Ben Napolyon BONAPART. Para para para. Evet evet, tabi tabi! Ha soruşturma.

                7.PERDE/ÖĞRETMENLER  KURULU

Toplantı Gıyabi Bey başkanlık yapmaktadır. Toplantıda; istisna Hanım, Mübeccel Hanım, Kültegin Bey vardır.)

GIYABİ BEY: Evet arkadaşlar! Her yıl geleneksel olarak düzenlediğimiz Öğretmenler Kurulu Toplantısına hoş geldiniz.
( istisna Hanım Mübeccel Hanım'ın kulağına eğilerek)
İSTİSNA HANIM: Baksana Mübeccel, sanki Kırkpınar Güreşlerini açış konuşmasını yapıyor.
MÜBECCEL HANIM: Şimdi "eeyt burası er meydanı" deyip Kültegin Bey'i güreşe davet edecek diye ödüm patlıyor.
( Karıştırdığı kağıtlardan başını aniden kaldıran müdür)
GIYABİ BEY: En önemli mesele  okulun gelir-gideri,masrafları.yani eğitime  katkı payı paraları.lutfen tüm öğretmen arkadaşlar  bu konuda  duyarlı olalım..
o              Tabii bir diğer önemli konu da öğrenci meselesi!
MÜBECCEL HANIM: Evet Müdür Bey bir çarpım tablosunu ezberletemedim bir aydır!
GIYABİ BEY: Elbette ezberletemezsiniz, MÜBECCEL HANIM çocuklara matematik değil ahiret soruları soruyorsunuz sanki, Geçen 1. sınav sorularına şöyle bir göz attım da.
MÜBECEL HANIM: Hangi soru zormuş Müdür Bey?
GIYABİ BEY: Efendim mesela önümdeki kağıttan okuyorum. "Bir havuz dakikada 500 litre su alıyorsa 10 dakika sonra havuzda kaç litre su olur"?
( Öğretmenler şaşkınlıkla birbirlerine bakar?)
Efendim bir matematik dersinde havuzun işi ne? Çocukların psikolojisini de bozuyorsunuz.
KÜLTEGİN BEY: O neden Müdür Bey?
GIYABİ BEY: Nedeni var mı efendim. Çocuklar, tatilde "belki problem çıkar" diye havuza girmekten korkuyorlar.
KÜLTEGİN BEY: Ama öğrenciler de çok ukala davranıyorlar Müdür Bey. Geçen 11/b' den Mehmet SAka' a: "Oğlum Çin Seddini kim yaptı?" dedim.
İSTİSNA HANIM: O ne dedi?
KÜLTEGİN BEY: "VaIlahi ben yapmadım hocam!" dedi.
GIYABİ BEY: E hocam bunlar çocuk, anlayışlı olmalı. Yaparlar yaparlar "ben yapmadım," derler.
İSTİSNA HANIM: Efendim sorun yalnızca bununla da kalmıyor. Yabancı dile alaka sıfır!
GIYABİ BEY: Sizin de Türkçe'ye alakanız sıfır İstisna Hanım!
İSTİSNA HANIM: O nedenmiş Müdür Bey!
GIYABİ BEY: Geçen sınav kağıtlarınızı okudum. ( Kelimeleri Türkçe okunuşuyla telaffuz ederek)
What tıme is it? Demişsiniz. Daha kibar olalım lütfen o "it" yerine “fino “kullansanız daha kibar olmaz mıydı efendim. Bu sistemle vallaha yattı balık yan going yani!
( Öğretmenler yine şaşkınlıkla birbirlerine bakarlar)
GIYABİ BEY: Arkadaşlar gündemimizin 3. Maddesi olan dilek ve temenniler kısmına sıra. Dileği olan var m?
(Kültegin Bey el kaldırır)
KÜL TEGİN BEY: Efendim ben TÜRABİ' nin olur olmaz zamanlarda, olur olmaz mevzularla, olur olmaz dersimi bölmesi ve olur olmaz dedikodularla, olur Olmaz sinirimi bozmasından şikayetçiyim.
GIYABİ BEY: ( Allah Allah! Çekerek )Kültegin Bey, şu dediklerinizden bir şey anlamadım. Ne o yaa!: "olur olmaz" marşını mı söylüyorsun? Lütfen tekerleme tarzında konuşup ta olur-olmaz kurulun havasını bozmayın.
ŞAHANE HANIM: Evet, Müdür Bey! Bir ara TÜRABİ' nin kulağını çekmek lazım!
**
(Gıyabi Bey yüksek sesle TÜRABİ' yi çağırır!)
GIYABİ BEY: TÜRABİ! TÜRABİ dedim!
( TÜRABİ, kapıyı vurup gir komutunun aldıktan sonra mahçup bir halde içeri girer.)
TÜRABİ: Buyrun Müdür Beg! Beni şeyittirdiniz de!
GIYABİ BEY: Hoca Hanımlar senden şikayetçi
(Kültegin Bey, yüksekçe öhhö!öhhöl der.)
GIYABİ BEY: Tabi Kültegin Bey 'de öyle!
TÜRABİ: Ne benden mi? Benim gibi bir bahtı karadan mı?
Aaah başımı hangi daşa vur am şimdi?
MÜBECCEL HANIM: Sakin ol TÜRABİ! Seni gören de idamla yargılanan bir mahkum sanır hani!
KÜLTEGİN BEY: Bürütüs bile Sezar'ı bıçakladığında böyle pişman olmamıştır.
İSTİSNA HANIM: Ay hale bak! Artis gibi rol yapıyorsun TÜRABİ!
TÜRABİ: Artist te ni dimek ? Artist te ni dimek !
Ben şu an eyle bir iftirayla garşı garşıyayım ki; ihanete uğramış Hülya Koçyiğit, aldatılmış Türkan Şoray, motivasyonu bozulmuş Gadir İnanır tiplemeleri at eder.
GIYABİ BEY: Film kültürün çok iyi TÜRABİ onu anladık sen biraz da uzmanlık alanın olan "Dedikodu kültüründen" bahset!
TÜRABİ: Ben ve dedikodu eylemiii? Aman ya Rabbi! Benle dedikodu ha! Aynı siyahla beyaz, kedi ile köpek gibi bir şey, yan yana durmaları imkansız.
( İstisna Hanım 'a dönerek)
TÜRABİ: Siz deyin bana İstisna Hanım, kocanızın sizi iki ay önce boşadığını, Mübeccel Hanım' ın Vakko' dan aldığı gri kaşkolü yırttığınızı, Müdür Bey'e "keltoş" dediğinizi hiç kimseye söylemedim mi?
( Müdür, masaya doğru eğilip yan gözle istisna! Ya bakarak öksürür. Mübeccel, şaşkınlık içerisinde aaa! der.)
TÜRABİ: Ve siz Mübeccel Hanım!
MÜBECCEL HANIM: Ay tamam TÜRABİ, kes lütfen!
TÜRABİ: Hayır bu ülkede demirkasi (demokrasi) var. Konuşan toplum, konuşan Türkiye! Artık hiçbir şey gizli kalmayacak.
KÜLTEGİN BEY: Buyurun Reha Muhtar' ın Milli Eğitim Şubesi!
GIYABİ BEY: Konuş konuş açılırsın!
TÜRABİ: Evet siz Mübeccel Hanım! İstisna Hanım'ın arkasından, "Ay bu kadın da 3yıldır aynı paltoyu geyiyor " demenizi, Kültegin Bey için;"Günlük planların tarihini değiştirip 2 yıldır aynı planı müdüre imzalatıyor,"demenizi hiç unutmadım.
Ama hep içime attım kimseye demedim!
Madem "Demırkasi" konuşun diyor; işte özgürlük!
GIYABİ BEY:Demokrasi ile dedikoduyu karıştırıyorsun TÜRABİ!
TÜRABİ:Ne fark eder; ikisi de "D" ile başlıyor,önemli olan mana, önemli olan sevgi-kardeşlik!
( Hepsi birden) : Hı!
KÜLTEGİN BEY: Bunları sen mi söylüyorsun TÜRABİ ?
TÜRABİ: Evet! Daha çağdaş, daha müreffeh bir okul için, Hem bunlar geride kaldı. Dün dündü, bugün bugündür canım!
MÜBECCEL HANIM: Ay TÜRABİ ikisi birden olmayı nasıl beceri yorsun?
TÜRABİ: Nasıl yani?
İSTİSNA HANIM: Hem melek, hem şeytan olmayı TÜRABİ!
TÜRABİ: Ne yaparsın; (Elini havaya açar) Takdir-i ilahi, takdir-i ilahi!
GIYABİ BEY: Tamam TÜRABİ sen çık, yoksa birazdan birimiz Azrail! in avukatı olacağız. Ve sana haciz geleceğiz.
TÜRABİ: Sizleri aydınlatabildiysem ne mutlu bana. Müsadenizle
( TÜRABİ sahneden çıkar)
ŞAHANE HANIM: Ay bakıyorum da okulumuz, yalan rüzgarı gibiymiş ..
MÜBECCEL HANIM: Evet, galiba başrolde de siz oynuyorsunuz İstisna Hanım!
ŞAHANE HANIM: Duydunuz mu Müdür Bey. Bana alenen hakaret edildi. Ooooh my god! Bunun zapta geçilmesini istiyorum.
MÜBECCEL HANIM: Gri kaşkolü de eklesin mi zapta! ,
( Müdür, elini masaya vurarak),
GIYABİ BEY: Sükunet efendim, sükunet! Masum bir Öğretmenler Kurulu toplantısını Vietnam' a çevirdiniz be! ( Perde kapanır.)




8.PERDE
( Bu perde, öğrenciler arasında geçer. Teneffüstedirler. NİDA ile Mehmet SAka, bir yanda; Alev, SELİN ŞAHİNBAY ve Veli bir yanda karşılıklı oturmaktadırlar. Latife ise ayaktadır, ve boyuya dolanmaktadır.)
ALEV: Ya Allah aşkına Latife, biraz otursana!
VELİ: Sahiden neyin var senin?
LATiFE: Şimdi ders kimya değil mi ?
NİDA: Bunun neresi seni böyle sinirlendiriyor?
LATİFE: Bize element cetvelimizi ezberlememizi,sözlü yapacağını söyledi değil mi?İki ders önce Mübeccel Hanım tam 30 tane problem verdi ödev.
SELİN ŞAHİNBAY: Tarihçi, tüm yükselme dönemi savaşlarını bilmemizi tembih etti.
MEHMET SAKA: İngilizceci iki zamandan test yapacakmış.
LATİFE:Allah için öğretmenler tek dersin kendi derslerimi olduğunu sanıyar ?
VELİ: Doğru ya nedir o kadar ödev?
ALEV: Sonra da; (öğretmenin taklidini yaparak)
--Seni son günlerinde hiç beğenmiyorum Alev! Dalıp dalıp gidiyorsun. Böyle giderse geleceğin karanlık"
SELİN ŞAHİNBAY: Doğru be! Hep gelecek gelecek! Ya bize bugünümüzü bir yaşatın, bugünün de zevkini bir tattırın.
NİDA : Ya evdekiler... Mesela annem: ( Annesini taklit ederek) --"NİDA! Bak, Makbule Hanım' ın oğlu koleji kazanmış sen öyle aylak aylak gez"!
LATİFE: İşte sorun da bu ya! Hepimiz at yarışma hazırlanan taylar gibi büyütülüyoruz.
MEHMET SAKA: Sonra da; "Ben senin için saçımı süpürge ettim" "Hayat zor! çalışmazsan sen bilirsin" gibi laflarla göz dağı vermek ...
ALEV: Onlar için Alev' in veya SELİN ŞAHİNBAY' nin mutlu olması değil; başarılı olması önemli sanki!
NİDA: Yani gururlarını okşamak için bir aracız.
LATİFE: Geçen babama, kız kardeşimi daha ilkokul 2 deyken kursa göndermelerinin yanlış olduğunu söyledim.
VELİ: O ne dedi?
LATİFE: Ne diyecek!" Sen anlamazsın hele büyü, git ödevini yap!, dedi.
ALEV: Eeeeeeee!
LATİFE: Ödevimi yaptım, müsaade ederseniz biraz oynayacağım, dedim. Ne dedi biliyor musunuz?
(Hep bir ağızdan): Ne dedi?
LATİFE: Şöyle bir baktı yüzüme hiddetle ve ekledi: " Koskoca kız oldun, hala "oyun"dan bahsediyorsun!
(Hepsi gülüşür)
ALEV: Ya sahi, ben bile bazen kendimi kaybediyor bulamıyorum. Çocuk muyuz yetişkin mi?
VELİ: Başkaları için mi yaşamalı, yoksa kendimiz gibi mi olmalıyız?
MEHMET SAKA: Ne güzel! İlkokuldayken babam benimle evcilik oynardık.
( Hepsi gülüşür, Mehmet SAka mahcub bir şekilde başını eğer)
SELİN ŞAHİNBAY: Gülmeyin ya! Ben de kovboy olur, babamın sırtına biner oda oda dolanırdık.
NİDA: Onları yine de çok seviyoruz değil mi?
HEPSİ BİRDEN: Şüphesiz!
LATİFE: Peki eksik olan ne?
ALEV: Onların bizi hep başarılı olarak görmek istemeleri ve başarısız olma hakkımızın da olduğunu unutmaları.
VELİ: Başarısız ama sevimli bir çocuk da güzeldir oysa. İnanmıyorsanız bana bakın!
( Hepsi gülüşür)
ALEV: Aaah bir melek olsaydım, bir dağın başına çıkıp, tüm annelere ve babalara haykırmak istedim.
LATİFE: Ne haykırırdın Alev?
( Alev, sahneye seyirci/ere yönelir ve Behçet Necatigil' in dizelerini okur.)
ALEV: Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk,saygılı. Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
-Siz böyle olsun istemezdiniz-
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular,
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanları umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği Aklınıza gelmedi
Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız.
Ya vermeye az buldunuz, Yahut vakit olmadı!
(Arkadaşları alkışlar, zil çalar ve derse girerler)


9.PERDE
(biraz sonra hoca elinde cetvel oynayarak içeri girer.) Çocuklar hocaya bakar şaşırır. Sonra hocaya uyup onlar da oynamaya başlarlar. Hoca kendine gelir. Bir süre çocukların bu halini izler. İzledikçe kızar, bağırır:
Öğretmen: Kesinbe bu ne kepazelik böyle noluyor burada? Öğretmen böyle mi karşılanır? Haylaz herifler oturun
MEHMET SAKA. Öğrenci:Ama hocam baktık ki neşeniz yerinizde sabah sabah oynuyorsunuz biz de size uyduk.
Hoca: Neyyyy! Bak bak bak bir de iftira ediyor. Ben oynuyor muşum. Öğretmen derste oynar mı densiz?

NİDA: Peki hocam oynamıyordunuz. Biz kendi kendimize oynuyorduk.
Fizik öğretmeni elinde büyükçe bir cetvel sert bakışlarla ve ciddi bir suratla tavır takınır. Öğrenciler ayağa kalkar.

Fizik Öğret.—İyi dersler!
Öğrenciler—Sağ ol!
Fizik Öğret.—olmadı bir daha. İyi dersler!
Öğrenciler—Sağ ol!(otururlar)
Fizik öğretmeni:Otur sıfır

Fizik Öğretmeni—(elindeki cetveli avuçlarına vurdurarak sınıfta bir tur atar)Evet bugünkü konumuz şiddet.Maddelerin şiddetini ölçme.Şimdi
ARZU—(elini korka korka kaldırır.)Hocam biz bu konuyu işlemiştik.
Fizik Öğretmeni—Ne olmuş işlemişsek .Tekrar anlatmama bir itirazın mı var?
MEHMET SAKA—Yok hocam haşa bir hatırlatayım dedim.
Fizik Öğretmeni—Benim sizin hatırlatmanıza ihtiyacım yok, ben her şeyi hatırlarım.Evet nerde kalmıştık?(ses çıkmaz, sopayı masaya vurarak) Nerde kalmıştık dedim.
Öğrenciler--( irkilirler)Maddelerin şiddeti.
Fizik Öğretmeni—Ha tamam hatırladım.Şimdi ben şu elimdeki sopayı masaya sertçe vurduğumda masaya belli bir basınç uygulanmış olur. Bu basıncın değeri sopanın şiddetine bağlı olarak azalıp artar.Sopayla ne kadar şiddetli vurursam tahrip gücü o kadar artar. Şimdi bunu bir insanın kafasına vurduğumu düşününün. Ne kadar şiddetli vurursam o derece fazla kan kaybettiririm. (sesli bir şekilde) Anlaşıldı mı?
Öğrenciler—Anlaşıldı.
Fizik Öğretmeni—Duyamadım.
Öğrenciler—(Daha sesli)Anlaşıldı.
Fizik Öğretmeni—O halde ister cebinizden boşaltın ister gidip arkadaşınızdan borç alın ZİL ÇALAR ÇALMAZ herkes ama herkes EĞİTİME KATKI PAYI olan 30 tlyı bu masaya okulun ihtiyaçları münasebetiyle bırakacak.Yoksa şu sopanın kafaya vurulduğunda ne kadar kan kaybına neden olacağını öğrenmemiz için laboratuar ortamında, uygun bir deneyle şiddeti bizzat kendim ölçeceğim.Deneyimin aracı olmak istemiyorsanız beş dakikada bu parayı temin edin.(saate bakar) Süreniz başlamıştır.
Öğrenciler sağa sola koşuşturur. Işıklar söner.


10. PERDE
Edebiyat öğretmeni derse girer. Öğrenciler ayağa kalkar.Edebiyat Öğret.—İyi dersler!
Öğrenciler—Sağ ol!(otururlar)
Edebiyat Öğret.—Sevgili gençler bugün edebiyatımızda önemli bir yeri olan tasavvuf konusunu işleyeceğiz.
ARZU—Hocam ama biz bugün yazılı olacaktık.
Edebiyat Öğret.—Vazgeçtim yazılıyı haftaya yapacağım.
MEHMET SAKA—Hocam biz bu konuyu geçen sene işlemiştik.
Edebiyat Öğret.—Bu konu çok önemli onun için bu sene de işleyeceğiz.Peki madem geçen sene bu konuyu gördünüz kim tasavvufu açıklayacak.(bir öğrenci elini kaldırır)
NİDA—Hocam tasavvuf insanın nefsinden vazgeçip Allah’a yakınlaşması değil mi?
Edebiyat Öğret.—Evet kesinlikle odur.Peki ama insan Allah’a nasıl yakınlaşır.
ARZU—Nasıl yaklaşır hocam2.
Edebiyat Öğret.—İnsan Allah’a gerçekten yakınlaşmak istiyorsa dünya nimetlerini elinin tersiyle şöyle arka tarafa itmeli , bir daha da arkasına bakmamalı.Allah’ı gönülden sevmeli. Allah’tan mal mülk değil sevgisini istemeli.Dünya dediğin üç günlük seyahat değil mi?Mevlana “şeb-i aruz” yani “kavuşma gecesi” derdi.Neden? Çünkü ölümü Allah’a kavuşmak dünyayı misafirhane olarak görürdü.Arkadaşlar Tasavvuf ehli üç günlük
dünya hayatı için mala mülke değe vermezdi.Onlar zamanımız insanı gibi dolarla ,dövizle ,repoyla,banka hesaplarıyla uğraşmazlardı.
MEHMET SAKA—Çünkü o zaman en değerli yatırım borsaydı onun için Hocam.
Edebiyat Öğret. --Hayır canım yanlış söyledin en değerli yatırım cennet için Allah sevgisi için yapılan yatırım idi.Tasavvuf ehli çoğu zaman çile doldurur, az yemek yerdi. Günümüzdeki insanlar gibi no-frost buzdolaplarına ,çamaşır ve bulaşık makinelerine,yatak odalarına milyonlarca para harcamazdı. Çoğu tarlasında çalışır, elde ettiği ürününün fazlasını fakirlere dağıtırdı.Kuru ekmekle karınlarını doyurur gibi yaparlardı; çünkü hiçbir zaman karınları tam olarak doymazdı.Elindekine bakıp da yarın ne yiyeceğim diye düşünmezdi.Yarın yaşayacağını kimse bilemezdi ki.Siz de bilmiyorsunuz. Ama ne yapıyorsunuz. Cebinizdeki parayla bir ay sonrasının internet ücretini düşünüyorsunuz. Onlar elindeki son kuruşu yardıma muhtaç insanlara verirdi.Çünkü onlar o paradan hesaba çekileceğini biliyordu.Kendisi tokken komşusunun inim inim inleyen açlık feryatlarına kulaklarını tıkmıyorlardı, elindeki boya sandığıyla hasta annesine ve beş küçük kardeşine bakmak zorunda olan küçük çocuklara ayakkabıların boyatıp ücretin on mislini veriyorlardı.(Öğrenciler mendillerini çıkarıp sessizce ağlamaya başlar.) Onlar medreselerinde okurken hocalarına her zaman hocam “Okulumuzun bir ihtiyacı var mı?” diye sorardı. Okulları onlar için her şeyden daha önemliydi. Sigaradan bile daha önemliydi.(Öğrenciler sesli bir şekilde ağlamaya başlar)
NİDA—(ağlayarak,ayağa kalkar)Hocam ne olursun artık anlatmayın.Bütün paramı okuluma bağışlıyorum.(masanın üstüne paraları bırakır.)
SELİN ŞAHİNBAY—(ağlayarak)Hocam bugüne kadar eşeklik ettik .(Elini kaldırır.)Allah’ım ne olur bizi affet.Bütün paramı okuluma feda ediyorum.
Edebiyat Öğret.—(şaşırmış) Şey gençler yirmi beş milyon bırakmanız yeterdi.
MEHMET SAKA—Haaayıııır. bana engel olma!Bütün param feda olsun.(tüm öğrenciler cebini ağlaya ağlaya boşaltır.)


11.PERDE
VELİ TOPLANTISI
(Sahne sınıf.Müdür ve öğretmenler bir yanda , VELİLER diğer taraftadır.)
Müdür: (TÜRABİ’ye)VELİLERİN tamamı gelince hemen çayları yetiştir.
TÜRABİ:Hemen mi getireyim müdür Bey?
Müdür:Elbette hemen getireceksin.hemen getir ki konuşma fırsatı bulmasınlar.
TÜRABİ: Evet konuşma fırsatı bulmasınlar ve istediğiniz bağışları versinler değil mi?
Müdür:Sus TÜRABİ sus!
TÜRABİ: Okey sustum Müdür Bey!
Müdür: Şimdi çıkabilirsin.
**********
(MEHMET SAKA’nin dedesi elinde baston , ağır adımlarla gelir.)
Müdür(Yapmacık bir saygıyla):Buyurun dedeciğim.
MEHMET SAKA’nin dedesi:Dedeciğim senin babandır.benim nerem dede ulan!Ben , senin gibi beş tanesini cebimden çıkarırım.
Müdür:Özür dilerim beyefendi öyle demek istememiştim.
MEHMET SAKA’nin dedesi: Dede demekle ne demek istedin peki!Müdür(Yer göstererek) : Özür dilerim buyurun lütfen şuraya oturun.
(ARZU’in annesi girer.Seyirciye dönerek konuşur.)
ARZU’in Annesi: Ooo my god!Bakar mısınız şu seviyesiz insanların arasında ne işim var.Bizim kızımızı özel okula gönderelim diyorum.Ama o ne diyor:”Yok efendim insanları tanımak için bu okula gelmesi gerekiyormuş” Aman Allahım!
Müdür:Efendim lütfen şöyle oturun.( ARZU’in annesinin oturacağı sandalyeyi ceketinin kol kısmıyla temizler.)

(İçeri GÜLİZAR’nin babası olan partici girer.)
GÜLİZAR’nin Babası (Telefon kulağında) :Sayın Bakanım şu anda toplantıya girdim.Hani size bahsetmiştim ya.Bizim Gıyabi……. Ha tamam o.Hani bunu Milli Eğitim Müdürü yapacaktınız….. Tamam Sayın Bakanım. Sizi sonra tekrar ararım.Saygılar efendim.
Müdür ( Zevkten dört köşe bir şekilde siyasetçiye yer gösterir.)Buyurun efendim , buyurun.Saygılar , saygılar efendim.

(Ceren’in annesi girer.Roman kılıklıdır.)
Ceren’in Annesi: (Müdüre) Sayın müdür abe ben de geldim.Cancağazım Ceren’ime okula gitme gel abe sen sanatçı bir ailenin kızısın sanatçı olacaksın diyorum ama dinletemiyorum.(Müdürün gösterdiği yere oturur.)

(MEHMET SAKA’un babası Naci ve eşi ile ARZU’nin babası birlikte girer.)  MEHMET SAKA’nın Annesi:Müdür Bey şu Naci yüzünden geç geldik.Beceriksiz bir türlü ütüyü bitiremedi.
NİDA’in Babası : (Seyirciye dönerek)Layt erkek!(Yere tükürür)Ulan hanım senin ellerin Mahmutlara düğüne mi gitmişti?
Naci:Bana bak sen kendi işine bak yoksa kötü olur.(Karısına dönerek)Öyle değil mi karıcığım?
Naci’nin Eşi:Naci sen uyma bu magandaya.Uyarsan senin bacaklarını ayırırım.
Müdür(Araya girerek) : Lütfen biraz sakin olalım.Lütfen şöyle buyurun.(Otururlar.Birbirlerine sert bakarlar.)
******************
(NİDA’in babası sarhoştur.Yalpalayarak içeri girer.)
NİDA’in Babası: (Bir nara patlatır.) Ne bu ulan!Her gün toplantı mı olur?İşimiz gücümüz var.Ne güzel demleniyorduk.
Müdür: (Öğretmenlere ve gelen MEHMET SAKAlere dönerek)Sabah sabah içmiş sarhoş.
NİDA’in Babası: Hadi ne söyleyecekseniz söyleyin ulan!
Müdür(Yine yapmacık bir saygıyla sarhoş babayı oturtur)Buyurun efendim lütfen buraya oturun
Müdür:Sayın değerli VELİLER!Her yıl olduğu gibi bu yılda VELİ toplantımızı yapıyoruz.Hepiniz hoş geldiniz.
NİDA’in Babası: Müdür Bey! Müdür Bey!Geçen yılki gibi uzamasın.
Müdür: Bittabi efendim , Bittabi ! Çocuklarımızın geleceği için buradayız.
NİDA’in Babası: Ha işte öyle. Arkadaşlar demlenmeye bekliyorlar, anladın mı?

MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.

MEHMET SAKA’un annesi: Bana bak Naci! Senin bir defa bile içki içtiğini görürsem bacaklarını cart diye ayırırım.
Naci: Bitanem eğer içkiye bakarsam iki gözüm önüme aksın,sen de ye.
MEHMET SAKA’un annesi: Aferin
Naci: Bitanem eğer içkiye dokunursam iki elim kırılsın sen de ye!
MEHMET SAKA’un annesi: Ha şöyle hizaya gel!
Naci: Bitanem eğer içki içersem ben kusayım sende ye!
MEHMET SAKA’un Annesi:Saçmalama yeter yeter!

MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.
************************************
Müdür: Efendim ! Çocuklarınızın öğretmenleri sizlere çocuklarınızın durumunu anlatacaklar.

Kültekin Bey:Efendim geçenlerde “Çin Seddini kim yaptı? “diye sordum(MEHMET SAKA’un annesine dönerek)”Valla ben yapmadım öğretmenim.” dedi.Böyle olmaz efendim.Lütfen biraz çocuğunuzla ilgilenin.
MEHMET SAKA’un Annesi:Hoca hoca ! Benim çocuğum yalan söylemez.Ben yapmadım diyorsa doğrudur o yapmamıştır.Babası da yapmamıştır.(Naci’ye dönerek)Naci!yoksa sen mi yaptın?
Naci:Valla ben yapmadım bir tanem.
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.
Müdür:Evet efendim , ben de söyledim bu çocuk yapmamıştır.Bakın babası da yapmamış.Böylece mesele kalmadı.
--Ancak sizlerden rica ediyorum efendim. Çocuklarınız biraz temiz olsun.Mesela Ceren kızımız hep kötü kokuyor.
**********
Ceren’in Annesi:Abe müdür! Bana bak bana bak! Ben insanın ağzını cart diye yırtarım.Benim kızım kötü kokmaz.Bir kerem bizim sülalemiz çeri başıdır.
Müdür: Efendim sakin olun lütfen oturun.Ben öyle söylemek istememiştim.
Ceren’in Annesi: Abe ben şimdi sizi şikayete gidiyorum.(der ve çıkar.)
**************
GÜLİZAR’nin babası:Müdür Bey siz hiç merak etmeyin.Hiçbir şey yapamaz.Zaten böyle seviyesiz insanların aramızda işi yok.Atın bunun çocuğunu okuldan.
GÜLİZAR in Annesi: Evet beyefendi .Böylelerini bu nadide okuldan atmalı.******

MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.

NİDA’in Babası:Atmayı matmayı bırak efendi.Hani kısa sürecekti toplantı.
ARZU’nin Babası: Eee yeter susun artık! Toplantıyı kadınlar hamamına çevirdiniz.
(Naci’yi göstererek)Zaten şu layt erkeğe kıl oldum.İkide bir karısına “bitanem , bitanem” diyor.Karısı da bir şeye benzese… Baksana yüzü kilise duvarı gibi.
************
MEHMET SAKA’un Annesi: Naci , Naci! Ne susuyorsun?Baksana biricik karına ne diyor.
Naci:Ulan beyefendicim!Lütfen terbiyeli olunuz.Yoksa elimden bir kaza çıkabilir.
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.

Müdür: Arkadaşlar lütfen sakin olalım.Çocuklarımızın geleceği böyle mi tartışılır.
**
( MEHMET SAKA’un annesi ve Naci toplantıyı terk ederken)
Naci: (ARZU’nin babasına) Ulan sayın beyefendi!Sizinle mahkemede görüşürüz.
NİDA’in Babası :Yürü taş arabası layt herif!Anca gidersin(Nara atar)Heeyt ulan!Sizi de toplantınızı da yerim ulan!Ben demlenmeye gidiyorum.(der ve salana sallana gider.)

ARZU’nin Babası: (sarhoşun arkasından)Helal be kardeşim.Erkek dediğin böyle olur.İşte tam taş fırın erkeği.Bekle ben de geliyorum.(der ve çıkar)

MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.

GÜLİZAR’nin Babası(ARZU’in annesiyle birlikte kalkarlar.)İşte bakın efendim.Seçmenlerimizin her biri bir çeşit.Bunları nasıl bir araya getireceğiz?İşimiz ne kadar zor?Şimdi anladınız mı?
ARZU’in Annesi: Evet beyefendi,gerçekten işiniz zor.Gidelim beyefendi gidelim.Daha ben kadınlar matinesine gideceğim.(der ve birlikte çıkarlar)
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Ne dedi , ne dedi?
Müdür:Sus dede , sus!
MEHMET SAKA’nin Dedesi:Dede senin babandır.
Müdür: Dede Allah için sus!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder